31 Mayıs 2012 Perşembe

zina edenin evlenmesi

Sual: Bir bayan veya erkek, çok kişiyle zina etse, sonra bu işleri bıraksa, Allah, onun tevbesini kabul eder mi? İkincisi, bu kimsenin evlenmesinde bir sakınca var mıdır? Durumu evleneceği kimseye söylemesi gerekir mi? Söylemezse ne olur?
CEVAP
1- İnsan, ne kadar büyük, ne kadar çok günah işlerse işlesin, tevbe edip bir daha işlemeyince, Allahü teâlâ affediyor, hiç işlememiş gibi muamele ediyor. Önemli olan, sözünde durmak, tevbesinde sadık olmak, yani bir daha işlememektir. (Bir daha işlerim, yine tevbe ederim) dememeli. Samimi olarak tevbe edince bütün günahlar affoluyor, affedilmeyen günah yoktur. Azılı kâfir tevbe edince affediyor. Tevbe edince, zinayı da ve başka günahları da elbette affeder.
2- Dinen, evlenmekte bir mahzur yoktur. Bu işi açıklamak çok sıkıntılara sebep olur. Gizlenir de ortaya çıkarsa bu sefer de, karşı taraf kandırılmış duruma düştüğünü görür. Bunu çok kimse hazmedemez, tatsız olaylar olabilir. Cinayete bile sebebiyet verebilir.
Yapılan günahlar ona aittir, evleneceği kişiye bu günahlar yazılmaz, fakat karşı tarafı da, kandırılmış, aldatılmış duruma düşürmemeli.

denizde damlaya talip olmak

Sual: Bir kimse kaza namazı kılmayıp ömür boyu Teheccüd, Kuşluk ve Evvabin gibi sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?
CEVAP
Asla kurtulmuş olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzların yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/260)
Ömür boyu kıldığı bütün nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz. İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor. Bir farzı vaktinde yapmanın sevabı ile, kazasını ödemekle elde edecek sevab arasında dağlar kadar fark vardır. Mesela bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutamayıp sonra kaza etse, hattâ ömür boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]
Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor. Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor. Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmak çok büyük ahmaklıktır. (Fütuh-ul-gayb, Bey ve şira risalesi)
Sünnetlerin de nâfile hükmünde olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor. (Halebi)
Mâlikî’de mest
Sual: Maliki’de, mestin lastik veya plastik olması caiz midir? Mutlaka deriden olması şart mıdır?
CEVAP
Şart değildir. Lastik veya plastik de olabilir. Lastiğe suni deri de deniyor. (Mâlikî’de mestin deriden olması gerekir) demek, (Deri vasfına haiz olması gerekir) demektir.
Mâlikî’de, mest üzerine, birinci abdest bozulmadan önce, ikinci bir mest, çizme, plastik, naylon, lastik ayakkabı giyse, bunun üzerine mesh edebilir. (S. Ebediyye)
Mâlikî’de, deriden yapılmayan mestler üzerine mesh sahih olmaz, ancak alt ve üstü deriden yapılıp da, yan tarafları keçeden veya ketenden yapılmış olursa caiz olur. (El fıkh-u alel mezahib-i erbaa)
Müslümana kâfir demek
Sual: (Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur) buyuruluyor. Hakaret niyetiyle Müslümana (Sen ne kâfirsin) demek de küfür olur mu?
CEVAP
Bir Müslümanı kötülemek için, kâfir demek küfür olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfür olur. (İ. Ahlakı)

30 Mayıs 2012 Çarşamba

dünyanın güneşten kopması

Sual: Fen kitaplarında okuduğumuz teorilere göre, (Dünya, Güneş’ten kopan ateşten bir parçadır. Zamanla soğuyarak bugünkü hâlini almıştır. Zaman da, big bang denilen büyük patlamayla başlamıştır) deniyor. Bu teori doğru mudur?
CEVAP
Bu konuda farklı teoriler vardır. Teorilerin farklı ve çok olması o kadar önemli değildir. En önemlisi, Güneş’in, kâinata nereden geldiğine dair, ciddi bir teori niye yoktur?
Güneş’e bütün dünyayı aydınlatabilen muazzam ışık ve ısı nasıl gelmiş, niye bu ışık hiç sönmüyor, ısısı da hiç eksilip bitmiyor?
Niye Dünya’nın Güneş’e olan mesafesi, dünyada canlıların yaşayacağı, yani hayat olacak şekilde ayarlıdır?
Güneş’ten kopan Dünya’nın içinde altın, gümüş, bakır, demir gibi sayısız madenler, doğalgaz, petrol nasıl oluştu? Güneş’ten koptuğu varsayılan Dünya’nın içine sıcak soğuk sular nereden geldi?
Yonca, çimen gibi sayısız otlar; gül, lale, menekşe gibi çiçekler; kabak, patlıcan, domates gibi sayısız sebzeler; çınar, meşe, çam gibi birçok ağaçlar; elma, armut, muz gibi sayısız meyveler; at, maymun, aslan gibi sayısız kara hayvanları nasıl kendi kendine oluştu?
Yılan, kertenkele, akrep, karınca, arı, salyangoz, tırtıl gibi sayısız böcekler ve sürüngenler; kartal, leylek, serçe gibi sayısız kuşlar; fok, balina gibi deniz hayvanları ve balıklar, Güneş’in ateş parçasından nasıl meydana geldi?
Bu parçanın üstünde teneffüs ettiğimiz yanıcı ve yakıcı iki gaz olan hava nasıl oluştu?
Bütün bunların hepsi, insanların faydalanmaları için yaratılmıştır.
Peki, Güneş’ten kopan ateş içinde, sayısız varlıkların yanında mükemmel bir yaratık olan bu insan, nasıl var oldu? Niçin bu konular hakkında ciddi bir teori yoktur?
Cevabı bellidir. Maksatları kâinatı Allahü teâlânın yarattığını inkâr etmektir. Bu koca kâinatın ve canlıların tesadüfen, birbirine çarpmakla, birbirinden parçalar kopmakla meydana geldiğini savunmak, teoriler çıkarmak ne büyük yanlıştır. Koca evrenin tesadüfen meydana gelmesi imkânsızken, kendileri, bir karınca, bir domates, bir buğday yapmaktan âcizken, yaratılış gerçeğini inkâr etmek çok çirkindir.

farz etmek

Sual: (Farz etmek ifadesini kullanmak, mesela, "Farz et ki geldim" demek caiz değildir, çünkü bir şeyi farz etmek Allah'a mahsustur) deniyor. Doğru mu bu?
CEVAP
Farz ayrı, farz etmek ayrıdır. Farz etmek, bir deyimdir. Varsaymak yani olmadığı hâlde öyle olduğunu düşünmek demektir. Farz etmek yerine faraza veya farz-ı muhal tabirleri de kullanılır. Bu da, aslında imkânsız olanı varsaymak demektir.
Din kitaplarında farz etmek ifadesi çok kullanılmıştır. Birkaç örnek verelim:
1- Dört zevce, dokuz kız, altı cedde bulunduğunu farz edersek, zevceler sekizde bir alıp, geriye yedi hisse kalır. (S. Ebediyye)
2- Büyük bir zatın kabrini ziyaret eden, ona rabıta ederse, yani dünya işlerini hiç düşünmeyip, kalbine hiçbir şey getirmeyip, o zatın ruhunu, his organlarıyla anlaşılamayan bir nur farz ederek, bunu kalbinde bulundurursa, o ruhtan, kendi kalbine bir şeyler akmağa başlar. (S. Ebediyye)
3- Bir kimsenin dayısı ve amcasının oğlu olsa, bunun nafakasını, dayısı verecektir, çünkü bu kimse kadın farz edilirse, dayısı mahremdir. (S. Ebediyye)
4- Bugün, ecelin geldiğini, bir gün daha müsaade etmeleri için yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi o günde bulunduğunu farz et! (Kıyamet ve Ahiret)
5- Âlemin yaratıcısının hâşâ iki olduğu farz olunsa, onlardan biri, bir kişinin kalkmasını dilediği anda, diğerinin de, bu kişinin oturmasını dilediğini farz edelim. (Cevap Veremedi)
6- Hürriyetine kavuşarak, erkekler arasında çalışan kadınlardan güzel olmayanların düşkünlüğü ve kendini güzelleştirmek için her sabah ayna karşısında uğraşanların bitkinliği bir yana, geri kalanlarında bulunduğu farz edilen, daha doğrusu hiç bulunmadığı hâlde, kraldan ziyade kralcı erkekler tarafından var diye savunulan bu hürriyetin ve istiklalin doğru mânası, kadınların, aile teşkil etmek, evlat yetiştirmek, evini düzenlemek gibi meziyetlerden ve tabiî kabiliyetlerinden uzaklaşarak, erkeklerin sert, sıkıntılı hayatına karışmaları, kocaya varmak ihtiyacından kurtularak, bekâr erkekler gibi yahut evindeki zevcesine bağlı olmayan ahlak düşkünleri gibi olmaları demektir. (F. Bilgiler)
7- Rüyada görülen elemin, eğer faraza hakikati varsa, dünyevi elemler kısmındandır. (Kıymetsiz Yazılar)

29 Mayıs 2012 Salı

müellefe-i kulub

Sual: Kur’an-ı kerimde, müellefe-i kulüb denilen kimselere zekât verilebileceği bildirilirken, niye şimdi bunlara zekât verilmiyor?
CEVAP
Kalblerine imanın yerleştirilmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen bazı kâfirlere ve yeni iman etmiş olan bazı zayıf Müslümanlara müellefe-i kulüb denirdi. Resulullah efendimiz, bunların üçüne de zekât verirdi, fakat hazret-i Ebu Bekr zamanında, beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer, bir hadis-i şerif okuyarak, (Müellefe-i kulüb olanlara zekât verilmesini Resulullah nesh etmiştir) dedi. Halife ve Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul ederek, nesh edilmiş olduğunda ve artık bunlara zekât verilmemesi hususunda icma hâsıl oldu. Nesh, Resulullah hayattayken olur. İcma ise, vefatından sonra olur. Bu inceliği anlamayanlar, bunu Hazret-i Ömer’in nesh ettiğini sanıyorlar. Eshab-ı kirama ve fıkıh âlimlerine dil uzatıyorlar. Bedâyi ve diğer kitaplarda bildirildiği gibi, İslamiyet’e yardım için, düşmanın zararını önlemek için, onlara mal, para her zaman ödenir, fakat bu beyt-ül-malın zekât bölümünden değil, başka bölümünden ödenir. Görülüyor ki, müellefe-i kulüb denilen kimselere ödeme yapılması yasak edilmemiş, onlara zekât verilmesi yasak edilmiştir. (F. Bilgiler)
Yemin Allah’ın ismiyle olur
Sual: (Çocuğumun ölüsünü öpeyim), (Annemin ölüsünü göreyim), (Kâfir olayım), (başım için), (şerefim için), (Kâbe için), (Peygamber için) gibi ifadelerle yemin etmek caiz midir?
CEVAP
Caiz olmaz. Yemin, yalnız Allahü teâlânın isimleriyle olur. Başka şeyler için yemin etmek haramdır. (Mülteka)
Zülfüyâr
Sual: Konuşmalarda, şiirlerde, (Zülfüyâre dokunmayalım) deniyor. Nedir bu zülfüyâr?
CEVAP
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi, sevgilinin saçı. Zülfüyâr: Sevgilinin zülfü. Zülfüyâre dokunmak: Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak, fitneye sebep olmak. Zülfüyâre dokunmamak: Hiç kimseye zarar veya sıkıntı vermemek, sıkıntı verecek konulara girmemek, fitne fesattan uzak durmak.
Zamm-ı sure
Sual: Dört rekâtlık bir nafile namazda, sırasıyla Maun, Kevser, Kâfirun ve Nasr sûrelerini okumak mekruh olur mu?
CEVAP
Nâfile namazlarda üçüncü rekâtta, ilk iki rekâttan daha uzun okumak mekruh olmaz, çünkü üçüncü rekâtla başka müstakil bir bölüme başlanmış olmaktadır. (Halebî)

günü değerlendirmek

Sual: Bir günü değerlendirmek için ne yapmalı?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Ecel gelince, bir gün izin istense de, ele geçmez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, sana bir gün izin verildiğini farz et! O hâlde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, ebedî saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu?
Muaze Adevîye hatun, sabah uyanınca (Bugün öleceğim gündür) der, akşama kadar günahlardan kaçar, ibadetlerini yapardı. Akşam olunca da, (Bu gece, öleceğim gecedir) der geceyi de değerlendirirdi.
Necis elbiseyle namaz
Sual: Bir kimse, namaz kıldığı pantolonun necis olduğunu sansa, sonra, necis olanın başka pantolon olduğunu, namaz kıldığı pantolonun temiz olduğunu hatırlasa kıldığı namaz sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur. Fıkıh kitaplarında deniyor ki: Bir kimse, necis olduğunu sandığı elbiseyle namaz kıldıktan sonra, o elbisenin temiz olduğu açığa çıksa, kıldığı namaz sahih olmuş olur. (Hindiyye)
İmam selam verirken
Sual: İmam, namazı bitirip sağına, soluna selam verirken, iki selamda da sesini aynı tonda mı söylemesi gerekir?
CEVAP
Hayır, birinci selamı biraz yüksek, ikinci selamı biraz daha yavaş sesle söyler.
İmamın ikinci selamı, birinciden daha yavaş sesle söylemesi sünnettir. (İbni Âbidin, Nimet-i İslâm)
Elhamdülillah
Hep kış ve yazda,
Mümin niyazda,
Der her namazda,
Elhamdülillah.
Gönlünde iman,
Dilinde Kur'an,
De ki her zaman,
Elhamdülillah.
Uyan seherde!
Devadır derde,
Söyle her yerde!
Elhamdülillah.
Mevla’yı zikret!
Âlemi fikret!
Ye, iç ve şükret!
Elhamdülillah.
Düşme gaflete!
Sarıl hizmete!
De her nimete!
Elhamdülillah.
Şükür edesin!
Süslensin sesin!
Hoca da desin!
Elhamdülillah.

27 Mayıs 2012 Pazar

Rabbül Aleminin en sevdiği yer

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (Allahü teâlânın yeryüzünde en çok sevdiği yer, mescidlerdir) buyuruyor. Allah’ın sevdiği yere kim gider? Allah’ın sevdiği kulu gider. Yine başka bir hadis-i şerifte, (Güvercin yuvası kadar mescid yapan, kendine Cennette köşk yapar) buyuruyor. Camiye girdiğimiz zaman ferahlıyoruz. Dikkat edilirse, ecdadımız bulunduğu yerlere hep cami yapmıştır. Bir mescidde namaz kılındığı müddetçe, yapanlara sevab gider. Hayra vesile olduğu sürece, sevab devam eder.
Bir ülkenin hürriyeti, bayrağı ile belli olur. Bayrak dalgalanırsa, o memleket hür bir memlekettir. Dinin de bayrağı camilerdir. Başka bir memlekete gidince, ilk önce bir camiye gitmek lazımdır. Öyle olursa, kişinin oradaki işleri rast gider.
Kötü kimse, kötülükten, iyi kimse de iyilikten hoşlanır. Müslüman mescidden çıkmak istemez. Başka yerde sıkılır. Kötü kimse de mescidlerde sıkılır.
Namaz hayattır. Namazla nefes aynı şeydir. Nefes alan namaz kılar. Nefes almayan namaz kılmaz. İmanın bayrağı, alameti namazdır.
Bir talebenin gözleri rahatsızlanır ve hocasına danışarak, duasını da alarak, çok riskli bir ameliyata girer. Gözün sinirleri kaynaşmaya başlamış. Her kaynayışta görme mesafesi azalıyor. Daha fazla gecikirse kör olacaktır. Sinirlerin ayrılması gerekiyor, ama çok tehlikeli bir ameliyat, sinirin biri biraz kesilse kör olacak. Nihayet sekiz saat kadar sonra ameliyat başarıyla biter ve nasıl görecek diye hastanın ayılması beklenir. Bantları çıkarırlar, yavaş yavaş bakarken, daha gözünü açarken ilk cümlesi, (Hangi namaz vaktindeyiz? Namazım geçti mi?) olur.
Ölüm kalım hâlinde yani kör olup olmadığını, gözlerinin iyileşip iyileşmediğine bakmadan, ağır bir ameliyattan çıkan bir insan, aklı başına gelirken, ilk önce namazı soruyor. Bu husus, hocasına arz edilince, gözleri yaşarıp, (Allah Allah! Kardeşim işte bu arkadaşınız evliyadır. Elhamdülillah aramızda böyle mübarek gençler de var) buyurur.
Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri de, namazın önemi hakkında buyuruyor ki:
(Bu zamanda, imanı doğru olup beş vakit namazını kılan, haramlardan sakınan evliyadır. Kıyamet günü hesap önce imandan, sonra namazdandır. Tek vakit namazı kaçırmaktansa, bin kere ölmeyi tercih etmeli. Nerede ve ne şart altında olursa olsun mutlaka namaz kılmalı.)

bahse girmek

Sual: Bir arkadaşıma, (Satın aldığım şu bir kilo baklavayı yiyebilirsen senden para istemem, yiyemezsen, sen bana yüz lira ver!) dedim. Böyle bir şartla yapılan anlaşma kumar hükmüne girer mi, yani haram mıdır?
CEVAP
Kumardır, haramdır. Böyle bahislerde, iki taraftan birinin kâr veya zarar etme ihtimali varsa kumar olur. Burada, arkadaşınız kazanırsa, yediği baklavanın parasını vermeyecek, baklava ona kâr olarak kalacak, kaybederse, 100 lira zarara girecektir. O yerse, siz satın aldığınız baklavayı kaybetmiş olacaksınız, kazanırsanız 100 lirayı alacaksınız. Tam kumardır.
Kapı önündeki ayakkabı
Sual: Misafirler, dairemizin kapısı önüne ayakkabılarını çıkarıyorlar. Kapı önünden de ayakkabılar çalınıyor. Ev sahibi, bu ayakkabıları ödemek zorunda mıdır?
CEVAP
Ödemek zorunda değildir.
Bebeğin cinsiyeti
Sual: Tüp bebek yoluyla, istenen cinsiyette çocuk sahibi olmak mümkünmüş. Çocuğun cinsiyetini böyle tayin etmek dinen mahzurlu mudur?
CEVAP
Hayır, mahzurlu değildir.
Aşkın ile âşıklar
Aşkın ile âşıklar,
Yansın ya Resulallah.
İçip aşk şerbetini,
Kansın ya Resulallah.
Dünyada yoktur eşi,
Resullerin kardeşi,
İki cihan güneşi,
Sensin ya Resulallah.
Seni candan sevene,
Hürmet ile övene,
Müslüman olan tene,
Cansın ya Resulallah.
Ölçümüzsün her işte,
Gidiş de, hem gelişte,
İnanmayan ateşte,
Yansın ya Resulallah.
Özler Yunus’un canı,
Aşkı kaplar cihanı,
Sultanların sultanı,
Sensin ya Resulallah.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

İslamiyyet nedir

[Islâmiyyet, Allahü teâlânın emrleridir. Hâkim, Allahü teâlâdır. Emri

de, Kur’ân-ı kerîmdir. Islâmiyyet, dünyâdan kalkdı. Hiçbir yerde kalmadı.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmi, yalnız okumak için göndermedi. Amel için,

din âlimlerinin, anlayıp fıkh kitâblarında bildirdiklerini yapmak için gönderdi.

Bunları yapacak, yapdıracak da hakîkî din âlimleridir. Bunlara
(Ehl-i sünnet âlimi)
denir. Mısr, Sûriye ve Irak çokdan bozuldu. Fransızlar,

Ingilizler, birinci cihân harbinden sonra buraları isgâl etdiler. Islâm düsmanlıgını,

ahlâksızlıgı, merhametsizligi getirdiler. Fikr hürriyyeti getiriyoruz

diyerek, çesidli fırkalar, partiler kurdular. Her partili, digerlerine düsman

oldu. Milleti parçaladılar. Ikinci cihân harbinden sonra, çekilip giderlerken

de, din câhili, zâlim kimseleri müslimânların basında bırakdılar. Bu

dinsiz hükûmetler, zındanları ve i’dâmları ile, hakîkî islâm âlimlerini imhâ

etdiler. Muhammed Abduh, Resîd Rızâ ve Seyyid Kutb ve Mevdûdî ve

teblîg-ı cemâ’atcılar gibi mezhebsiz, reformcu, sahte din adamları da,kitâbları,

mecmû’aları ve gazeteleri ile hakîkî din bilgilerini, Ehl-i sünnet ilmlerini

yok etdiler. Müslimânlık, ilm üzerine kuruldugundan, ilm ve âlim kalmayınca,

islâmiyyet bozuldu. Bulut olmayınca, yagmur beklemek, mu’cize

istemek olur. Allahü teâlâ, bunu yapabilir. Fekat, âdeti böyle degildir.


Islâm âlimi yetisebilmesi için, islâm ilmleri meydâna çıkıp, yayılıp, yüz sene

geçmesi lâzımdır.

Müslimân, yasadıgı memleketin hükûmetine, isyân etmez. Bölücülük

yapmaz. Fitne, anarsi çıkaranlardan uzak olur. Kendi îmânını, ibâdetlerini,

ahlâkını, hareketlerini düzeltmege çalısır. Mezhebsizlerin, münâfıkların

kitâblarını, gazetelerini okumaz. Ehl-i sünnet bilgilerini ögrenmege ve

yapmaga çalısır. Kimseye fenâlık etmez. Kimsenin canına, malına, hakkına,

ırzına, nâmûsuna saldırmaz. Islâmiyyete ve kanûnlara uygun yasar. Yukarıda

bildirilenlerin hepsi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıgı hakîkî din kitâblarında

mevcûddur.]

nasihatlerin ilki

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Silsile-i aliyye büyüklerinin, nasihat ve vasiyet olarak bize bildirdikleri ilk şey, imanı koruyup küfre düşmemek, sonra da haram işlememektir, çünkü haram ateştir.
Köylü bir genç, Şah-ı Nakşibend hazretlerinin ismini çok duyar. (Şu mübarek zatı bir ziyaret edeyim de, gerçekten büyük olup olmadığını anlayayım. Büyükse duasını alayım) diye düşünür. Görüşmek istediğini söyleyince, talebeleri durumu Şah-ı Nakşibend hazretlerine bildirirler. O da, (Şu saatte yemeğe gelsin!) buyurur. Ama nasıl olmuşsa, genç yemeğe geç kalır. Özür dileyince, Şah-ı Nakşibend hazretleri ona, (Bir altın getirirsen affederim) der. Gencin kafası karışır. (Allah adamı olacak, affetmek için bir de altın isteyecek! Olacak şey mi bu?) diye düşünüp der ki:
- Efendim bende altın ne gezer, ben garip, fakir bir köylüyüm.
- Demek öyle, o zaman hemen git, sabah samanlığa sakladığın 40 altını getir!
Genç, altınlarının sayısı ve sakladığı yer bile söylenince utanıp, hemen giderek altınları getirir. Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Aç keseyi, sayacağız, eğer bir tane noksan çıkarsa kabul etmem) der. Altınları masaya döküp, tek tek sayarlar. Şah-ı Nakşibend hazretleri altınlara bakar ve içinden bir tanesini alıp gence, (Bu yenmez, çünkü ateştir, git bunu bir fakire ver! Diğerlerini istediğin gibi harca!) der. O da, (Peki efendim) der. Genç, dışarıya çıkınca etrafındakiler, (Ne var bu altında?) diye sorarlar. O da kızarıp, (Onu kumarda kazanmıştım) der.
O büyük zatın altın isteme sebebi, o kumar kirini oradan temizlemekti. Eğer o, temizlenmeseydi hepsi birden berbat olacaktı. O haramı yediği için de, ne kadar sohbete gelse, ne kadar ibadet etse, bir zerresi ruhuna, kalbine işlemez. Evet, o anda çok neşelenir, bir şeyler öğrenir ama kapıdan çıkınca hepsini unutur. Büyükler, unutulacak şeyi söylemezler. Eğer bir şey söyleyeceklerse onun onda kalmasını ve istifade etmesini isterler.
Bunun için bu yolun büyüklerinin hususiyeti, birine bir şey vermeden önce, ondaki pislikleri alırlar. Temiz suyu ancak bardağı temizledikten sonra koyarlar. Teberri olmazsa tevelli olmaz. Yani haramdan, pislikten, günahtan sakınmadan hiçbir ibadetine sevab verilmez. Kirli bardaktan su içilmez. Önce bardak temizlenmeli. Onun için bu yolun aslı, önce tasfiye yani temizliktir. Ondan sonra aşk ve muhabbet kendiliğinden gelir.

farz ile sünnet arasında beklemek

Sual: Sünnetle farz ve farzla sünnet arasında konuşmak, başka bir iş yapmak ve bir şey okumak mekruh olduğu gibi, konuşmadan, bir şey okumadan beklemek de mekruh olur mu?
CEVAP
Evet, mekruh olur. Fıkıh kitaplarında deniyor ki:
Son sünneti olan namazlarda, farzı kıldıktan sonra, (Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zel-celâli vel-ikrâm) diyecek kadar oturulur. Daha fazla beklemek mekruhtur. Hemen sünneti kılmaya kalkmalıdır. (İbni Abidin)
Farzdan sonra, hemen son sünnete kalkmak, arada bir şey okumamak, Hanefi’de sünnettir. Resulullah, farzı kılınca (Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zel-celâli vel-ikrâm) diyecek kadar oturup, fazla oturmaz, hemen son sünneti kılardı. (Merâkıl-felâh)
Resulullah, namazdan sonra selam verince, sadece (Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zel-celâli vel-ikrâm) diyecek kadar otururdu. (Tirmizî)

25 Mayıs 2012 Cuma

altın ve gümüş ün hesabı

Sual: Zekât için gümüşün nisabı 200 dirhem, altınınki ise 20 miskaldir. Bunların yarısı mesela 100 dirhem gümüşle 10 miskal altını olanın zekât vermesi lazım geliyor, fakat S. Ebediyye’de, (95 dirhem gümüşle 1 miskal altını olsa ve 1 miskal altın kıymeti, 5 dirhem gümüş ise, altın nisabını doldurduğu için zekât verir) deniyor. Bu, ne 20 miskal altın, ne de 200 dirhem gümüş ediyor. Burada bir yanlışlık yok mu?
CEVAP
Verdiğiniz örnek yanlıştır. 100 dirhem gümüşle 10 miskal altını olan zekât vermeyebilir. Bu, altın ve gümüşün fiyatına göre değişir. Gümüşün fiyatı düşükse nisabı bulmayabilir. Mesela bugün için nisabı bulmaz. Çünkü 100 dirhem gümüş, 10 miskal altın etmez. Etseydi nisabı bulurdu. Gümüşün dirhemi bugün için 2,3 liradır. 100 dirhem gümüş 230 lira eder. Bununla da ancak 5,4 gram altın alınabilir. Bu da, 1 miskalden 0,6 gram fazla eder. Yani, bugün için 100 dirhem gümüş, yaklaşık 1 miskal altına tekabül etmiş olur. 10 miskal altını vardı, gümüş de bir miskal olunca, 11 miskal eder. 11 miskal altının ise zekâtı olmaz.
S. Ebediyye’de bildirilen ifadede yanlışlık yoktur. 1 miskal altının kıymeti, 5 dirhem gümüş, 95 dirhem gümüş ise, 19 miskal altına tekabül eder, deniyor. Yani 19 miskal altın değerinde gümüşle bir miskal altını olan 20 miskali bulduğu için zekât verir.
Bunun gibi, (150 dirhem gümüşle, 40 dirhem kıymetinde, 5 miskal altını olan, zekât verir) deniyor, çünkü gümüşün altına ilavesiyle nisap meydana geliyor. 40 dirhem gümüş, 5 miskal altın ediyor. 20 miskali bulmak için, 15 miskal değerinde gümüşü varsa zekât verir. 15 miskal altın ise, 120 dirhem gümüş eder. Elinde 150 dirhem gümüş olduğuna göre, zekât vermesi gerekir. Nisab gümüşe göre değil, altına göre hesap edilir. Bir örnek daha verelim:
Bugünün rayicine göre, 150 dirhem gümüşle 18 miskal altını olanın, zekât vermesi gerekir mi?
150 dirhem gümüşle, bugün 2 miskal altın alınamadığı için zekât vermek gerekmez. 19 miskal altınla 150 dirhem gümüşü olsaydı zekât verirdi. Demek ki, eldeki gümüşün değeri altının nisabını doldurursa zekât vermek gerekiyor. Mesela, 15 miskal altını olanın elinde, 5 miskal değerinde gümüş varsa nisabı buluyor demektir.

toplantılardan sonra dua

Sual: Yaptığımız toplantılarda, ister istemez lüzumsuz şeyler konuşuluyor, belki günah olan şeyler yapılıyor. Bunların affı için yapılan istiğfar nasıldır?
CEVAP
Bu konudaki hadis-i şerif şu mealdedir:
(Bir kimse, bir meclisten ayrılmadan önce, “Sübhanekellahümme ve bihamdike, eşhedü en lâ ilâhe illâ ente, estağfirüke ve etübü ileyke” derse, oradaki sözlerinden dolayı işlediği günahları affedilmiş olur.) [Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî - Şir’a]
Mânası, (Allah’ım, seni tesbih, tenzih eder ve sana hamd ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Sana istiğfar ve tevbe ederim) demektir.
Bu istiğfarı üç kere okumak daha iyidir. (Levâkıh)
Abdest aldıktan sonra, bu istiğfarı okumak müstehabdır. (Hindiyye)

24 Mayıs 2012 Perşembe

kandil mesajı

büyükleri sevmek


Sual: (Kişi sevdiğiyle beraber olur. Allah'ı ve Resulünü seven Cennete girdiği gibi, büyük zatları seven de Cennete gider) deniyor. Sadece sevmiş olmak yeter mi?
CEVAP
Evet, yeter. Ama sevmek ne demek? Sevmek, itaat etmek, onun yolunda olmak demektir. Allah'ı sevenin, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması gerekir. Uymuyorsa sevmiyor demektir. Resulullah'ı sevmek de böyledir. Büyük zatlar da, Allah ve Resulünün bildirdiklerini bildiriyorlar. Onları seven, onların evlatlarını, torunlarını, kendi evlatlarından üstün tutar. O zatların talebelerini de çok sever. Bunları yapamıyorsa, sevgisinde noksanlık var demektir. Sevgisinde noksanlık da olsa, büyükleri seven yine mahrum kalmaz. İslamiyet’i öğrenip, tatbik eden, dinini öğrendiği zatı seven kurtulur. İşin esası budur. Bu varsa, her şey vardır.
Gündüz uyumak
Sual: Öğleden önce ve öğleden sonra olmak üzere günde iki defa uyumanın sakıncası var mı?
CEVAP
Bir ihtiyaç olmadan gündüz iki defa uyumak mekruhtur. Gece ibadeti yapıp uykusuz kalmadan, gündüz uyumamalı. (İhya)
Gece çalışan gündüz uyuyabilir veya hasta uyuyabilir. Yani bir mazeretle uyunabilir. Mazeretsiz, günde iki defa uyumak ve ömrü uykuyla geçirmek uygun olmaz.
Çok bilmek
Sual: Cennete gitmek için çok okuyup çok şey bilmek yeterli midir?
CEVAP
Çok şey öğrenmek yeterli değildir. Şeytan da çok şey biliyordu. Cenneti Cehennemi de görmüştü, ama ihlâsı olmadığından kibirlenip Cehenneme gitti. İbadet az da olsa, bid’at karıştırmadan ihlâsla yapmak lazımdır.

evden imama uymak

Sual: Komşumuz, evi camiye yakın olduğu için, camiden eve hoparlör çekmiş. Evden camideki imama uyabilir mi? TV’den Mekke’deki imama da uymak caiz olur mu?
CEVAP
Bu şekilde imama uymak iki yönden caiz olmaz:
1- İmama uymaya mani olan sebeplerden biri, imamla cemaat arasında, kayık geçecek kadar nehir veya araba geçecek kadar yol yahut sahrada kılarken, arada iki saflık boşluk bulunmaktır. Bir başka sebep, mescidin üstünde veya dışında kılanın, imamın veya cemaatten birinin seslerini işitmeye yahut imamın veya cemaatin hareketlerini görmeye mani büyük duvar bulunmasıdır. Mescidin üstünde ve duvar arkasında kılanın, imamdan veya cemaatten başkasına tâbi olması caiz değildir. Mescid kapıya kadar dolu değilse, son safla arasında araba geçecek mesafe yoksa yine sahih olur. Bundan fazla mesafe varsa, imamın sesini işitse de, sahih olmaz. (Fetava-yı Hindiyye)
Mescide bitişik binanın üstünde ve mescide bitişik olmayan binalarda imama uymak caiz değildir. (Kadihan)
2- Birinci maddedeki mani olmasa da, hoparlörden gelen sese uymakla imama uyulmuş olmaz. Mekke’deki imamın sesi, TV’den gelse ve kendisi de görünse, yine uymak caiz olmaz, çünkü imamın sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği bir ses hâline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın sesi değil, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği demir levhanın meydana getirdiği başka bir sestir. TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz.
Hoparlörden çıkan sese kıraat değil, çınlamak denir. Buradan secde âyeti işitilse, tilavet secdesi yapmak gerekmez. (Elmalılı tefsiri c.3 s.2361)
Bankada çalışmak
Sual: Bankada çalışanın aldığı maaş helal midir?
CEVAP
Evet, haram helal karışık işler yapanın verdiği maaşı, hediyeyi almak helaldir.
Bal ve arılar
Sual: Bağımıza arılar konmuş ve bal yapmış. Bir arkadaş, kovan getirmiş. Balı bırakıp, arıları götürürken gördük. Arılar ve bal kimindir?
CEVAP
Arılar bulanındır. Bal ise bağ sahibinin olur.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Resulullahı yalanlamak

Sual: (Allah'ın dediklerini inkâr etmek küfür olduğu gibi, Resulünün bildirdiklerini de inkâr etmek küfür olur) deniyor. O da insan değil mi? Yanlış söylemez mi?
CEVAP
İman, Resul-i Ekrem efendimizin Allahü teâlâ tarafından, Peygamber olarak, bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği emirlerin hepsine itimat ve itikat etmektir. Hepsini beğenip kabul etmektir. Bu emirlerin, bilgilerin herhangi birine inanmamak veya şüphe etmek küfürdür. Çünkü Resule inanmamak veya itimat etmemek, Resule yalancı demek olur. Yalancılık kusurdur. Kusuru olan kimse, peygamber olamaz. (S. Ebediyye)
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(O [Resulüm], kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3, 4]
Resulullah'ı yalanlamak, ona emin diyen ve peygamber olarak gönderen Allahü teâlâyı yalanlamak olur. Onun sözünde yalan olmaz. (Bu söz, acaba onun sözü mü?) diye şüphe etmek ayrıdır, (Onun sözü de olsa inanmam) demek veya bunda şüphe etmek ayrıdır. İnanmayan ve böyle şüphe eden kâfir olur.
Diyelim Resulullah efendimizden bir hata meydana gelse, hemen vahy gelir düzeltilirdi. Yani dine ait yanlış bir şey kalmazdı. Onun için Resulullah'ın bildirdiklerine itiraz eden, Allah'a itiraz etmiş olur. Allah'a ve Resulüne itiraz eden de kâfir olur.

regaip kandili ne zamandır

Sual: Regaib kandili ne zamandır?
CEVAP
Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Yarın gece Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ bu gecede müminlere ragîbetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Yarın oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Receb ayında Allah’a çok istiğfar edin, çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ. Asakir]
Receb ayında edilen dualar kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur.
Eşi dostu memnun etmek için
Sual: Eşin dostun gönüllerini almak, onları kırmamak için namahremle tokalaşmak, kucaklaşıp öpüşmek caiz mi?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Eşin, dostun gönüllerini yapmak için, kendini günaha sokmak ve âhiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bir kimse kötü insanların kızacakları şeyde Allahü teâlânın rızasını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Eğer, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa, Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır.) [Tirmizi]
Bir zaruret olmadıkça, bu günahlardan uzak durmalıdır.
Secde âyetini duyunca
Sual: Cünüp, abdestsiz veya hayzlıyken secde âyetini dinleyene, tilavet secdesi gerekir mi?
CEVAP
Secde âyetini işiten cünübün veya abdestsizin, temizlendikten sonra tilavet secdesi yapması gerekir, fakat hayzlıya temizlendikten sonra da tilavet secdesi yapmak gerekmez.
Bir sûre okumak
Sual: Sabah namazında, uzun sûre okumak için birinci rekâtta, Elemtere’den başlayıp üç beş sûre okumak mı uygun, yoksa bir sûre okumak mı?
CEVAP
Bir sûre okumak daha iyidir. (Redd-ül Muhtar)
İctihad ve kıyas
Sual: İctihad ve kıyasla dinin hükümleri artmış olmuyor mu?
CEVAP
Hayır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kıyas ve ictihad, nassların manasını açıklar. Dinin hükümlerini arttırmaz. (1/186)

22 Mayıs 2012 Salı

nasip meselesi

Sual: (Müslüman olmak, doğru yolu bulmak, nasip meselesidir) deniyor. Nasibi yaratan Allah olduğuna göre, ötekileri niye nasipsiz yaratıyor? Nasipsiz yaratmak adalete uygun mu?
CEVAP
Allahü teâlâ hiç kimseyi nasipsiz, kâfir olarak yaratmamıştır. Allahü teâlâ geçmiş ve gelecek her şeyi, ezelî ilmiyle bilir. Mesela, bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını bilir. Olacak şeylerin nasıl olacağını bilir. Takvimlere, bir yıl içinde güneşin ne zaman doğup, ne zaman batacağı, hesaplanarak yazılıyor. Güneş, takvimde bildirilen saatlerde doğup batar. Güneş, takvime öyle yazıldı diye, bilinen saatlerde doğup batmaz. Takvime yazılması, güneşin doğmasına ve batmasına tesir etmez. Allahü teâlâ da, insanların başlarına ne geleceğini bildiği için, bunları levh-i mahfuza yazmıştır. Allahü teâlânın, bazı kimselerin nasipsiz olacaklarını bildirmesi, onların, kendi arzularıyla küfür üzere kalmayı istedikleri ve iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa bunların kâfir olması, Allahü teâlânın haber verdiği için değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki:
(Nefse iyilik ve kötülük [isyan ve itaat kabiliyeti yani bunlardan birini seçme hakkı, irade-i cüziyye] veren Allahü teâlâya ant olsun ki, nefsini tezkiye eden, küfür ve isyandan temizleyen, kurtuldu. Nefsini bunlarda bırakan da, ziyan etti.) [Şems 7-10]
İnsan, irade-i cüziyyesini kullanmakta serbesttir, mecbur değildir. Yani irade-i cüziyye, iyiliğe kullanılırsa Allahü teâlâ iyilik yaratır, kötülüğe kullanılırsa, kötülük yaratır. Kul irade-i cüziyyesini kullanıyor, Allahü teâlâ da yaratıyor. (İrade-i cüziyye risalesi)
Demek ki, iyilik isteyene iyilik veriyor, o nasipli oluyor. Kötülük isteyene kötülük veriyor, o da nasipsiz oluyor. Burada bir zorlama yoktur. Yani Allahü teala zorla günah işletmiyor, zorla Cehenneme atmıyor. Günah işleyenin suçu kaderine yüklemesi yanlıştır.