26 Mart 2012 Pazartesi

namaz kılmamanın cezası

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:
Namazı önemsemeyip, hafif tutanlar, 15 türlü cezaya uğrarlar. Bunlardan altısı dünyada, üçü ölümü anında, üçü kabirde ve üçü de kabirden kalkınca, yani haşirde.
Dünyadaki cezalardan:
1- Ömründen bereket kalkar. Yani ömründen hayır ve menfaat görmez. Ömrünü çeşitli hastalıklar, rezaletler, hakaretler ve zilletler içerisinde geçirir. Çeşitli hürmetsizlik ve mahrumiyetlere müptela olur. Sıhhatinden hiçbir hayır ve menfaat görmez.
Bu memlekette ve başka ülkelerde daima hastane, tımarhane ve hapishanelerde gördüklerimiz, namazını devamlı kılmayanlar, namaza önem vermeyenlerdir. Bu gibi yerlerin hiçbirinde, ne burada ve ne de başka memleketlerde, namazı terk edenlerden ve namazı önemsemeyenlerden başkasını göremezsiniz. Keza her yerde, zahmetli, yorucu ve ağır işlerde çalışanlar da ekseriyetle yine namazı terk etmiş olanlardır. Namazını devamlı kılanlar ve devamlı onunla uğraşanlar, her yerde ve herkesin yanında hürmet, haysiyet ve itibar sahibidir. Her işte bu gibiler, emsal ve akranları arasında mümtaz ve muhteremdir. Sefil, aşağı ve ezici işlerde çalışanlar genelde namazını aksatanlar ve namaz kılmayanlardır.
2- Salih kimselerin görünüşü yüzünden kaldırılır. Cenab-ı Hakk’ın hizmetinde bulunmaya yarar kimselerin simalarında kendi yaratılışlarındaki güzellikten başka bir güzellik vardır ki, namaza önem vermeyenler her ne kadar süslenmeye riayet etseler de, her gün defalarca hamama girip çıksalar da, çok çeşit mükemmel ve süslü elbiseler giyseler de, yine bu güzelliği edinemez. Çeşit çeşit güzel kokularla kokulansalar da, kendilerinde hâsıl olan, Yahudi kokusuna benzeyen kokuyu erbabından gizleyemezler. Ehline bu koku malum ve açıktır. Nasıl ki, Yahudiler, Yahudiliğe mahsus olan kokudan, İslamiyet’e gelip ve İslamiyet’te karar kılmadıkça kurtulamayacakları gibi, namazı terk edenler de, namaza devam eden ve devamlı onunla uğraşanlar olmadıkça kurtulamazlar. Salih kimselerin çehresi, ancak namaza devam edenlerde bulunur ki, ehli bunu anlar. Yine ehli olanlar, geçirilen namazın hangi vaktin namazı olduğunu da bilirler. Namazı devamlı kılanlar, uzun zaman yıkanmasalar da, hayli zaman, çamaşır değiştirmeseler de, vücutları, elbise ve çamaşırları, kılmayanlar gibi kirlenmez. Namazı terk edenler, bilakis sık sık hamama gitseler, çamaşır değiştirseler de, o zarafete sahip olamazlar.
3- Allahü teâlâ hiçbir ameline sevab vermez. Yani günde defalarca sadaka verse, birçok yetim sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’an-ı kerimi hatmetse, birçok defalar hacca gitse, başka buna benzer ibadetler ve hayratlar yapsa, Cenab-ı Hak ona zerre kadar sevab yazmaz. Bütün amelleri boşa gitmiştir. Hak teâlânın emrinin hilafına bir şekilde zaman geçirmek zulmünde bulundukları için, namazı terk edenlerin, dünyevî ve uhrevî bütün işlerinde, hayır, bereket ve menfaat kaldırılır.
4- Duaları kabul olmaz. Ellerini açıp dua edene, Allahü teâlâ, (Lebbeyk), yani (Söyle kulum) buyurur. Namazı terk eden, Allahü teâlânın bu lütfundan mahrum kalır. Duası kabul edilmez. Yani duası kabul olunacak makama götürülmez. Yani herhangi bir mani zuhur eder de geride bırakılır. Dünya işlerinde herhangi bir istek sahibinin verdiği dilekçesi bir yerde takılıp, ait olduğu makama ulaşamadığı gibi, namaz kılmayanın duası da kabul olunduğu makama ulaşmaz.
5- Bütün mahlûkat ona buğz ve düşmanlık eder, onlar tarafından reddedilir. Salih müminler, Allahü teâlâya dost olanlar, namaz kılanlardır. Ancak bunlar hayır ve berekete, rahmete vesile olurlar. Namazda, Âdem aleyhisselamın yaratılışının başlangıcından bitimine kadar bütün müminlerin ve dolayısıyla bütün mahlûkatın da hakları vardır. Namaz terk edilince, Hakk’ın rahmeti perdelenir ve örtülü kalır. Binaenaleyh, rahmetin kesilmesine sebep olduğundan dolayı, bütün mahlûkat, namazı terk edene düşmanlık ve buğzeder.
6- Salihlerin dualarında hissesi olmaz. Yani Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalırlar. O dualardan ona pay düşmez. Vefat etse, kabri önünden geçen bir Müslümanın okuduğu Fatihalardan gereği kadar faydalanamaz. Allahü teâlâ onları, kendisine has ilahi hizmet olan namaza almadığından, Hakk’ın hizmetinden kovulmuş ve bu hizmetle alakalı olan faydalardan mahrumdurlar.
Ölümü esnasında, yani sekerat-ı mevti anında duçar olacağı üç cezadan:
1- Zelil olarak ölür. Üstünü, başını, yorganını, karyolasını kirleterek berbat eder. Öyle olur ki, en yakınları olan çoluk çocuğu, ana ve babası da ölümünden nefret eder. Beklenilen hürmet ve riayeti gösteremezler. Dünya itibariyle çok büyük, mesela müdür, âmir de olsa, yine ölümü anında bu suretle ölür. Bir şekilde vefat eder ki, bütün etrafı ondan nefret ederler ve tiksinirler.
Namazı terk edenin ölümünde gözlerinde korku eseri, telaş ve hüzün alametleri olur. Gözlerinin rengi değişir. Yukarı veya aşağıya doğru bir şekilde dikilir ki, bakmaya imkân olmaz. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü döşeklerde, muhteşem karyolalarda, süslü odalarda ve saraylarda, binbir ihtişam, debdebe ve şan içerisinde bulunsa bile yine zelil olur. Gittikçe zillete doğru yol alır. Çünkü izzet ancak Allahü teâlâya ve Resulüne “sallallahü aleyhi ve sellem” ve müminlere mahsustur. Namaz kılmamakla iman zayıflar. Namaz kılmayanların imanları zayıf olduğundan, ne melekler, ne ruhlar, ne meyyitler, ne diriler ve ne de diğer mahlûkat onu aziz tutar. Ona hürmet ve riayet göstermezler. Namazı terk edenin ölümünde saçları ve sakalları sarkar. Yani can bedende olduğu vakit, mevcut canlı duruşu olmaz. Sarkık, düşük, karışık, kötü bir manzara alır. Hülasa, hayatında olduğu gibi durmaz. Salih müminlerde ise ölümde dahi hayatındaki heybeti bozulmaz. Aynen hayatında olduğu gibi durur. Adeta yatağında, karyolasında uyuyormuş gibi durur. Onu ölüm halinde görenler, vefatından haberdar değilseler, uyuyor zannederler.
2- En büyük bir hastalık olan açlıkla ölür. Ne kadar çok yemek yese de, yine açlık elemi, ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir. Dayanılmaz, tahammül edilmez bir hâl alır. Ne kadar fazla, ne kadar kuvvetli ve nefis yemekler yedirilse, bu acı ve bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu hasta yedirilmekle, içirilmekle kandırılamaz ve doyurulamaz. Açlık bir titremeyle şiddetlenir. Nihayet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk büyük günahtır. Cezası da, o nispette büyük olur. Açlık da önemli bir hastalıktır. Neticesi mutlaka ölümdür. Diğer hastalıklar gibi değildir. İşte namazı terk eden, açlık hastalığıyla dertli olur da öyle gider. Her namazı terk eden, olarak ölür.
3- Susuz olarak ölür. Damarlarına, iliklerine, etine, derisine, kemiklerine kadar bu susuzluk, elem ve ızdırabı nüfuz eder. Dünyanın nehirleri içirilse, susuzluk acısı gitmez. Dudakları hararetten kurur, çatlar. Ölüm anında bulunan hastalara su içirmeleri bundandır. Hâlbuki namazı terk eden kişi olup da, ölüm hâline gelmiş hastalara su verildikçe susuzluğu artar. Harareti çoğalır. Su onun ateşini söndürmeye kâfi gelmez. Velhâsıl suya hasret çekerek ölür, gider. Namaz kılan kişi olup da, namaza devamlı olanlar ise, yataklarında ve odalarında ne kadar perişanlık ve intizamsızlık olursa olsun, Allahü teâlâ indinde muhterem oldukları için, melekler de onları hürmetle tutar. Riayet eder, susuz bırakmazlar. Temiz şerbetlerle suya kandırırlar. Cennetten alınan temiz şerbetle vefat etmiş olan müminler, aziz kılınmış ve ikram olunurlar. Kanmış olarak vefat ederler.
Rafızilerin hüküm ve itikatları icabı, İmam-ı Hüseyin “radıyallahü anh” için, susuz gitti demeleri tamamıyla yanlıştır. Bu, âyet-i kerimenin bildirdiği şekilde kat’i olarak sabittir ki, bunlar melekler vasıtasıyla Allahü teâlâ tarafından altın misali kâseler içerisinde bulunan temiz içeceklere kanmış, doymuş olurlar. Çünkü bunlar Hak teâlânın misafirleridir. Mübarek makamlarını baş gözleriyle görürler. Namaza devam eden, güler yüzlü, mütebessim, parlak ve nurani yüzlü olur. Yüzü ve alnı ayın on dördü gibi olur. Ferahlama eseri, yüzünde ve gözlerinde parlar. Hak teâlâdan ve meleklerinden hayâ eder. Kendi kusurlarını ve Hak teâlânın iltifatını ve ihsanını görür de alnından terler dökülür. Burnunun delikleri sulanır. Kulağının altları ve burun delikleri hafif bir şekilde terler. Güzel bir koku ile kokulanır. Çeşitli şekilde latif bir güzellik alır ve çok güzel kokular yayılır. En leziz ve en nefis yemekleri yemiş gibi tok ve suya kanmış olarak vefat ederler. Namazı terk etmiş olanlar, o günde, bacak ve baldırları birbirine sürterek, Allahü teâlâya sevk olunurlar. Melekler tarafından onlara denilir ki:
(İşte bugün, Allah’a sevk olunduğunuz gündür. İşte bugün Allahü teâlânın huzuruna gidiyorsunuz. Dünyada davet etmişti, ama icabet etmediniz.)
Âyet-i kerimede bildirildiği şekilde, bunlar ne zekât verdiler ve ne de namaz kıldılar. Allahü teâlânın emirlerini hak bilmediler. Önemsemeyip arkaya attılar. Namazın tamam olması ve onun kemali, fıkıh kitaplarında beyan buyurulduğu üzere, namazın farzlarını, vaciblerini, sünnet ve müstehablarını yerine getirmekledir.

Hiç yorum yok: