23 Mart 2012 Cuma

kaza namazları

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:
Namaz kılmak, eğer dünyada emredilmeseydi, maksudun yüzünden perdeyi kim kaldırırdı? Talibin matluba erişmesine kim delalet ederdi? Namazdır ki, gamlılara lezzet bahşeder. Namazdır ki, hastalara rahat verir. Onun için Cenab-ı Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ey Bilal! Beni ferahlandır!) buyurmuştur. Kulun Rabbine en yakın olduğu an namazdadır. Bunu bilmeyen, düşünmeyen kimse, namazın hakikatini anlayamaz. Onun edasına hayran olmayan kimse, bu huşû ve tumaninetin kıymet ve kadrini idrak edemez. Namazın bütün üstünlükleri, yazılanlardan daha çok üstündür. Onun güzelliği idrak edilemez derecede yüksektir. Namaz, müşahede ve tecellilerden çok yüksektir. Her ne kadar şekille kılınan namazın kâmil olarak kılınması için çalışılır ve onun sünnet ve edeplerine riayete gayret edilirse ve kıraatin uzatılmasında, rükû’ ve secdelerin sünnete uygun olması hususuna çok uğraşılırsa, o hakikat o kadar açığa çıkar ve onun feyzleri ve bereketleri o nispette fazla gelir. Onun güzelliği ve üstünlüğü daha çok zuhur eder. Cenab-ı Hakk’ın inayet ve büyük lütufları fazla tecelli eder. Dünya bağlantılarından daha çok ayrılmış olur. Binaenaleyh bu suret namazın rükünlerini, şartlarını, sünnet ve edeplerini tamamıyla ve ihmalsiz eda etmek hususunda tam dikkat etmek, tadil-i erkân ve tümaninete riayet etmekte çok mübalağa göstermek ve namazı her yönüyle iyi muhafaza etmek gerektir. Çünkü boş işler yüzünden çok kimseler, namazlarını zayi edip, tadil-i erkânı perişan eylemişlerdir. Bu gibiler hakkında cezalar bildirilmiş ve tehditler gelmiştir. Muhbir-i sadık “aleyhissalatü vesselam” buyurmuştur ki:
(Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın rükünlerine riayet etmez, rükû ve secdelerini hakkıyla yerine getirmez.)
Hırsızların en kötüsü olmaktan kurtulmak için, bu hırsızlıktan kaçınmak zaruridir. Bir defa da, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurmuşlardır ki:
(Rükû’da ve secdelerde, belini yerine yerleştirip, biraz durmayan kimsenin namazını Allahü teâlâ kabul etmez.)
O Server-i En’am “aleyhissalâtü vesselam”, namaz kılan, ama rükû ve secdelerini tam yapmayan birini gördü. O şahsa hitaben buyurdu ki:
(Sen namazlarını böyle kıldığın için, Muhammed’in “aleyhissalâtü vesselâm” dininden başka bir dinde olarak ölmekten korkmuyor musun?)
Bir defa da Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” buyurdu ki:
(Sizlerden biriniz, namaz kılarken, rükûdan sonra kalkıp, dik durmadıkça ve ayakta her uzvu yerine yerleşip, durmadıkça namazı tamam olmaz.)
Bir defa da buyurdular ki:
(İki secde arasında dik oturmadıkça namazınız tamam olmaz.)
Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” namaz kılanlardan birinin yanından geçerken gördü ki, kavme [rükudan sonra dik durma] ve celseyi [iki secde arasında oturma] hakkıyla yerine getirmiyor. O şahsa buyurdu ki:
(Eğer namazlarını böyle kılarak ölürsen, Kıyamet günü, sana ümmet-i Muhammed’dendir demezler.)
Başka bir yerde de buyurdu ki:
(Altmış sene namaz kılıp, fakat yine namazı eda edilmiş olmayan, yani bir namazı makbul olmayan şu kimsedir ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez.)
Zeyd ibni Vehb, namaz kılan bir kimseyi gördü ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez. O şahsı davet edip, buyurdu ki, (Ne vakitten beridir bu şekilde namaz kılarsın?) O şahıs cevabında, (Kırk senedir) dedi. Zeyd buyurdu ki: (Sen kırk senedir namaz kılmamışsın. Eğer vefat edersen Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünneti [dini] üzere ölmezsin.)
Mümin olan kul, namazını eda ederken, o namazın rükûunu, secdelerini ve diğer rükünlerini tam yaparsa, o namaz sevinçli ve nurani olur. Melekler o namazı göklere iletirler. O namaz da sahibine hayır dua edip, (Sen beni muhafaza ettiğin gibi Allah da seni muhafaza etsin!) der.
Eğer namazı güzel, tamam, edeb ve sünnetlerine uygun kılmazsa, o namaz zulmani olur. Melekler onu kerih görerek, göklere iletmezler. Namaz da namaz kılana beddua ederek der ki:
(Ben Hakk’ın dergâhında nur olacak bir cevherdim. Sen beni zayi ettin. Allah da seni zayi etsin!)
Öyle ise, bu büyük emri tamamıyla, eksiksiz olarak ciddi, gayretle ve kalb huzuruyla eda etmek, tadil-i erkânla rükû’ ve secdelerini, kavme ve celseyi hakkıyla yerine getirmek ve diğer Müslümanları da namazını tamamlamak için gayret ettirmek, sözümüz geçenlere bildirmek ve tumaninete, tadil-i erkâna yol gösteren olmak lazımdır.
Birçok kimse, bu şekilde namaz kılmak nimetinden mahrumdur. Her kim ki bu şekilde namaz kılmadıysa, kendisini hırsızlara dâhil etmiş ve azabı hak etmiş olur. Bu amel terk edilmiştir. Bu ameli ihya etmek, İslamiyet’in önemli hususlarından en önemlisidir.
Aşağısı Keşkül’den alınmıştır:
Önce, kazaya kalmış olan namazların miktarını hesaplayıp, tayin etmek lazımdır. İkinci olarak, bir namazın on dakika zarfında edası mümkün olduğu kabul edilse, geçirilen her namazın akabinde gelen her on dakikalık müddet içinde, o namaz kaza edilmezse, tâ eda olununcaya kadar, her geçen o miktar müddet için, bir misli günah ilave olunur. Bunun içindir ki, kazaların süratle edası, hattâ her günkü vakit namazlarına ait sünnetleri kılarken, kazaya da niyet ederek kılmak lazımdır. Sabah namazının sünneti çok önemli olduğundan, terk edilmeyerek, kaza namazları, bir borcunu ödeme tertibiyle eda edilmelidir.
Her günkü öğle namazının ilk dört rekât sünnetini kılarken, ilk kazaya kalan öğle namazının dört rekât farzı, sonra o günkü dört rekât öğle farzı, sonra iki rekât son sünneti kılarken, ilk kazaya kalan iki rekât sabah namazının farzı kılınmalıdır. İkindinin dört rekât sünnetini kılarken, ilk kazaya kalan dört rekât ikindinin farzı; akşamın iki rekât sünnetini kılarken, ilk kazaya kalan üç rekât akşamın farzı kılınır. Yatsının ilk dört rekât sünnetini kılarken, ilk kazaya kalan dört rekât yatsının farzı ve iki rekât son sünneti kılarken, ilk kazaya kalan üç rekât vitir kazası ve sonra da o günkü vitir namazı eda olunur.

Hiç yorum yok: