Imâmın, hâfızın, müezzinin ho-parlördeki, radyodaki sesleri de, kendi sesleri degildir,
benzerleridir. Bunlara uyarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Kur’ân-ı kerîmi ve
ezânı ho-parlör ile okumak, bid’atdir. Çünki, ses çıkarmak için kullanılan cansız cismlere
(Mizmâr), çalgı denir. Gök gürlemesi, top, tüfek, baykus, papagan, çalgı degildirler.
Ses çıkaran eglence âletleri, davul, dümbelek, zilli masa, ney, kaval, ho-parlör,
hep çalgıdır. Çalgı, kendiliginden ses çıkarmaz. Ses çıkarmak için, ya’nî kullanılmaları
için, davul tokmagını gergin deriye vurmak, neyi üflemek, kavala ve ho-parlöre
söylemek lâzımdır. Bunlardan çıkan ses, bu çalgıların hâsıl etdigi sesdir. Üfleyen
ve söyleyen insanın sesi degildir. Ho-parlörden isitilen Kur’ân-ı kerîm ve ezân
sesleri, hep ho-parlörün hâsıl etdigi seslerdir. Imâm ve müezzin efendilerin sesleri degildir.
Müezzin efendinin sesi ezândır. Çalgıdan çıkan ses ilm ve fen bakımından ve
din ve ahkâm-ı islâmiyye bakımlarından müezzin efendinin sesi, ya’nî ezân degildir.
Ezâna benzedigi için, ezân zan edilmekdedir. Ezân, müezzin efendinin, hattâ, sâlih
müslimân erkegin sesine denir. Bu sese benzeyen kadının, çocugun, ho-parlörün sesi
ezân degildir. Baska sesdir. Muhtelîf çalgıların sesleri baskadırlar. Ho-parlörün sesi,
insan sesine çok benzedigi hâlde, insan sesi degildir. Topraga konan bir karpuz çekirdeginden
kocaman bir karpuz hâsıl oluyor. Bu karpuz o çekirdek degildir. Çekirdek
çürümüs, yok olmusdur. Ho-parlörün mikrofonuna söylenen söz de, yok olmakda,
baska ses hâsıl olmakdadır. Hadîs-i serîflerde buyuruldu ki: (Kıyâmet yaklasınca,
Kur’ân-ı kerîm mizmârdan okunur) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm
mizmârlardan okunur. Allah için degil, keyf için okunur) ve (Kur’ân-ı kerîm okuyan
çok kimseler vardır ki, Kur’ân-ı kerîm onlara la’net eder) ve (Bir zemân gelecekdir
ki, müslimânların en sefîlleri, müezzinlerdir) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm
mizmârlardan okunur. Allahü teâlâ bunlara la’net eder). Mizmâr, her nev’i çalgı, düdük
demekdir. Ho-parlör de, mizmârdır. Müezzinlerin, bu hadîs-i serîflerden kork-
maları, ezânı, ho-parlör ile okumamaları lâzımdır. Ba’zı din câhilleri ho-parlörün fâideli
oldugunu, sesi uzaklara götürdügünü söyliyorlar. Peygamberimiz, (Ibâdetleri
benden ve eshâbımdan gördügünüz gibi yapınız! Ibâdetlerde degisiklik yapanlara
(bid’at ehli) denir. Bid’at sâhibleri, muhakkak Cehenneme gidecekdir. Bunların
hiçbir ibâdetleri kabûl olmaz) buyurdu. Ibâdetlere fâideli seyler ilâve ediyoruz demek
dogru degildir. Böyle sözler, din düsmanlarının yalanlarıdır. Bir degisikligin fâideli
olup olmıyacagını yalnız Islâm âlimleri anlar. Bu derin âlimlere (Müctehid) denir.
Müctehidler kendiliklerinden bir degisiklik yapmazlar. Bir ilâvenin, degisikligin
bid’at olup olmıyacagını anlarlar. Ezânı (Mizmâr) ile okumaga söz birligi ile bid’at
denildi. Insanları Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavusduran yol insanın kalbidir.
Kalb, yaratılısında temiz bir ayna gibidir. Ibâdetler, kalbin temizligini, cilâsını artdırır.
Günâhlar kalbi karartır. Muhabbet yolu ile gelen feyzleri, nûrları alamaz olur.
Sâlihler bu hâli anlar, üzülür. Günâh islemek istemezler. Ibâdetlerin çok olmasını isterler.
Her gün bes kerre nemâz kılınması yerine, dahâ çok kılmak isterler. Günâh
islemek nefse tatlı, fâideli gelir. Bütün bid’atler, günâhlar, Allahü teâlânın düsmanı
olan nefsi besler, kuvvetlendirir. Ho-parlör ile ezân okumak böyledir. Kitâbdaki,
televizyondaki, imâm resmi, kendisi gibidir. O imâma çok benziyor ise de, imâmın
kendisi degildir. Televizyondaki hareketlerini görse, sesini duysa da, bunun arkasında
nemâz kılınmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder