31 Temmuz 2012 Salı

mezhebin görüşü demek

Sual: Mezhepsizler tarafından çok kullanılan (İslam’ın görüşü), (Mezhebin görüşü), (İslam’ın tevhid görüşü), (Kur’anî görüş), (Allah'ın görüşü), (Allah'ın düşüncesi) gibi tâbirleri kullanmak caiz midir?
CEVAP
Görüş de, düşünce de insanlar için kullanılır. Allah için, İslam için ve Kur’an için kullanılmaz. Böyle kullanmanın küfür olduğunu İslam âlimleri bildirmişlerdir.
(İslamî görüş), (İslam düşüncesi) denmez. (İslamî hükümler) denir. Çünkü İslam bir görüş, bir düşünce değil, ilahî hükümler topluluğudur.
Mezhepsizler tarafından çok kullanılan (İmam-ı a'zamın görüşü), (Hanefî mezhebinin görüşü) demek de yanlıştır. İmam-ı a'zamın ictihadı denir. Müctehidin ictihadı dinî hükümdür. Hata olsa bile sevab verilen bir hükümdür. Amel edilmesi gereken bir hükümdür. Sıradan birinin sözü gibi buna görüş diyerek, basite almak çok yanlıştır. Mezhebin görüşü de denmez, (Mezhebin hükmü) denir. Ehl-i sünnet olanlar mezhepsizlerin ifadelerini kullanmamalıdır.
İlmi yazmalı
Çalışan, işleyen demir pas tutmaz,
Âlim unutur da, kalem unutmaz.

orucu bozmayan şeyler

Sual: Orucu bozmayan şeyler nelerdir?
CEVAP
Bazıları şunlardır:
1- Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek,
2- Ağzına gelen kusuntunun geri gitmesi,
3- Oksijen tüpüyle suni hava vermek,
4- Orucu bozmaya niyet edip de bozmamak,
5- İstemeyerek ağız dolusu kusmak,
6- Boğaza toz, duman vs. kaçması,
7- İsteyerek, zorlayarak biraz kusmak,
8- Göze ilaç damlatmak, ıslak lens takmak,
9- Gıybet etmek,
10- Rüyada ihtilâm olmak,
11- Diş çukuruna ilaç koymak,
12- Çiçek, kolonya veya parfüm koklamak,
13- Morfinsiz, iğnesiz diş çektirmek,
14- Yutmadan yemeğin tadına bakmak,
15- Sakındığı hâlde toz ve dumanın boğazdan veya burundan içeri girmesi,
16- Diş çektirince gelen tükürükten az kanı yutmak,
17- Ağzını yıkadıktan sonra, kalan yaşlığı tükürükle yutmak,
18- Dişleri arasında kalan, nohuttan küçük olan şeyi yutmak,
19- Hacamat olmak, kan aldırmak, akupunktur kullanmak,
20- Kulağa su kaçması,
21- Uyanıkken, sadece bakarak cünüp olmak,
22- Misvak kullanmak, macunsuz diş fırçalamak,
23- Gusletmek, banyo yapmak,
24- İdrar yoluna pamuk koymak, [Şâfiî’de bozar.]
25- Sağlam deriye ilaç, krem, her çeşit yakı, sigara bandı, tokluk bandı koymak,
26- Yaraya imsak vaktinden önce konan sıvı ilacın, imsak vaktinden sonra emilmesi,
27- Yaradan çıkan kan, irin ve benzerlerinin tekrar içeri girmesi,
28- Arı sokması,
29- Dudaktaki yaşlığı yutmak,
30- Banyoda oluşan su buharını teneffüs etmek,
31- Ele iğne batıp, kırığının içinde kalması,
32- Kulağa pamuklu çubuk sokmak, [Şâfiî’de bozar.]
33- Kanayan yere, kanın durması için kan taşı sürmek,
34- Ağza gelen yemeği, balgamı, kusmuğu veya baştan buruna gelen akıntıyı yutmak,
35- Bel soğukluğu hastalığından dolayı akıntı gelmesi.
Egzozdan çıkan kıvılcım
Sual: Ekin biçerken, biçerdöverimin egzozundan çıkan kıvılcım, tarla sahibinin ürününün bir kısmını yaktı. Bunu benim ödemem gerekir mi?
CEVAP
Bir kasıt ve ihmal olmadıkça, ödemek gerekmez. İhmal varsa ödemek gerekir.

30 Temmuz 2012 Pazartesi

uyuyarak oruç tutmak

Sual: Bir hoca, (Uyuyarak oruç tutan sevab yerine hava alır ve sevabına ancak rüyada kavuşur, sevabını hayâl bile edemez) diyor. Ben, gece çalışıyorum, gündüz uyuyorum, sadece namaz vakitlerinde uyanıyor, namazımı kılıp yatıyorum. Benim oruçlarım boşa mı gidiyor?
CEVAP
Hayır, oruçlunun uyumasının mahzuru olmaz. Aksine uyuması bile sevab olur. Gece çalışmasanız bile, gündüz uyuyabilirsiniz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Oruçlunun uykusu ibadettir.) [Deylemi]
Bir beyit de şöyledir:
Oruçlunun uykusu, elbette ibadettir,
Oruçluyken uyumak, ne büyük saadettir.
Uyumak kötü bir şey değildir. Ölü gibi yatan, Allahü teâlânın lütfuyla, uyurken de sevab kazanıyor. Uykuda günah yazılmaz, çünkü şuurlu olarak bir günah işlemiyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Şu üç kişiden kalem kaldırılır [günah yazılmaz]: Uyuyan kimse uyanana kadar, çocuk büluğa erene ve deli olan iyileşinceye kadar.) [Ebu Davud]
Eğer oruçlu, abdestli yatmışsa ayrıca sevab alır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Abdestli olarak yatan, uykudayken, gündüz saim [oruçlu], gece kaim [gece uyanıp ibadet eden] gibi sevaba kavuşur.) [Deylemi]
Yatarken hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, namaza kalkmaya, uyanınca hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibadet olur. Âlimler bunu bilip böyle niyet ettikleri için, Peygamber efendimiz, (Âlimlerin uykusu ibadettir) buyuruyor. Bir kimse de, gece ibadet etmek niyetiyle yatsa, fakat uyanamasa, niyeti sebebiyle yine sevab kazanır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İbadete niyet edip yattıktan sonra, uyuyup kalana, niyeti sebebiyle gece ibadet etmiş gibi sevab yazılır, uykusu da kendisine sadaka olur.) [Nesai, İbni Mace]
Oruçlu kimse, uyanıkken namaz kılamıyor, hayırlı işler yapamıyorsa, gıybet ediyor veya günah olan işler yapıyorsa, uyuması onun için daha iyi olur. Uyumakla günahlardan kurtulmuş olur. (Uyuyan, orucun sevabını hayâl bile edemez) demek ilmî değil, indî bir sözdür.
Uzun ve sıcak günlerde oruç tutmak, kısa ve soğuk günlerde oruç tutmaktan ve maniler arasında sıkıntılı oruç tutmak daha sevabdır diye kendini sıkıntıya sokmak yanlış olur. Sıkıntı tabiî olarak gelmeli, kendi elimizle kendimizi sıkıntıya sokmamız sevab olmaz.

Büyük zatların yardımı

Sual: Seyyid Abdülhakîm efendi hazretleri buyuruyor ki:
Meleklerin, peygamberlerin, evliya zatların ve salihlerin ruhları, her kim nerede, ne zamanda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselamın, sıkıntıda olanların imdadına yetişmesi böyledir. Fahr-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinin her birine, hele ölüm zamanında, imdada yetişmesi de böyledir. Azrail aleyhisselam, can almak için her anda, her yere gelmesi de, böyledir. Her mürşid-i kâmilin, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamanlı ve mekânlıdır. Ezeli ve ebedi olmadığı gibi, devamlı da değildir. Hazır olmalarından önce, orada yok idiler. Bir zaman sonra da, oradan tekrar yok olurlar. Allahü teâlânın hazır olmasıyla, ruhların hazır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hazır olması gibi, kimse hazır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi, ne bir resul, ne bir veli, ne de salih bir zat, Cenab-ı Hakk’ın hiçbir sıfatına ortak değildir. (S. Ebediyye)
İmam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki: Bu yolda ilerlemek, üstadın tasarrufuyla olur. O sevk ve idare etmedikçe, hiç ilerleyemez. Anlaşılamayan, bilinmeyen hâllere, hep onun üstün, başarılı idaresiyle kavuşulur. Gizli yol dedikleri, kendinden geçme hâli, talibin elinde olmayan bir şeydir. Zamansız, cihetsiz olan teveccüh talibin anlayabileceği şey değildir. (1/221)
Birinde, her peygamber ve veli için, zamanlı ve mekânlıdır denirken, diğerinde ise, velilerin teveccühünün zamansız ve cihetsiz olduğu söyleniyor. Bu iki sözün arasını nasıl buluruz?
CEVAP
Bu iki söz birbirine zıt değildir. Birinci yazıda ruhların hazır olmasından bahsediliyor. Büyük zatlar hürmetle anılınca ruhlarının geldiği ve oraya rahmet indiği bildiriliyor. Bir hadis-i şerifte de, (Evliya zatların anıldığı yere rahmet iner) buyuruluyor. (İ. Ahmed)
İkinci yazıda ise, talibin, her an kendi mürşidinin tasarrufu altında olduğu, o büyük zatı anmadan, ondan imdat istemeye gerek kalmadan, Allahü teâlânın izniyle mürşidinin yardım ettiği bildiriliyor.
Ubeydullah-i Ahrar hazretlerinin oğlu Muhammed Yahya hazretleri buyurdu ki:
Tasarruf sahibi zatlar üç çeşittir:
1- Allahü teâlânın izniyle, her istedikleri zamanda, diledikleri kimselerin kalbine tasarruf ederek, onu fena makamına eriştirirler.
2- Allahü teâlânın emri olmadan tasarruf etmez, yani kime emredilmişse ona teveccüh ederler.
3- Kendilerine bir sıfat, bir hâl geldiği zaman kalblere tasarruf ederler. (S. Ebediyye)
Tasarruflar farklı olduğu için, iki yazı farklı anlaşılıyor.
Amelsiz ilim
İlimsiz ve ihlâssız Cennet bulunur mu hiç?
Amelsiz ilim ile âlim olunur mu hiç?

29 Temmuz 2012 Pazar

İslamiyet nedir

[Islâmiyyet, Allahü teâlânın emrleridir. Hâkim, Allahü teâlâdır. Emri

de, Kur’ân-ı kerîmdir. Islâmiyyet, dünyâdan kalkdı. Hiçbir yerde kalmadı.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmi, yalnız okumak için göndermedi. Amel için,

din âlimlerinin, anlayıp fıkh kitâblarında bildirdiklerini yapmak için gönderdi.

Bunları yapacak, yapdıracak da hakîkî din âlimleridir. Bunlara

(Ehl-i sünnet âlimi)
denir. Mısr, Sûriye ve Irak çokdan bozuldu. Fransızlar,

Ingilizler, birinci cihân harbinden sonra buraları isgâl etdiler. Islâm düsmanlıgını,

ahlâksızlıgı, merhametsizligi getirdiler. Fikr hürriyyeti getiriyoruz

diyerek, çesidli fırkalar, partiler kurdular. Her partili, digerlerine düsman

oldu. Milleti parçaladılar. Ikinci cihân harbinden sonra, çekilip giderlerken

de, din câhili, zâlim kimseleri müslimânların basında bırakdılar. Bu

dinsiz hükûmetler, zındanları ve i’dâmları ile, hakîkî islâm âlimlerini imhâ

etdiler. Muhammed Abduh, Resîd Rızâ ve Seyyid Kutb ve Mevdûdî ve

teblîg-ı cemâ’atcılar gibi mezhebsiz, reformcu, sahte din adamları da,kitâbları,

mecmû’aları ve gazeteleri ile hakîkî din bilgilerini, Ehl-i sünnet ilmlerini

yok etdiler. Müslimânlık, ilm üzerine kuruldugundan, ilm ve âlim kalmayınca,

islâmiyyet bozuldu. Bulut olmayınca, yagmur beklemek, mu’cize

istemek olur. Allahü teâlâ, bunu yapabilir. Fekat, âdeti böyle degildir.


Islâm âlimi yetisebilmesi için, islâm ilmleri meydâna çıkıp, yayılıp, yüz sene

geçmesi lâzımdır.

Müslimân, yasadıgı memleketin hükûmetine, isyân etmez. Bölücülük

yapmaz. Fitne, anarsi çıkaranlardan uzak olur. Kendi îmânını, ibâdetlerini,

ahlâkını, hareketlerini düzeltmege çalısır. Mezhebsizlerin, münâfıkların

kitâblarını, gazetelerini okumaz. Ehl-i sünnet bilgilerini ögrenmege ve

yapmaga çalısır. Kimseye fenâlık etmez. Kimsenin canına, malına, hakkına,

ırzına, nâmûsuna saldırmaz. Islâmiyyete ve kanûnlara uygun yasar. Yukarıda

bildirilenlerin hepsi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıgı hakîkî din kitâblarında

mevcûddur.]

Farz,Sünnet,Mubah,Mekruh,Haram

[Islâmiyyetin yasak etdigi seyler, siddetli zehrdir. Allahü teâlâ, insanları

yaratdıgı vakt onlara fâideli olan seyleri emr etmis, zararlı olan seyleri

yasak etmisdir. Fâidesi kat’î olanların yapılmasını, lüzûm-i zarûrî ile emr

etmisdir. Bunları yapmak,
(Farz) olmusdur. Fâideli seylerden, yapılması,

lüzûm-i gayr-ı zarûrî olanlar da,
(Sünnet) olmusdur. Zararı kat’î olanları

terk etmek, lüzûm-i zarûrî olup, bunlar
(Harâm) olmusdur. Terk edilmesi,

lüzûm-i gayr-ı zarûrî olanlar,
(Mekrûh) olmusdur. Ba’zı islerin yapılıp

yapılmaması, kulların ihtiyârına bırakılmısdır ki, bunlara
(Mubâh) denir.

Mubâhlar, iyi niyyet ile yapılırsa, sevâb verilir. Iyi niyyet ile yapılmazsa, günâh

olur].

insanların en büyük ihtiyacı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlânın bize nasıl muamele etmesini istiyorsak, biz de Onun kullarına öyle davranmalıyız. Eğer Onun kullarına zulmedersek, O da bize ceza verir. Eğer Onun kullarını affedersek, O da bizi affeder. Onun kullarına ihsan ve iyilikte bulunursak, O da bize mutlaka ihsanda ve iyilikte bulunur.
İnsanların zaruri ihtiyaçlarını karşılamak, Cenab-ı Hakk’ın en çok sevdiği iyiliktir. Bugün insanların en çok dine ihtiyacı var. Günümüzde yapılacak yegâne hizmet, İslamiyet’e hizmettir. Bu da, eldeki imkânlarla, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından çevremizdekilere vermek, buna imkânımız yoksa bu kitapları yayanlara herhangi bir şekilde yardım etmekle olur. Bu yardımı da yapamayan, hiç olmazsa onlara dua etmelidir.
İnsanların dünyalık ihtiyaçlarına yardım etmek çok kıymetli bir iyiliktir. Ama bunu bir kâfir de yapabilir. Yapılan bu iyilik, üç beş günlük dünyada bir an için rahatlatır. Sonsuz olan öbür tarafı ne yapacak? Sadece bu iyiliği yaparsak, aynı iyiliği yapan kâfirden iş olarak ne farkımız kalır? Cehennemden nasıl kurtulacak bu insan? Asıl bunu düşünmeli. Bugün her insanın en büyük ihtiyacı, ateşten kurtulmasıdır. Onu oradan kurtarmadıktan sonra, onu giydirmenin, yedirip içirmenin, ne faydası var? Kurbanlık koyunu en iyi yemlerle besle, kurdele ile süsle, boya, birkaç tane de boynuzlarına altın tak, ondan sonra bıçağın altına yatır! Yapılan süslerin koyuna ne faydası olur?
İnsanın, bir kendisi için yaptığı ibadetler var, bir de sebep oldukları var. İnsan, kendisi için yaptığı kusurlu ibadetin, Allah katında makbul olup olmadığını bilemez. Ama bir kişinin kurtulmasına, bir kişinin hidayetine sebep olmak, bir kişinin gıyabında duasını almak, riyasız, gösterişsiz, kibirsiz olacağı için, çok makbuldür. O bakımdan yapılan bu hizmetler, dağlar kadar günahlarımıza inşallah kefaret olur ve kurtuluşumuza vesile olur.
Bir iş ne kadar kıymetliyse, onun engeli o kadar çok olur. Birçok sıkıntılarla karşılaşılır. Ama sonuna kadar sabırla yürümeli. Kim, kime güveniyorsa yardımı ondan beklesin! (Kim Allah içinse, Allah da onun içindir) buyuruluyor. O hâlde mümin, her durumda sadece Allah’a güvenmeli ve Ondan yardım beklemelidir.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

İslamiyyetin Şükrü

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini tanıyan, seven, onların yolunda dinimize hizmet etmeye çalışan kimse, bu özel nimetin kıymetini bilmeli, şükrünü eda etmeli. Şükretmezsek, sahip olduğumuz bu büyük nimet, bir anda elimizden gidebilir.
En çok korkulacak husus, bu nimete kavuştuktan sonra, tekrar eski hâle düşmektir. Bu nimetin şükrünü eda etmeli ki, eski hâle düşülmesin. Kur’an-ı kerimde mealen, (Verdiğim nimete şükretmezseniz, elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruluyor.
Dinimize hizmet etmekle ancak bu nimete şükredilmiş olur! Çünkü biz, hizmet edenlerin sayesinde Müslüman olduk. Onlar canlarını, mallarını feda etmeselerdi, biz bugün Müslüman olabilir miydik? Onlar, mallarını, mülklerini, servetlerini, hayatlarını, evlerini, barklarını terk ederek İslamiyet’i bize kadar getirdiler. Böylece İslamiyet’in şükrünü eda edip Cennete gittiler. Eğer biz de, bu nimetin şükrünü böyle eda edemezsek, Ehl-i sünnet kitaplarını yaymazsak, Kıyamette ne gibi bir mazeretimiz olacak ki? (İşini gücünü bırak, aç susuz kal!) diyen yok, sadece, (Boş kaldığın zaman, gel biraz hizmet et!) deniyor. Hâlbuki bizden önceki Müslümanlar, ila-yı kelimetullah için yurtlarını, yuvalarını bırakıp, Mekke’den, Medine’den, İstanbul surlarına kadar geldiler.
Vakti boşa geçirmemeli, Allahü teâlânın verdiği bu nimetten mahrum kalmamalı. Âhirette günahların dağ gibi yığıldığı günde, bizi ancak bu hizmetlerin sevabı kurtarabilir. Bu sevablardan mahrum kalan, çok pişman olur. Âhiretten dünyaya bir daha gelmek yoktur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, aşiretiniz [hısım, akraba ve yakınlarınız], kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve meskenler, size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, Allah’ın emri [azabı] gelinceye kadar bekleyin! Allah fâsıklar güruhunu hidayete erdirmez.)
Allah’ın (Sevmeyin!) dediklerini sevenin sonu elbette felaket olur. (Sevin!) dediklerini sadece Onun rızasına kavuşmak için seven ise aziz olur

bilmediğini bilmemek

Sual: Muteber bir kitapta okumuştum. Büyük bir zat, (En kötü kimse, bilmediğini bilmeyendir) buyuruyor. Bu sözün açıklaması nasıldır?
CEVAP
Bilmemek noksanlıktır, iyi değildir. Fakat bilmediğini bilmek fazilettir. Bilmediği için bilmediği işlere karışmaz, yani haddini bilir. Haddini bilip, üzerine lazım olmayan işlere karışmaz, (Ben bilmiyorum) der, hakkı teslim eder. Bilmediğinden dolayı ayıplanmaz.
Bilmediğini bilmemek ise, çok kötüdür. Her şeyi bildiğini zanneder. Her konuda söyleyecek sözü vardır. Bilmediği için, her işe burnunu sokar. Bilenleri tenkit eder, zülfüyâra dokunur da, farkında olmaz. Böyle kimselere, hem kel hem fodul denir. Suçu meydana çıksa da, sözü senetmiş gibi, (Bu benim görüşüm) der, özür dileyemez. Bu kötü huy da, kibirden kaynaklanmaktadır.

27 Temmuz 2012 Cuma

idrar ve mezi kaçırmak

Sual: Elde olmadan idrar kaçırmak, Mâlikî’yi taklit edenin abdestini bozmuyor. Erkekler tuvaletten çıkınca istibra yapmazsa, elde olmadan idrar çıkabiliyor ve yine, elde olmadan mezi de gelebiliyor. Bunlar niye abdesti bozuyor?
CEVAP
Mâlikî’de, abdesti bozan şeyler, hastalıkla çıkarsa abdesti bozmaz. Mesela soğuktan veya hastalıktan mezi sızarsa abdest bozulmaz. Şehvetle sızarsa bozulur. (S. Ebediyye)
Prostat hastasının elde olmadan idrar kaçırmasıyla, yeni tuvaletten çıkıp istibra yapmayanın idrar kaçırması farklıdır. Birincisi hastalıktan dolayı, öteki ise istibra yapmadığı için idrar kaçırıyor. Yani istibra yapmayanın idrar kaçırması, hastalıktan dolayı değildir. Bunun için abdesti bozuyor. Mezi de bir hastalıktan dolayı gelirse yahut elde olmadan idrar veya yel kaçarsa, Mâlikî'de abdest bozulmaz. Ama düşünmekle, sürtünmekle mezi gelirse abdesti bozar.

kimlere fitre verilir

Sual: Kimlerin fıtra vermesi gerekir?
CEVAP
İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın fitre vermesi vacib olur. Nisaba malik değilse fitre vermesi vacib olmaz, fakat vermesi iyidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sadaka-i fıtr, zenginlerinize bir tezkiyedir. Fakirleriniz de verirse, Allahü teâlâ onlara daha çoğunu verir.) [Ebu Davud] (Tezkiye, temize çıkarma, temizleme demektir.)
Diğer üç mezhepte, bir günlük yiyeceği olanın fitre vermesi farzdır. Hadis-i şerifte, (Sadaka-i fıtrı, küçük büyük, zengin fakir herkesin vermesi gerekir) buyuruldu. (Ebu Davud)
Dinen zengin olmayan herkes, fıtra, zekât alabilir. İhtiyacı olan eşya ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın, fitre vermesi vacib olur. Fitre, zekât alması, haram olur. Fitre nisabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez. Hastalık gibi herhangi bir özürden dolayı oruç tutamayan kimsenin de, zenginse fitre vermesi gerekir.
Sadaka-i fıtr, Ramazan-ı şerifte verilir. Ramazandan önce ve bayramdan sonra da vermek caizse de bayram namazından önce verilmiş olması daha çok sevabdır. Şâfiî’de Ramazandan önce verilmez. Bayramdan sonraya da bırakılmaz.
Ana babaya, dedeye, büyükanneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire fitre verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa fitre verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya fitre vermek daha çok sevab olur. İmameyn’e göre, borçlu ve fakir kimseye, hanımı fitre verebilir. (Mevkufat)
Sadaka-i fıtrın miktarı her yıl değişmez. Fitre olarak 1750 gram un veya buğday yahut 3500 gram arpa, kuru üzüm veya hurma veya tutarları kadar altın yahut gümüş vermek gerekir. Bu ürünlerin bugünkü değerine göre, fitrenin en azı 2 lira, en fazlası 300 liradır.
Yoğurt ekşirse
Sual: Çok ekşimiş yoğurdu yemek caiz midir? Yoğurt ekşiyince alkol teşekkül eder mi?
CEVAP
Hayır, yoğurt ekşise de alkol teşekkül etmez. Ekşi yoğurt yemenin mahzuru olmaz, hattâ sağlık açısından daha iyidir.

26 Temmuz 2012 Perşembe

orucu bozan şeyler

Sual: Ramazan orucunu bozan şeyler nelerdir?
CEVAP
Ramazan orucunu bozup, yalnız kaza gerektiren şeyler şunlardır:
1- Boğaza kar ve yağmur kaçması,
2- Astım spreyi kullanmak,
3- Zorla bozdurulmak,
4- Burna sıvı ilaç koymak,
5- Burna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.]
6- Mukimken oruca başlayıp, sefere çıkınca yiyip içmek,
7- Ud ağacının, amberle tütsülenip dumanının çekilmesi,
8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek,
9- Kulağın içine ilaç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak,
10- Derideki açık yaraya konan sıvı ilacın sindirim yoluna girmesi,
11- Vücuda ilaç şırınga etmek,
12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak,
13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması,
14- İmsak vaktinin bittiğini bilmeden yiyip içmek,
15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak,
16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak,
17- Buruna çekilen suyun ağızdan çıkması,
18- Abdest alırken boğaza su kaçması,
19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak,
20- Makattan veya kadınların önden fitil kullanması,
21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek,
22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu kasten bozması,
23- Denize girince veya guslederken makattan su girmesi, [Hanbeli’de bozmaz.]
24- Dil altına konan ilacı emmek,
25- Makata konan pamuğun veya başka şeyin hepsinin içeri girmesi,
26- Basur memesinin, taharetlendikten sonra, ıslak olarak içeriye girmesi,
27- Mastürbasyon yapmak,
28- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması,
29- Lavman yaptırmak, [Mâlikî’de bozmaz.]
30- Özel olarak su buharı teneffüs etmek,
31- Yaş parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Hanbeli’de bozmaz.]
32- Burundan genze giden kanı yutmak,
33- Açlığa veya susuzluğa dayanamayarak yiyip içmek,
34- Bayılanı ayıltmak için veya uyuyanın ağzına su akıtmak.
İmamla vitir kılarken
Sual: Ramazanda, vitrin üçüncü rekâtının rükûunda imama yetişen kimse, namazının kalan kısmını kendi kılarken kunut okur mu?
CEVAP
Üçüncü rekâtı imamla kılmış sayıldığı için, artık kunut okumaz. (Hindiyye)

imparatorluk kötü mü

Sual: Bir yazar, (Osmanlı, hiçbir zaman kendisine imparator veya imparatorluk şeklinde hitap edilmesine müsaade etmezdi. Çünkü imparatorluk bir soygun düzenidir) diyor. İyi imparator olmaz mı yani? Kelimenin ne suçu var ki?
CEVAP
İdarî şekil ve sistemlerle, idarecileri karıştırmamalı. Her sistemde, idarecinin adaletlisi, merhametlisi, şefkatlisi, akıllısı veya zalimi, ahmağı olabilir. Bunlar da bu meziyetlerine göre, sistem ne olursa olsun, milletlerine ve komşularına faydalı veya zararlı olabilir.
Monarşi idarelerin hükümdarlarına, padişah, sultan, halife, han, kağan, hakan, şah, hünkâr dendiği gibi, kral da deniyor. İmparatorluk, kendi topraklarında oturan çeşitli milletleri, egemenliği altında toplayan bir devlet biçimidir. Latince imperare [emretmek, komuta etmek] kökünden gelir.
Padişah, halife, sultan iyi kimse ise, onun idaresi de iyidir, kötü ise onun idaresi de kötüdür. Osmanlıda olduğu gibi, Osmanlıdan önce de halifelik vardı. İyi halifeler olduğu gibi zâlim halifeler de oldu. Kötü halifeler geldi diye halifelik sistemini suçlamak yanlış olur.
Seçimle iş başına gelen sistemlerde de, iyi insanlar seçilirse, o kimselerin idaresinden halk memnun kalır, kötü insanlar seçilirse, halka zulmeder.
Sultanlık, halifelik, şahlık kötülenmez. Başlarındaki sultan, halife veya şah iyi ise idaresi de iyi olur, kötü ise idaresi de kötü olur. İmparator da böyledir. İmparator iyi ise, imparatorluğu da iyidir, imparator kötü ise imparatorluğu da kötüdür. Bizzat imparatorluk sistemine soygun düzeni demek isabetli olmaz.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

lutfunda hoş kahrında

Sual: Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde, çeşitli âyetlerde Cehennemi çok kötü yer olarak vasıflandırıyor: (Bekara 126, 206; Tevbe 73, 81; Rad 25, Tahrim 9, Nahl 29, Kehf 29)
Bazı kimselerin, (Oraya kötü kadınlar da gideceğine göre, biz Cehennemi isteriz) demeleri küfür değil midir? Cehennemin çok kötü olduğu, Allah’ın razı olmadıklarını oraya koyacağı, âyetle ve hadisle sabit olduğuna göre, Yunus Emre gibi bazı hak âşıklarının (Senin Cehennemin de hoş) demeleri küfür değil midir? Belki o aşk sarhoşluğuyla söylemiştir, sorumlu olmayabilir. Ama onun şiirlerini benimseyerek okumak küfür olmaz mı? Çünkü Allah'ın kötü dediğine, (Hoştur, iyidir, güzeldir) deniyor. Kahır, Allah'ın azabı ve gazabı olduğuna göre, (Lütfun da hoş, kahrın da hoş) demek de aynı şekilde küfür değil midir? Kötü bir şey ki kötülere beddua ederken, (Allah kahretsin) diyoruz. Allah'ın kahrı nasıl hoş olur?
CEVAP
(Lütfun da hoş, kahrın da hoş) sözünü çok evliya zat söylemiştir. Bunlardan üçünü bildirelim:
Gelse celâlinden cefa,
Yahut cemâlinden vefa,
İkisi de cana sefa,
Nârın da hoş, nurun da hoş,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Erzurumlu İbrahim Hakkı (Rahmetullahi aleyh)
Ey lütfu hem kahrı güzel,
Senden hem ol hoş, hem bu hoş.
Eşrefoğlu Rumi (Rahmetullahi aleyh)
Layık görür isen nârı,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Yunus Emre (Rahmetullahi aleyh)
Bu sözler, Allahü teâlâya olan tam teslimiyete, Onun her yaptığının yerinde ve güzel olduğuna, yaptığı işlerin asla tartışılamayacağına güzel birer örnektir.
Nâr, yani Cehennem elbette çok kötüdür. En kötü insanların cezalandırıldığı yerdir. Allahü teâlânın kötü dediği yere iyi demek elbette küfürdür. Fakat evliya zatlar, (Cehennem iyidir) demiyorlar. (Layık olanları Cehenneme atman iyidir) diyorlar. (Eğer bana nârını layık görmüşsen, elbette senin takdirin yerindedir, güzeldir) diyorlar. Zaten bunun aksini söylemek küfür olur.
Bir kimsenin çocukları gözü önünde öldürülse, ana babasının gözlerini çıkarsalar, kul bunun Allah tarafından olduğunu bilse ve (Rabbimden gelene razıyım) diyebiliyorsa, işte o, makbul bir kuldur.
Kahretmek kötü bir iştir. Ancak Allah'ın layık olanı kahretmesi çok güzeldir, yerindedir. Buna çirkin demek, Cehennemin lüzumsuz olduğunu söylemek gibi küfür olur.
Bir zamanlar zâlim bir devlet başkanı, ülkenin ileri gelenlerine ziyafet veriyor. Yemekte içkiler de vardır. Ama devlet başkanı, (Bu gece kandil gecesidir, ben içmem, içen içsin, karışmam) diyor. Sofradaki kötü bir kadın, hâşâ (Muhammed'in şerefine) diyerek içiyor. Orada bulunan bir zat, (Ya Rabbi, Cehennemin lüzumsuz olmadığını yakından gördüm) diyor. Ramazan, kandil demeyerek, ukalaca isyan edenlerin layık oldukları cezaları görmek elbette hoştur, güzeldir.
Bu konuda bir menkıbe şöyledir:
İbni Atâ hazretleri, birbirinden yakışıklı on erkek evlâdıyla sefere çıkar. Yolda eşkıyalar çevirip, herkesin gözü önünde çocuklarını teker teker öldürürken, bu zat hep gülümser. Sıra sonuncu çocuğa gelince, (Baba, sen ne kadar şefkatsizsin. Çocukların öldürülürken yüzün bile değişmiyor, üstelik gülüyorsun) der. Babası, (Oğlum, bunu yaptırana, “Niye böyle yapıyorsun?” diye bir şey söylenmez. Çünkü Allah görüyor, dilerse hepsini korumaya kâdirdir. Bana, “Eğer ses çıkarırsan cezaya hazır ol!” dendi. Onun lütfu gibi, kahrı da güzeldir) dedi.

özürsüz oruç tutmamak

Sual: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler nelerdir?
CEVAP
Oruç tutmamayı mubah kılan özürler şunlardır:
1- Hastalık: Hasta olan veya oruç tutunca hastalığı artan kimse, oruç tutmaz veya tutuyorsa bozabilir. Hastaya bakan da, hastaya bakmak için sıkıntıya girerse, oruç tutmayabilir.
2- Sefer: 104 km uzağa giden kimse, 15 günden az kaldığı yerde seferi olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, orucu kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Seferde sıkıntı içinde oruç tutmak, takva sayılmaz) buyuruldu. (Buhari)
3- Gebe ve emzikli olmak: Kendine veya çocuğuna bir zarar gelecekse, gebe ve emzikli kadın oruç tutmaz. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, gebeyle emzikli kadına, oruç tutmaması için ruhsat verdi, orucunu tehir etti) buyuruluyor. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)
Emzikli kadın, kendi çocuğunu veya başkasının çocuğunu emzirse de hüküm aynıdır.
4- Açlık ve susuzluk: Kendisinde şiddetli açlık ve susuzluk meydana gelen kimse, ölüm tehlikesi varsa veya aklı gidecekse yahut hastalanıp bir zarara uğrayacaksa orucunu bozabilir.
5- İhtiyarlık: Oruç tutamayan ve iyileşme ihtimali de olmayan yaşlı kimse, tutamadığı günler için fidye verir. 30 günün fidyesi 53 kg undur. 53 kg un alacak kadar altın da verilebilir.
6- İkrah: Oruçlu, (Orucunu bozmazsan seni öldürür veya bir uzvunu keseriz) diye tehdit edilmişse, dediklerini yapmaya güçleri yetiyor ve blöf yapmıyorlarsa, orucu bozmak mubah olur.
Ramazan-ı şerifte, özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz olarak Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi)
Niyetten sonra
Sual: Akşam veya gece oruca niyet eden kimse, imsak vaktine kadar yiyip içebilir mi?
CEVAP
Evet, Türkiye Takvimi’ndeki (www.turktakvim.com) imsak vaktine kadar yiyip içebilir.
* * *
Sual: Akşam veya gece oruca niyet eden kimse, herhangi bir sebeple oruç tutmaktan vazgeçmek istese, ne vakte kadar niyetinden vazgeçebilir?
CEVAP
İmsak vaktine kadar niyetten vazgeçebilir, daha sonra vazgeçemez.

24 Temmuz 2012 Salı

teravih namazı kılmak

Sual: Teravih namazı nasıl kılınır?
CEVAP
Peygamber efendimiz, 3-4 gün teravihi cemaatle kıldırdı, daha sonra evden çıkmadı. Sebebi sorulunca, (Teravih namazının size farz olacağından korktuğum için, evden çıkmadım) buyurdu. (Buhari)
Teravihin 20 rekât oluşu ve cemaatle kılınması hadis-i şerifle bildirilmiştir. Sünnet olduğu icma ile sabittir. Peygamber efendimiz, teravihi, 8, 12 ve 20 rekât olarak da kılmıştır. İbni Abbas hazretleri bildiriyor ki:
Resulullah, yatsıdan sonra, vitirden önce, yirmi rekât namaz kıldıktan sonra, (Ramazanda 20 rekât teravih namazı kılanın, yirmi bin günahı affolur) buyurdu. (İbni Ebi Şeybe)
Teravihin 20 rekât olduğuna inanmayanın bid’at ehli olduğu Nur-ül-izah şerhinde de yazılıdır.
İmam-ı a’zam hazretleri, (Teravih namazı müekked sünnettir. Hazret-i Ömer, teravihin 20 rekât olarak cemaatle kılınmasını kendiliğinden ortaya çıkarmadı. O, elindeki sağlam esasa, yani Resulullah’ın sünnetine dayanarak emretti) buyuruyor. (El-İhtiyar)
Resulullah teravihi hiç kılmasa bile, Hulefa-i raşidinin yani dört halifenin kılması, sünnet olması için kâfidir. Hadis-i şerifte, (Sünnetime ve Hulefa-i raşidin’in sünnetine sımsıkı sarılın) buyuruldu. (Buhari)
Teravihin cemaatle kılınması, sünnet-i kifâyedir. Yani bir mahallede cemaatle kılınınca, diğerleri evde kılsa da, sünnet ifa edilmiş olur. Erkeklerin camide cemaatle namaz kılmalarının, evde kıldıkları namazdan 27 derece daha fazla sevab olduğu, kadınların ise, evde namaz kılmalarının, camide namaz kılmalarından daha çok sevab olduğu hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Kadınlar, cemaatle namaz kılmak için camiye gidemez.
Kadınların beş vakit namaz için veya cuma, teravih ve bayram namazları için, camiye gitmeleri caiz değildir. (Redd-ül-muhtar)
Teravih namazı iki veya dört rekâtta bir selam vererek kılınır, fakat iki rekâtta bir selam vermek daha iyidir. Teravih namazını on rekâtta bir selam vererek iki selamla bitirmek mekruhtur. Şâfiî’deyse hiç sahih olmaz. Teravih, vitirden önce kılınır. Vitirden sonra da kılmak caizdir.
Ta’dil-i erkân, Hanefî’de vacib, Şâfiî’de ise farzdır. Bunun için ta’dil-i erkâna riayet etmeli, teravihi hızlı kılmamalı.

telefonu çok çaldırmak

Sual: Bir arkadaş, (Medeni insan, telefonu üç kere çaldırır, daha fazla çaldırmak saygısızlıktır) dedi. Üç kere çaldırıp kapatınca, bazı kimseler, (Hemen niye kapattın, açmaya geliyordum) diye bizi azarlıyorlar. Bu işte ölçü nedir?
CEVAP
Bu işler izafidir, rölatiftir, şimdi göreceli deniyor. Yani kişilere göre değişebilen bir şeydir. Tek ölçü verilmez. Birkaç örnek verelim:
1- Bizim kurumsal hattımız var, ücretsizdir. Şahsen ben, samimi olup, çok telefon ettiklerime, bir iki kere çaldırıp bırakıyorum. Eğer o arkadaş müsaitse, beni arıyor. O anda namaz kılıyordur, lavabodadır, öteki telefonuyla konuşuyordur veya başka bir işin başındadır. Ücretsiz olduğu için müsait olunca beni arıyor. Bazı tanıdıklarım da aynısını bana yapıyor. Çaldırıp bırakıyor. Bu, (Müsait olunca beni ara) demektir. İkisi de ücretsiz olduğu için bir art niyet aranmıyor.
2- Ücretsiz hattı olmayan başka birini ararken, sonuna kadar çaldırıyorum. Cevap gelmezse, hemen bir daha aramıyorum. Çünkü namaz kılıyordur. Dört rekât namaz kılacak kadar beklemek gerekir. Ölçü bu. On dakika sonra tekrar arıyorum. Yine cevap gelmezse artık aramaya gerek yok.
3- Çok oluyor. Namaz kılarken devamlı çalıyor. Tanıdık olanların çok çaldırması bu yönden iyi olmuyor.
Görüldüğü gibi arayanın ve aranılanın durumuna göre değişen bir şeydir. Bir ölçü verilemez. Âcil durum olur, devamlı aramak gerekebilir. Uyanık olduğu bilinmeden ve âcil bir iş olmadan gece saatlerinde aramamalıdır. Gece yatsıyı kılıp yattığım oluyor. Tam uykudayken telefon çalıyor. (Buyurun) diyorum. (Birkaç arkadaş sohbet ediyorduk, uykumuz kaçtı. Bir sual de hatırımıza geldi. Sorabilir miyiz?) deniyor. (Âcil mi?) diyorum. (Hayır) diyor. Sabah sorabileceğini gece soruyor. (Namazımız oldu mu, oruca niyet edebilir miyiz?) gibi âcil bir sual olsa, ürküttüğü kurbağaya değer. Soran gibi, cevap veren de sevaba kavuşur.