15 Haziran 2012 Cuma

kendi nefsime nasihatimdir


Ey nefsim! Ecel sana yaklasmakda,
Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemekdedir. Ecelinin,
bugün gelmiyecegi ne ma’lûm? Bugün gelmezse, bir gün elbette
gelecek. Basına gelecek seyi, geldi bil! Çünki, ölüm kimseye
vakt ta’yîn etmemis ve gece veyâ gündüz, çabuk veyâ geç, yazın
veyâ kısın gelirim dememisdir. Herkese ânsızın gelir ve hiç
ummadıgı zemânda gelir. Iste ona hâzırlanmadın ise, bundan dahâ
büyük ahmaklık olur mu? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!
Günâhlara dalmıssın. Allahü teâlâ, bu hâlini görmüyor sanıyorsan,
kâfirsin! Eger gördügüne inanıyorsan, çok cüretkâr ve ha-
yâsızsın ki, Onun görmesine ehemmiyyet vermiyorsun! O hâlde,
yazıklar olsun sana ey nefsim!
Hizmetçin sana itâ’at etmezse, ona nasıl kızarsın! O hâlde, Allahü
teâlânın sana kızmıyacagından nasıl emîn oluyorsun! Eger
Onun azâbını hafîf görüyorsan, parmagını aleve tut! Yâhud, kızgın
günes altında bir sâat otur! Yâhud da, hamam halvetinde fazlaca
kal da, zavallılıgını, dayanamıyacagını anla! Yok eger, dünyâda
yapdıklarına cezâ vermiyecek sanıyorsan, Kur’ân-ı kerîme
ve yüzyirmidörtbinden ziyâde Peygambere “aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât” inanmamıs oluyorsun ve hepsini yalancı yapmıs oluyorsun.
Çünki, Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin yüzyirmiikinci âyetinde
meâlen,
(Günâh isliyen, cezâsını çekecekdir) buyuruyor. Kötülük
eden, kötülük görür. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!
Günâh isleyince, O kerîmdir, rahîmdir, beni afv eder diyorsan,
dünyâda, yüzbinlerce kisiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çekdiriyor
ve tarlasını ekmiyenlere mahsûlünü vermiyor! Sehvetlerine
kavusmak için, her hîleye bas vuruyorsun ve o vakt Allahü teâlâ
kerîmdir, rahîmdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun.
O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!
Belki inandıgını, fekat sıkıntıya gelemiyecegini söyliyeceksin.
Fazla sıkıntıya dayanamıyanların, az bir zahmet ile, bu sıkıntıyı önlemeleri
lâzım oldugunu, Cehennem azâbından kurtulmak için,
dünyâda zahmete katlanmanın farz oldugunu, demek ki bilmiyorsun.
Bugün dünyânın bir mikdâr zahmetine dayanamazsan, yarın
Cehennem azâbına ve âhıretdeki zillet ve alçaklıga ve tard olmaga,
kovulmaga nasıl dayanacaksın? O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Para kazanmak için çok zahmet ve asagılıklara katlanıyor ve
hastalıkdan kurtulmak için, bir yehûdî doktorun sözü ile, bütün
sehvetlerinden vaz geçiyorsun da, Cehennem azâbının, hastalıkdan
ve fakîrlikden dahâ acı oldugunu ve âhıretin dünyâdan çok
uzun oldugunu bilmiyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!
Sonra tevbe ederim ve iyi seyler yaparım diyorsan, ölüm dahâ
önce gelebilir, pismân olup kalırsın. Yarın tevbe etmegi, bugün etmekden
kolay sanıyorsan, aldanıyorsun. Çünki tevbe, gecikdikçe
zorlasır ve ölüm yaklasınca, hayvana yokus önünde yem vermege
benzer ki, fâidesi olmaz. Senin bu hâlin, su talebeye benzer ki,
dersine çalısmayıp, imtihân günü hepsini ögrenirim sanır ve ilm
ögrenmek için, uzun zemân lâzım oldugunu bilemez. Bunun gibi,
pis nefsi temizlemek için de, uzun zemân mücâhede etmek lâzımdır.
Ömür, bosuna geçince, bir ânda, bunu nasıl yapabilirsin? Ihtiyârlamadan
önce gençligin, hasta olmadan önce sıhhatin ve sıkıntı
çekmeden önce râhatlıgın ve ölmeden önce hayâtın kıymetini niçin
bilmiyorsun? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!
Kısın muhtâc olacagın seylerin hepsini, niçin yazdan hâzırlayıp
hiç gecikdirmiyorsun ve bunları elde etmek için, Allahü teâlânın
merhametine, ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennemin
zemherîri, kısın sogugundan az degildir ve atesinin sıcaklıgı,
temmuz günesinden asagı degildir. Bunların hâzırlıgında, hiç
kusûr etmiyorsun da, âhıret islerinde gevsek davranıyorsun. Bunun
sebebi nedir? Yoksa âhıret ve kıyâmet gününe inanmıyor
musun ve kalbindeki bu küfrü, kendinden de mi saklıyorsun? Bu
ise, ebedî felâketine sebebdir. O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Ma’rifet nûrunun himâyesine sıgınmayıp da, öldükden sonra,
sehvet atesinin, cânını yakmasından, Allahü teâlânın lutfü ve
merhameti ile kurtulacagını sanan bir kimse, kalın elbisesinin himâyesine
girmeden, kısın sogugunun, Allahü teâlânın lutfü ile
kendisini üsütmiyecegini sanan kimseye benzer. Bu kimse, bilemiyor
ki, Allahü teâlâ, birçok fâideleri saglamak için, kısı yaratmıs
ise de, lutf ve merhamet ederek, elbise yapılacak seyleri de
yaratmıs ve insanlara, elbise yapmak için akl ve düsünce vermisdir.
Ya’nî, Onun ihsânı, elbise te’mînini kolaylasdırmakda olup,
elbisesiz üsümemek seklinde degildir. O hâlde, yazıklar olsun sana
ey nefsim!
Günâhların Allahü teâlâyı kızdırdıgı için, azâb çekecegini
zan etme ve günâhlarımın Ona ne zararı var ki, bana kızıyor deme!
Zan etdigin gibi degil. Seni yakacak olan Cehennem azâbı,
senin içinde ve sehvetlerinden meydâna gelmekdedir. Nitekim,
insanın hastalıgı, yidigi zehrden ve içine giren zararlı seylerden
meydâna gelmekde olup, tabîbin sözlerini dinlemedigi için,
onun kızmasından hâsıl olmuyor. O hâlde, yazıklar olsun sana
ey nefsim!
Ey nefsim! Anladım ki, dünyânın ni’metlerine ve lezzetlerine
alısmıssın ve kendini onlara kapdırmıssın! Cennete ve Cehenneme
inanmıyorsan, bâri ölümü inkâr etme! Bu ni’met ve lezzetlerin
hepsini senden alacaklar ve bunların ayrılık atesi ile yanacaksın!
Bunları istedigin kadar sev, istedigin kadar sıkı sarıl ki, ayrılık
atesi, sevgin kadar çok olur. O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Dünyâya niye sarılıyorsun? Bütün dünyâ senin olsa ve dünyâdaki
insanların hepsi sana secde etse, az zemân sonra sen de, onlar
da toprak olacaksınız! Ismleriniz unutulacak, hâtırlardan silinecek.
Geçmis pâdisâhları hâtırlayan var mı? Hâlbuki sana dünyâdan az
birsey vermisler. O da bozulmakda, degismekdedir. Bunlar için,
sonsuz Cennet ni’metlerini fedâ ediyorsun. O hâlde, yazıklar olsun
sana ey nefsim!
Bir kimse, kıymetli ve sonsuz dayanıklı bir mücevheri verip,
bununla, kırık bir saksı satın alırsa, ona nasıl gülersin? Iste dünyâ,
alınan saksı gibidir. Onu kırıldı bil ve ebedî cevheri, elinden çıkdı
bil ve sana pismânlık ve azâb kaldı bil!

Hiç yorum yok: