31 Temmuz 2013 Çarşamba

Nâfile orucu bozmak

Sual: Nâfile oruca güneş doğduktan sonra niyet etsek, bir saat sonra da, bir mazeretle bozsak, o orucu kaza etmek vacib olur mu?
CEVAP
Evet, nâfile bir ibadete başlayınca artık onu bitirmek vacibdir. İhtiyaçsız bozmak günahtır. Herhangi bir sebeple bozulan nâfile orucu, tekrar tutmak vacib olur. Nâfile namaza durup sonra namazı bozulan veya kendisi bir mazeretle bozan kimsenin de, bu namazı tekrar kılması vacibdir. Sünnetleri kılarken bozanın da, tekrar kılması vacibdir.
 
Kötü arkadaş
Yılan, akrep sokarsa, belki de candan eder,
Arkadaşın kötüyse, dinden, imandan eder.

Sıkıntıda ibadet

Sual: Sıkıntılı, hastalıklı hâlde ve güçlükler içinde namaz kılmak, oruç tutmak ve başka ibadetleri yapmak, rahat, sağlıklı ve kolay yapılan ibadetten daha mı kıymetlidir?
CEVAP
Evet, daha kıymetlidir. Mesela yazın sıcak ve uzun günlerde oruç tutmak, kışın kısa günlerde tutmaya göre daha fazla sevab olur. Ancak, daha çok sevab olsun diye o sıkıntılı ortamı kendisinin meydana getirmemesi, o ortamın kendisinin elinde olmadan meydana gelmesi gerekir.
Fitne, fesat zamanında yapılan hizmetler de, çok kıymetlidir. Hele başka maniler de araya girerse, bunları dinlemeyip yapılan ibadetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir. Çünkü maniler karşısında ibadeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin şanını, şerefini göklere çıkarır. Bir engel olmayarak, kolay yapılan ibadetler, o kadar faziletli olmaz. Bir hadis-i şerif:
(Mümin, hastalanıp ibadet edemeyince, Allahü teâlâ, günahları yazan soldaki meleğe, “Onun günahlarını yazma” emrini verir. Sevabları yazan sağdaki meleğe de, “Ona sıhhatliyken yaptığı amellere verilen sevabların en güzelini yaz, ben onun durumunu bilirim ve onu bu hâle ben getirdim” buyurur.) [İbni Asakir]
Demek ki, elde olmadan gelen sıkıntılar içindeki ibadetin kıymeti çok fazla oluyor.
 
Ezan okunurken oruç açmak
Sual: Ezan okunurken hemen orucumuzu açmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Vaktin girmesi şarttır, ezan erken veya geç okunabilir. Vakit girmişse, ezan okunmasa bile oruç açılabilir. Sonra namazı kılmalı. Yemeğin namazdan sonra yenmesi daha uygun olur. Vakit girmemişse, ezan okunsa da, top atılsa da orucu açmak caiz olmaz. İmsak vakti yiyip içmek de böyledir. Yani ezana değil vaktin girmesine itibar edilir. İmsak vakti girmişse, daha ezan okunmasa bile, artık yiyip içmeyi kesmek gerekir. Ezana değil vakte itibar edilir.
 
Mâlikî ve oruç
Sual: Mâlikî’yi taklit eden kadının, aylardan beri muayyen hâli her zaman 15 gün devam ediyor. 15 gün de temiz oluyor. 10 günden sonra hayzı devam ederken, oruç tutabilir mi?
CEVAP
Oruçta Mâlikî taklit edilmediği için, 10 günden sonra orucunu tutar.

30 Temmuz 2013 Salı

Seferde oruç -2-

 
Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlilerinden olan Dürer ve Gurer kitabında Molla Husrev hazretleri buyuruyor ki:
Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Ancak seferî olanın oruç tutması farz değildir. Kutuplara giden Müslüman, seferî ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder. Gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saatle başlanır ve saatle bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer ve Gurer)
 
Seferde iftar saati
Sual: Oruca niyet edip de sonra başka bir memlekete giden kimse, iftarını hangi yere göre açar? Yani sahurda niyet ettiği yerin iftar vaktini mi, yoksa gittiği yerin vaktini mi esas alır?
CEVAP
Bulunduğu yerin vakti esas alınır. Nereye giderse gitsin, bulunduğu yerde güneş batınca, yani akşam vakti olunca orucunu açar. Otobüste, arabada veya gemide gidiyorsa, yine bulunduğu yerde iftar vakti olunca orucunu açar. Ama uçaktaysa üstünden geçtiği şehri esas alamaz, çünkü bir yerin iftar ve diğer namaz vakitlerinin hesaplanmasında, yükseklik de hesaba katılır. Uçakta Güneş’in batması çok daha geç olacağı için, iftar vakti de üstünde bulunduğu şehirden daha sonra olur. Bunun için uçakta olan kimse, Güneş’in battığını, ufukta kaybolduğunu görmeden orucunu açamaz.
Görüldüğü gibi, iftar vaktinde, oruç açılan yerin zamanı, yani Güneş’in batması esas alınır. Saate göre hareket edilmez. Dünyanın hangi şehri olursa olsun, oruçta ve namazda, herkes vardığı şehrin vaktine göre hareket eder. Güneş batmadan oruç açılmaz ve akşam namazı kılınmaz. (Nimet-i İslam, Dürer)
Eğer çok hızlı giden bir uçak, hiç yere inmeden doğudan batıya gidiyorsa ve bu zaman 24 saatten fazla sürmüşse, mesela 33 saat sürse, o zaman gündüzü 24 saatten az olan bir şehrin saatine uyulur. Oruç tutulan gün, 24 saatten azsa, Güneş batana kadar beklemek gerektiği bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Nimet-i İslam, Dürer)

Rızıktan endişelenmek

Sual: Rızkından endişelenmek tevekkülü bozar mı?
CEVAP
Evet, bozar. (Rızkı kendim kazanıyorum) demek de tevekküle zarar verir. Çünkü herkesin rızkını veren Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerimede mealen, (Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir) buyuruldu. (Ankebut 60)
Tevekkül etmemek çok tehlikelidir. Çünkü tevekkül etmek farzdır. (Tevekkül imanın şartıdır) mealindeki âyet-i kerime tevekkülün önemini göstermektedir. (S. Ebediyye)
Tevekküle ilgili üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(İmanınız varsa Allah’a tevekkül edin!) [Maide 23]
(Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3]
(Allah kuluna kâfi değil mi?) [Zümer 36]
(İşimden olursam, aç kalırım) diye rızkı için endişelenen kimse, Allahü teâlânın kendisine kâfi geldiğinden şüphe ediyorsa, çok tehlikelidir. Rızkı Allah'ın verdiğine inanıp Ona tevekkül eden rızıktan mahrum kalmaz. Birkaç hadis-i şerif:
(Eğer Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi, sizin de rızkınızı verirdi.) [Tirmizî]
(Bir kimse, Allahü teâlâya güvenip sığınırsa, Allahü teâlâ, onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Kim de, dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır.) [K. Saadet]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Bir kul, bana ihlâsla tevekkül ederse, herkes ona tuzak kursa, ona mutlaka bir çıkış kapısı açarım. Bir kul da bana değil mahlûka güvenirse, bütün yükseliş sebeplerini keser ve çöküş yollarını kolaylaştırırım.) [İbni Asakir]
Peygamber efendimiz, (Allah korkusunu kendine sermaye edinenin rızkı, ticaretsiz ve sermayesiz gelir) buyurup, [Talak sûresinin] (Allah’tan korkana, Allah bir çıkış yolu ihsan eder, ummadığı yerden rızkını gönderir) [mealindeki 2.ve 3.] âyetlerini okudu. (Taberanî)
Allahü teâlâ Davud aleyhisselama, (Bir kimse, her şeyden ümit kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi ona zarar yapmaya, aldatmaya uğraşsalar, onu elbette kurtarırım) mealindeki âyet-i kerime ile vahy gönderdi.
Dağda yaşayan birine, (Her gün ibadet ediyorsun. Ne yiyip, ne içiyorsun?) diye sorarlar. O da, dişlerini gösterir. Yani, (Değirmeni yapan, suyunu gönderir) demek ister. Biri, Veysel Karanî hazretlerine, (Nerede yerleşeyim?) diye sorar. O da (Şam’da) buyurur. (Acaba Şam’da geçim nasıldır?) deyince Veysel Karanî hazretleri, (Rızklarından şüphe eden kalblere yazıklar olsun! Bunlara, nasihat fayda etmez!) buyurur. (S. Ebediyye)
 
Beynamaz
(Yarın kılarım) derdi, zamanın beynamazı,
Yarın derken, kılındı, dün cenaze namazı.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

İbadet lüzumludur

Sual: Namaz kılmayan biri, (İnsanların cennetlik ve cehennemlik olacakları ezelde takdir edilmiştir. Cennetlik olan, ibadet etmese de affedilir, Cennete gider. Ezelde cehennemlik olan, ne kadar çok ibadet ederse etsin faydası olmaz, muhakkak Cehenneme gider. O hâlde, sen de benim gibi rahat et, ibadet ederek kendini boşuna yorma!) dedi. Bunu söyleyen, belki inançsız biri, kasıtlı söylemiş olabilir, ama söylediği mantıklı değil mi?
CEVAP
Mantıklı değildir. Dine aykırı olan sözde mantık aranmaz.
Biz kuluz. Kulun vazifesi, sahibinin emrine uyarak ibadetleri yapmaktır. İbadet yapmanın zararı olmaz, aksine faydalıdır. Çünkü ezelde cennetlik olanın da, sevablarının artması, derecesinin yükselmesi için ibadet yapması lazımdır. Cehennemlik ise, ibadet yapmamak, Allah'a isyan etmek azabından kurtulmak için, ibadet etmelidir. İbadet etmenin hiçbir zararı olmaz, aksine faydası olur. Çünkü Allahü teâlâ hikmet sahibidir. İbadet edenlere azap etmesi, Onun hikmetine yakışmaz.
O hâlde ibadet etmemek çok yanlış olur. Aklı olan kimse, faydalı olanı yapar, zararlı olanı, faydasız olanı terk eder. Ezelde cehennemlik olduğunu düşünen bile, Rabbimize itaat etmiş olarak Cehenneme girmeyi, âsi olarak girmeye tercih etmelidir. Ayrıca, Allahü teâlâ, ibadet edenleri Cennete sokacağına, ibadet etmeyenlere Cehennemde azap yapacağına söz vermiştir. Allahü teâlâ, sözünde sâdıktır yani doğrudur. Sözünden dönmez. Bir âyet-i kerimede mealen, (Allah, verdiği sözden dönmez) buyuruldu. Öyle ise ibadet etmeye devam etmelidir. (Berîka)
 
Salih amel
İbadet için çalış, bırak uzun emeli!
Rabbimiz zayi etmez, hâlis olan ameli!

Seferde oruç

Sual: Doğudan batıya uçakla giden oruçlu kimse, orucunu çıktığı şehre göre mi, yoksa Güneş’in battığı yere göre mi açacaktır? Abduhcu biri; Kardavî, Hamidullah gibi günümüzde ne kadar mezhepsiz varsa, onların görüşlerini toplamış. Sonra da, (Benim görüşüm de budur) diyerek Hamidullah’ın görüşünü tercih etmiş. İslam âlimlerinin bu konuda bildirdikleri hükümler yok mu? Niye mezhepsizlerden nakil yapılıyor?
CEVAP
Mezhepsiz olmanın şartı, mezhepsizlerden nakildir. Ehl-i sünnet olmanın şartı da İslâm âlimlerinden nakildir.
İslam âlimlerinin bildirmediği hiçbir husus yoktur. Din eksik değildir. Bu konu bütün fıkıh kitaplarında açıklanmıştır. Önce mezhepsizlere bir cevap verelim. Sonra bu sorunun cevabını kitaplardan naklen bildirelim.
Günümüzdeki mezhepsizler, genelde, Şevkânî, Mevdûdî, Kardâvî, Elbânî gibi mezhepsizlerin yazılarını yazıp, (Biz şu görüşü tercih ediyoruz) derler. Onlara uymadıklarını, kendilerinin de görüş sahibi olduklarını bildirmeye çalışıyorlar. Halkımız bunlara müctehid taslakları diyor.
Necip Fazıl’ın Baidullah dediği Mösyö Hamidullah, İslam’a Giriş isimli bozuk kitabında, fıkıh ilmine aykırı olarak, (Selim akıl sahipleri, bu durumda Güneş’in batmasını esas almaz, çıktığı şehrin saatini esas alır) diyor. Bunun yanlış olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıklanıyor.
Mısırlı Desuki isimli bir mezhepsiz ise, (Güneş’in batması esas alınır) diyor. Bunu, muteber bir eserden alıp söylemiyor, kendi görüşü olarak söylüyor. Hüküm doğru, yani fıkıh kitaplarına uygunsa da, kafadan söylediği için dinde muteber olmaz.
Mezhepsiz Kardâvî de, (Nasslara göre, Güneş’in batması esas alınır) diyor. Bu da Desuki gibi Nasslardan kendi anladığını ölçü alıyor. Bir fıkıh kitabından nakletmiyor. Hüküm doğruysa da, nakli esas almadığı için bununki de dinde senet olmaz.
Ezherli başka bir mezhepsiz ise, (Oruca başladığı saatten itibaren 12 saat sonra, Güneş batmasa da, orucunu açar) diyor. Bunun sallaması da, Mösyö’nünki gibi isabetsizdir.
Dikkat edilmişse, hiçbiri (Şu mezhepte şöyledir) demiyor. Hepsi kendisini bir İmam-ı a'zam zannediyor. Birçok hüküm, dört hak mezhepte farklıdır. Hangi mezhebe göre bildirildiği açıklanmıyor. İslam âlimleri, bir hak mezhebe göre cevap verirken, bu mezhepsizler, (Biz İslam’a göre cevap veriyoruz) diyerek, dört mezhebin hak olduğunu inkâr edip, Dört İmam’ın da İslam’a göre cevap vermediğini vurgulamaya çalışıyorlar. (Devamı var)

İmam-ı Birgivî ve kaza namazı

Sual: İmam-ı Birgivî hazretlerinin ekte gönderdiğim kitabında, kaza namazı borcu olanın sünnetleri kılarken kazaya da niyet edeceği mi bildiriliyor?
CEVAP
Evet, aşağıdaki orijinal yazıda, İmam-ı Birgivî hazretlerinin, (Birgivî vasiyetnamesi) isimli kitabında, üzerinde çok kaza namazı borcu olanın, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet etmesi gerektiği bildiriliyor. Akşam namazının sünnetini üç, yatsının son sünnetini üç kılıp kunutu okursa, hem kaza borcunu ödemiş, hem de sünnetleri kılmış olacağı yazılıdır. Çünkü orada önemli olan rekat sayısı değil, farzdan başka bir namaz kılmaktır. Üç rekât da kılınsa, sünnet yerine gelmiş oluyor. Kitapta ayrıca, iki niyetin sahih olduğunu vurgulamak için, (Bir şeyle iki şey eda olunur. Nitekim rükû ile secde-i tilavet eda olunduğu gibi) deniyor. (Sayfa 263)

Dert ve beladan zevk alanlar

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Büyüklerin başına gelen felaketler, sıkıntılar onları zerre kadar üzmez ve sarsmaz. Mesela bir tüccar olan Şeyh Ahmed-i Yekdest hazretleri, bir gün Hindistan’a ticarete giderken çoluk çocuğunun veba hastalığından vefat ettiklerini haber alır. Daha sonra, yolda eşkıya kafileyi basıp, mallarını alıp sol elini bileğinden keserler. Kendisine (Yekdest=tek elli) denmesinin sebebi budur. O ise zerre kadar üzülmez ve zikreder. Kafiledekiler, (Herkes perişan, senin üstelik çocukların da öldü, elini de kestiler, sen nasıl böyle olabiliyorsun?) dediklerinde buyurur ki:
(Cenab-ı Hak, Levh-il-mahfuzda ne yazdıysa o oluyor, kaderde ne yazmışsa, bugün kaza olarak o meydana geliyor. Ben Cenab-ı Hakk’ın kader ve kazasına mı bir şey söyleyeyim? Ben Ona teslimim, size ve nefsime bağlı değilim.)
Seyyid Abdullah-ı Dehlevî hazretleri o kadar hastaydı ki, kaşıntı, basur, alerji, zafiyet, bronşit gibi birçok hastalıkları vardı. Hatta iki kolundan tutarak namaza kaldırırlardı. Fakat kapısı hastane gibiydi. Önüne gelene okuyor, dua ediyor, gelenler şifa bulup gidiyordu. (Efendim, bu kadar sıkıntı çekiyorsunuz, bir defa da kendinize okusanız, dua etseniz ne olur?) dediler. (Şikâyeti olanlara okuyorum, ben şikâyetçi değilim ki kendime okuyayım) buyurdu.
O büyükler, her inlemede, her sıkıntıda, Cenab-ı Hakk’a daha çok yaklaştıklarını görüyorlar. İnsan, Allahü teâlâya giden yolu tıkar mı? Bizler hep şikâyetçi olduğumuzdan bu yolu tıkıyoruz. Onlar ise dert ve beladan, nimetlere kıyasla daha çok zevk alıyorlar. Mesela, İmam-ı Hüseyin’in kalb gözü elbette açıktı, Levh-il-mahfuzu, kaza kaderi okuyordu. Kerbela’da o sıkıntılar başına geldiği zaman, ne baba, ne dede dedi. Eğer yalnız Hazret-i Ali’yi çağırsaydı veya (Dedeciğim yetiş!) deseydi, yerle gök birleşirdi. Ama hiçbirini çağırmadı. Bunun birinci sebebi, Levh-il-mahfuzda bütün olacakları görüyordu. Dolayısıyla Allahü teâlâya karşı edepsizlik etmek istemedi. İkincisi hiçbir savaşa iştirak etmemişti, şehitlik derecesine kavuşmak istedi. Allahü teâlâya kavuşmak aşkı içindeydi. Bazıları, (Peygamber, torununu kurtarmak için niye himmet etmedi?) diyorlar. Himmet, ancak istenirse gelir. Hazret-i Hüseyin ise istemedi. (Yetiş ya dedeciğim!) deseydi her şey bitmişti.

İmtihan ve oruç

Sual: (Aç olanın kafası çalışmaz. Oruç tutma) diyorlar. İmtihana girileceği gün oruç tutmamak günah olur mu?  
CEVAP
Elbette günahtır. Oruç tutmamayı mübah kılan özürler kitaplarda bildirilmiştir. Zaruretsiz oruç tutmamak haramdır.
(Aç olanın kafası çalışmaz) sözü ilmî değildir. Ya cahillikten söylenmiştir veya oruç tutulmasına engel olmak için kasıtlı söylenmiştir. Ramazan haricinde de, imtihanlara fazla tok girmemeli. Mide çok doyarsa insanın kafası pek çalışmaz. Aç olanın zekâsı keskin, anlayışı kuvvetli olur. Oruçluya Allahü teâlânın ihsanı boldur. Sehl bin Abdullah et-Tüsterî hazretleri, (Akıllı kimseler, gerek din ve gerekse de dünya için açlıktan daha faydalı bir şey görmemişlerdir. Hikmet ve ilim açlıktadır, günah ve cehalet ise, tokluktadır) buyurmuştur.
Şeyh Aliyyül-Havvâs hazretleri, (Gece ibadetine açlıkla hazırlanmalı. Midesi tok olanın manevî istifadesi az olur) buyurdu. (Uhûdül-Kübra)
Hadis-i şerifte, (İyiliklerin başı açlık, kötülüklerin başı tokluktur) buyuruldu. Tokluk, unutkanlık yapar, kalbi kör eder. (S. Ebediyye)
Tokluk, alkollü içkiler gibi, kanı bozar. Açlık, aklı temizler, kalbi parlatır. Yine hadis-i şerifte, (Açlık idraki, anlayışı artırır, zekâyı açar) buyuruldu. (İ. Gazalî)
Açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur. İmtihan için, kafayı çalıştıran, zekâyı açan, anlayışı artıran orucu tutmamak ahmaklıktır.  
Ebu Süleyman Dârânî hazretleri buyuruyor ki:
Aç durmaya çalışın, çünkü açlık, nefsi uysallaştırır ve kalbi inceltir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Kalblerinizi az gülmek ve az yemekle diriltin; açlıkla temizleyin. Bu sayede kalbleriniz saflaşır ve incelir) buyurmuştur.
 Hazret-i Lokman Hakîm oğluna, (Ey oğul! Mideyi tıka basa doldurduğun zaman düşünce uyur, hikmet dilsizleşir) diye nasihat etmiştir.
Bâyezid-i Bistâmî hazretleri de, (Açlık buluttur. Kul, ne zaman aç kalırsa kalb hikmet yağmuru yağdırır) buyurmuştur. İki hadis-i şerif:
(Açlık, hikmetin nuru, tokluk ise Allah'tan uzaklaşmadır. Sakın tıka basa yemeyin ki kalbinizdeki hikmetin nuru sönmesin!) [Deylemî]
(Allahü teâlânın halk arasında evliyası, açlık ve susuzluk ehlidir.) [İbni Neccar]
Ebu Süleyman Dârânî hazretleri, (İbadetin en tatlı olduğu zaman, karnımın belime yapıştığı zamandır) buyurmuştur. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri de, (Bir insan, kalbi ile göğsü arasına bir yemek torbası asarsa, münacatın tadını alamaz. Kişi aç ve susuzken kalbi saflaşır ve incelir. Doyunca körleşir ve katılaşır) buyurmuştur. Bunun içindir ki kendisine dünya ve hazineleri sunulduğunda Peygamber efendimiz, (Hayır, istemem. Bir gün aç, bir gün tok olmak isterim) buyurmuştur. (Tirmizî)
Mide ile tenasül organı yerinde kullanılmazsa, Cehennem kapısı olur. Bunun esası da tokluktur. Nefsi zelilleştirip şehveti kırmaksa Cennet kapısıdır. Bunun esası da açlıktır. Cehennem kapısını kapatan kimse, Cennet kapısını açmış demektir, çünkü bu ikisi, tıpkı batı ile doğu gibi zıttır. Birine yaklaşan diğerinden uzaklaşmış olur.
Hazineler elinde iken niçin aç durduğu Yusuf aleyhisselama sorulunca, (Tok olunca açları unutmaktan korkuyorum) buyurmuştur. Atalarımız da, (Tok, açın hâlinden bilmez) demişlerdir.
Açlığın bir faydası da, insanın şehvetini kırması, kötülüğü emreden nefse hâkim olmasıdır, çünkü bütün günahların kaynağı şehvet ve kuvvettir. Bu da çok yemekle meydana gelir.
Zünnûn-i Mısrî hazretleri, (Ne zaman doysam, ya isyanda bulundum veya isyana teşebbüs ettim) buyurmuştur.
Âişe validemiz de, (İlk bid'at, doyasıya yemektir) buyurmuştur.
(Açlık Allah'ın bir hazinesidir) buyuruluyor. Açlık sayesinde en azından konuşma ve şehvetler bertaraf edilir, çünkü aç olan bir kimsenin fuzulî konuşma şehveti harekete geçmez. Böylece dil, gıybet, kötü ve çirkin konuşmak, yalan söylemek, dedikodu gibi âfetlerden kurtulur. Yedi azanın bütün günahlarının sebebi, tokluktan hâsıl olan kuvvettir. Açlık onu bütün bu âfetlerden korur.
Tok olan çok su içer. Çok su içen ise çok uyur. Çok uyuyanın ömrü zayi olur, teheccüd namazını kaçırır, tabiatı ahmaklaşır ve kalbi katılaşır. 
 Harun Reşit dört doktora (Sağlımızı koruyan ve yan etkisi olmayan bir ilaç söyleyin) der. Hintli doktor, (Siyah ihleç) der. Iraklı doktor (Beyaz Reşşad tanesidir) der. Romalı doktor (Sıcak sudur) der. Köylü doktor, (İhleç mideyi buruşturur, beyaz Reşşad tanesi mideyi kaydırır, sıcak su da mideyi gevşetir. Acıkmadan sofraya oturmak, doymadan kalkmak en uygunudur) der. Diğer doktorlar da bunu tasdik eder.
(Çok yemek, hastalıkların başı, az yemek [yani perhiz etmek] ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere ayrılmalıdır. Üçte birinin hava payı, yani boş olması en aşağı derecedir) mealindeki hadis-i şerifi işiten gayrimüslim bir doktor, (Yemek hakkında bu sözden daha iyisini işitmedim. Bu sözleri ancak bir hikmet ehli söyleyebilir) demiştir.
(Oruç tutun ki sağlığa kavuşun) hadis-i şerifi gösteriyor ki, vücut oruç, açlık ve az yemekle hastalıklardan kurtulup sağlığa kavuşur.
Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadis-i şerifte, (Az yiyenin içi nurla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafif olan mümini sever) buyuruldu. (Deylemî)
Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Hadis-i şerifte, (Her gün bir defa yemek yenmesi itidaldir) buyuruldu. (Beyhekî)
Hastalıkların çoğu çok yemekten ileri gelir. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır) buyuruldu. (Dâre Kutnî)
Bütün bu bilgiler, imtihana girerken oruç tutmamanın dînî yönden de, zekâ yönünden de yanlış olduğunu göstermektedir.
 
Dikensiz gül bulunmaz
Dikenleri var diye, güle yan bakmamalı,
Dikensiz gül bulunmaz, boşa can yakmamalı.

Abdestli yatmalı

Sual: Bir kimse, sıkışık hâlde iken yatağa abdestli girse, hemen kalkıp ihtiyacını gördükten sonra yatsa, abdestli mi yatmış olur? Gece tuvalete kalkınca abdestli yatmasına zararı olur mu?
CEVAP
Yatağa abdestli girmek kâfidir. Gece uyanıp helâya gitmesinin, abdestli yatmasına zararı olmaz. Sabaha kadar abdestli yatmış olur. Abdestli yatmayı alışkanlık hâline getirmeli. Birkaç hadis-i şerif:
(Abdestli yatan, uykuda iken, gündüz saim, gece kaim gibi sevaba kavuşur.) [Deylemî] (Saim, oruçlu; kaim, gece kalkıp ibadet eden kimsedir.)
(Abdestli yatana, o gece bir melek sabaha kadar "Ya Rabbi bu kulunu affet!" diye dua eder.) [Hâkim] (Meleğin duası kabul olur.)
(Abdestli yatıp Allahü teâlâyı anarak uyuyan, uyanana kadar namazda sayılır. Bir melek onun için ibadet eder. Uyanınca, yine Allahü teâlâyı anarsa, o melek, bu kulun affı için Allah’a dua eder.) [İbni Hibban]
(Abdestli yatan, o gece ölürse şehid olarak ölür.) [İbni Sünnî]
Namaza kalkmak niyetiyle uyuyanın uykusu da ibadet olur. Uyuduğu hâlde sabaha kadar ibadet etmiş sevabına kavuşur.
 
Dünya zevkleri geçer
Dünya zevkleri geçer, kalmaz birinden eser,
Müjde ona, ölürken Azrail'e gülümser.

Allahü teâlânın razı olduğu iş

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbanî hazretleri bir gün yerden bir çöp alıp buyurur ki:
(Bu çöpe bir teveccüh etsem, bunun nasıl zikrettiğini hepiniz işitirsiniz ve zikirden nasıl vecde geldiğini görürsünüz. Bir teveccüh etsem, bu nur bulunduğu yerden Kıyamete kadar bütün dünyayı aydınlatır, Güneş söner, fakat Allahü teâlânın razı olduğu işler bunlar değildir. Onun Habibine, yani Peygamber efendimize tâbi olmaktır, onun yolundan gitmektir. Ne kazandıysam sadece tâbi olmaktan kazandım.)
İmam-ı Rabbanî hazretlerine bir gün biri gelip, (Efendim, çok ağır hastayım ölecek durumdayım. Bana bir dua edin!) der. (Hısn-ül hasîn okuyun!) buyurur. Yan odada, Hısn-ül hasîn okuyup gelir. (Okudum efendim) der. (Senin etrafında büyük bir kale görüyorum, fakat bu kalenin bazı yerleri açık, bazı tuğlalar düşmüş. Sen bunu iyi okumamışsın) buyurur. (Evet efendim, bazı yerleri silikti, oraları geçtim. Bazı yerleri de zordu, galiba yanlış okudum) der. (Öyle olur mu? Al bu yenisini, buradan oku!) buyurur. O kişi, hiç atlamadan harfleri bozmadan baştan aşağı tekrar okur ve hastalıktan kurtulur.
Bir gün biri dergâha gelirken, (Neden hep İmam-ı Rabbanî hazretleri imam oluyor? Arada bir başkası imam olsa olmaz mı?) diye kalbinden geçirir. Dergâhta İmam-ı Rabbanî hazretleri ona buyurur ki: (Biz imam olma heveslisi değiliz, ama Şâfiî mezhebinde imam arkasında da Fâtiha okumak farzdır. Hanefî’de ise tahrimen mekruhtur, harama yakındır. Biz dört mezhebin de şartlarını gözettiğimiz için, hem Hanefî'nin, hem de Şâfiî mezhebinin şartlarına uymak ve onlara aykırı bir şey yapmamak için imamlık yapıyoruz.)
Namazda da dört mezhebin şartlarına uymaya çalışırdı. Vefat ederken mübarek oğullarına buyurur ki:
(Peygamber efendimizin, tespit edebildiğim bütün sünnetlerini ifa ettim. Birini yapamadım. Vasiyet ediyorum, benden sonra o sünnet yerine getirilsin! O da şudur: Benim kızım evlenecek, bir oğlu olacak. O torunumu benim kabrime getirin, omzumun hizasına oturtun, çünkü Peygamber efendimizin, mübarek kızı hazret-i Fâtıma’dan olan torunları Hazret-i Hasan’la Hazret-i Hüseyin’i omzuna aldığı gibi, kızımdan bir torunum olup da omzuma alamadım. Bu hususta da ona benzemek istiyorum.)

26 Temmuz 2013 Cuma

İtikâf nedir?

Sual: İtikâf nedir? Kadınlar evde itikâfa girebilir mi?
CEVAP
Ramazan ayının son on gününde, gece gündüz bir camide kapanıp ibadet etmeye, itikâf denir. Ramazan-ı şerifte itikâf, müekked sünnettir. Ancak itikâf, sünnet-i kifâye olduğu için bir mahallede birkaç kişi itikâfa girerse, diğerlerinin bu sünneti yapması gerekmez. İmkânı olanlar itikâfa girmeli. İtikâf eden, camide yiyip içer, yatar. Abdest için dışarı çıkabilir. Birkaç hadis-i şerif:
(İtikâfta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur.) [İbni Mace]
(Bir devenin iki sağımı kadar itikâf eden, bir köle azat etmiş gibi sevab kazanır.) [Tenvir]
(Ramazanda on gün itikâf eden, iki defa [nafile] hac yapmış gibi sevab kazanır.) [Beyhekî]
(Allah rızası için bir gün itikâf, insanı Cehennemden çok uzaklaştırır.) [Taberanî]
Sünnet iki türlüdür: Sünnet-i hüda ve sünnet-i zevaid. Camide itikâf etmek, ezan okumak, ikamet getirmek ve cemaatle namaz kılmak sünnet-i hüdadır. Bunlar, İslam dininin şiarıdır. Bu ümmete mahsustur. (Hadikat-ün-nediyye)
Resulullah efendimiz, (Mirac gecesi, beşinci gökte, Osman’ın suretini gördüm. Bu mertebeye neyle eriştin, dedim. Mescitte itikâf etmekle diye cevap verdi) buyurdu. (M. Cihar Yâri Güzin)
İtikâf; oruç, namaz gibi adak olunur. (Hastam iyi olursa, itikâfa gireceğim) denmez. (Hastam iyi olursa, Allah rızası için, şu kadar gün itikâfa gireceğim) demek adak olur. (S. Ebediyye)
İtikâf gibi başlı başına ibadet olan bir şeyi nezredenin, bunu yerine getirmesi gerekir. (Dürer)
Kadınlar camide itikâf yapmaz. Evdeyse şarta bağlıdır. Eğer mescid olarak kullandığı bir oda varsa, o odada itikâfa girebilir. Yemek yapmak, temizlik gibi ev işlerinin hiçbiri yapılmaz. Sadece ibadetle uğraşılır. Abdest gibi zaruri işleri yapmanın mahzuru olmaz.
Ramazanın son on gününde olanı sünnet-i kifâyedir. Az itikâf da yapılabilir. Bir gün veya birkaç saat gibi... İtikâfa girenin oruçlu olması şarttır. Sadece Şâfiî’de oruçlu olma şartı yoktur. Diğer üç mezhepte oruçlu olmak şarttır. İmkânı olan kadınların evde itikâfa girmesi, unutulmuş bu sünneti ihya etmesi ve sünneti ihya etme sevabına kavuşmaları çok iyi olur.

Orucu kazaya bırakmak

Sual: Ramazan ayı sıcak ve uzun günlere geliyor. Bazı işlerimiz olduğu gün oruç tutmayıp kışın kısa günlerde kaza etsek bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Çok mahzuru olur. Orucu kazaya bırakmayı mubah kılan özürlerin dışında, Ramazan orucunu vaktinde tutmayıp kazaya bırakmak haramdır, büyük günah olur. İki hadis-i şerif:
(Ramazanda mazeretsiz bir gün orucunu bozan kimse, ömrü boyu oruç tutsa, o günü kaza edemez, yani o orucun sevabına kavuşamaz.) [Buharî, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî]
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizî]
Hadis-i şerifin birinde (Bütün yıl) denirken, diğerinde (Ömür boyu oruç tutsa) deniyor. O hâlde, Ramazan-ı şerifte oruç tutmayı ganimet bilmeli. Şer’i bir mazeret olmadıkça, (İşim var, imtihana gireceğim, sahura kalkamadım, havalar sıcak) gibi bir bahane ile orucu kazaya bırakmak asla caiz olmaz.
 
Haramdan kaç
(Ne oldum) demeyesin, (Sonum ne olacak?) de!
Haramdan kaç, helâl ye, göze inmeden perde!

25 Temmuz 2013 Perşembe

Teravih kılarken

Sual: Teravihte her dört rekât veya iki rekât kılındıktan sonra neler okunur?
CEVAP
Teravih, terviha kelimesinin çoğuludur. Terviha, istirahat oturuşudur, yani dinlenmek için oturmak demektir. Her dört rekâttan sonra oturulduğu için bu namaza teravih denilmiştir. İki rekât arasında oturulmaz. Dört rekât arasında, dört rekât kılacak zaman kadar oturup, salevat-ı şerife, tesbih, Kur'an-ı kerim okumak sünnettir. (Redd-ül-muhtar)
Kur’an-ı kerim okunursa teganni ile okumamalıdır, çünkü Kur’an-ı kerimi nağme ile yani sesi musiki perdelerine uydurarak okumak, harfleri bozmazsa mekruh olur. Fâsıkların nağmelerine benzemek olur. Eğer harfler değişirse, haramdır. Okuması mekruh olan bir şeyi dinlemek de mekruhtur. Okuması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. Teganni ile okuyan bir imam arkasında kılınan namazın iadesi, tekrar kılınması lazımdır. (Halebî-yi sagir)
 
Teravihin vakti
Sual: Teravih ne zamana kadar kılınabilir?
CEVAP
Teravih, yatsı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar, vitirden önce de, sonra da kılınabilir. (Hindiyye)
 
Farzı yalnız kılsa da
Sual: Cemaate yetişemeyip yatsı namazını yalnız kılmış olan kimse, teravihi cemaatle kılabilir mi?
CEVAP
Evet, kılabilir.
 
Teravihi başka imamla kılmak
Sual: Camide iki imamımız var. Biri yatsının farzını kıldırıyor, öteki de teravihi kıldırıyor. Böyle teravih kılınması caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.
 
Vitri kılmak
Sual: Teravihi cemaatle kılamayan, farzı kıldığı imamla vitri kılabilir mi?
CEVAP
Evet, kılabilir.
 
İmamla vitir kılarken
Sual: Ramazanda, vitrin üçüncü rekâtının rükûunda imama yetişen kimse, namazının kalan kısmını kendi kılarken Kunut okur mu?
CEVAP
Üçüncü rekâtı imamla kılmış sayıldığı için, artık Kunut okumaz. (Hindiyye)

Taharette su kaçması

Sual: (Taharetlenirken vücudun içine su kaçma ihtimali yoktur) diyenler olduğu gibi, (Kaplıcalarda küvetlere girip, suyun içine oturunca da su kaçmaz ve oruç bozulmuş olmaz) diyenler de çıkıyor. İnternete baktım, Diyanet dâhil, istisnasız bütün hocalar, (Denizde yüzmekle de alttan su kaçmaz ve oruç da bozulmuş olmaz) diyorlar. Ama hiçbiri kitaptan nakil yapmıyorlar. Din kitaplarımızda alttan su kaçabileceği yazılı değil midir?
CEVAP
Bu hususta din kitaplarımızda deniyor ki:
Oruçlu kimse, taharetlenirken, suyun içeriye girmemesi için, nefes almamalıdır. Serahsî'nin Muhît'inde de böyle yazılıdır. Oruçlu bir kimse, taharetlenirken su içeriye girerse, orucu bozulur. Bahr-ür-Râık'ta da böyle yazılıdır. (Fetâvâ-i Hindiyye)
Taharette temizliği iyi yapabilmek için mübalağa etmelidir. Ancak oruçlu ise, mübalağa yapılmaz, su içeri girip de orucu bozmaması için makatını büzmeden bir bez parçası ile silmeli. Yani taharetlenirken su içeri girerse oruç bozulur. (İbni Âbidin)
Taharetlenirken, dübüre [makata] su kaçarsa orucu bozar. (S. Ebediyye)
Oruçlu bir kişi istinca ederken makatına su kaçar ve bu su da hukne [lavman] yerine ulaşırsa oruç bozulur, kaza gerekir. (El-fıkh-ü alel-mezahib-il-erbea)
Orucun bozulmaması için, taharette kurulanmadan kalkmamalı ve istinca anında nefes de almamalıdır. (Şir’a şerhi)
Eğer oruçlu değilse taharette iyice yıkamalıdır, oruçluysa su kaçmaması için dikkatli olmalıdır. (Dürer ve Gurer)
Ömer Nasuhi Bilmen hoca da, Büyük İslam İlmihâli kitabında şöyle yazıyor:
(120- Oruçlu olan kimse, büyük abdest temizliği yaparken, içeriye su geçmemesi için nefes alıp vermemelidir. Bu temizlikte aşırı gidilir de, su hukne yerine kadar ulaşırsa, orucu bozar.)
Bazı kimselerin itibar ettikleri Zuhaylî bile, (Taharetlenirken makattan içeriye su kaçarsa oruç bozulur) diyor. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi)
Din kitaplarında bu bilgiler veriliyor. (Taharetlenirken su kaçabilir, nefes almamalı) deniyor. Kaçmaz diyen hiçbir kitap, hiçbir İslam âlimi yoktur. Yine din kitaplarında, (Göle ve denize girip hemen çıkmakla oruç bozulmuş olmaz) deniyor, ama dakikalarca su içine oturmak, denizde yüzmekle, suyun kaçmayacağı hiçbir kitapta yazmamaktadır. Buna rağmen zamane hocaları, kadını erkeği denizde rahatça yüzdürebiliyor, küvete suyun içine oturtup, (Saatlerce beklese de alttan su kaçmaz) diyebiliyor. (Bana göre bir şey olmaz, denizde saatlerce yüzmek, orucu bozmaz) diyen ve kitaptan nakletmeyenlere itibar etmemelidir.
 
Ömür bir gündür
Ömrümüz üç gündür, dün geçti, yarın meçhuldür,
Demek ömür bir gündür, o da işte bugündür.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Kefaret gerektirenler

Sual: Ramazan günü orucu bozup kefaret gerektiren ve gerektirmeyenler nelerdir?
CEVAP
Gerektirenler şunlardır:
1- Bilerek yiyip içmek.
2- Cinsel ilişkiye girmek.
3- Ramazanda, kaza gereken bir şey yaparak orucunu bozanın, aynı Ramazanın başka gününde de bu şeyi, nasıl olsa kefaret gerektirmiyor diye kasten yine yapması.
4- Sigara içmek.
5- Gıybet, sürme çekmek ve kan aldırmak gibi, orucu bozmadığı iyi bilinen şeyden sonra, oruç bozuldu sanarak, yiyip içmek.
 
Ramazan orucunu kasten bozduğu hâlde, kefaret gerektirmeyen bazı hâller:
Bir kadın, orucunu kasten bozsa, sonra o gün iftardan önce hayz olsa kefaret gerekmez. (Tahtâvî)
Orucunu kasten bozduktan sonra, o gün bayılana veya oruç tutamayacak kadar hastalanana kefaret gerekmez. (Hindiyye, Kadıhan)
Ciddi bir tehditle orucu bozdurulan kimseye kefaret gerekmez. (Kadıhan)
Susuzluktan hastalanacak veya ölebilecek durumda olan kimse, orucu bozup, kaza edebilir. Kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)
Niyetli orucu sefere çıkınca bozmak günahtır, ama günah işlese de, seferde bozduğu için kefaret gerekmez. (Cevhere)
Ağız dolusu kusan veya ihtilam olan kimse, orucum bozuldu sanarak yiyip içerse kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)
İğne olduktan sonra yiyip içse, kefaret gerekmediği gibi, kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi kasten yutmak da kefaret gerektirmez. (Nimet-i İslam)
Daha imsak vaktine vakit var sanarak veya güneş battı diye yiyip içenin orucu bozulur, kefaret gerekmez. (M. Zühdiyye)
 
Oruç kefareti ve kitap
Sual: Yemin kefaretinde olduğu gibi, kefaret orucunu tutamayan da kitap verebilir mi?
CEVAP
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefaret orucunu tutamaz ise, 60 fakiri bir gün doyurur. Aç olan 60 fakiri, bir günde iki kere doyurmak lazımdır. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yahut 60 fakirin her birine bir fitre veya o değerde din kitabı da verilebilir. Mesela 60 tane İslam Ahlakı kitabı, 60 fakire verilir. 60 fakir bulunmazsa bir fakire her gün bir tane vermek üzere 60 gün verilir. 30 fakir varsa iki gün verilir. 20 fakir varsa üç gün verilir. 10 fakir varsa 6 gün verilir. 5 fakir varsa 12 gün birer tane kitap verilir.

Farz borcu varken

Sual: (Zekâtını vermeyen ve imkânı varken borçlarını ödemeyen kimsenin, yaptığı hayır hasenata sevab verilmez) deniyor. O zaman boşa gideceği için Kur’an da okumamak, zikir çekmemek, selam verip almamak mı gerekiyor?
CEVAP
Hayır, zekâtla o ibadetlerin alakası yoktur. Farz borcu olan, o cins ibadetin nâfilesini yapamıyor. Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer’e verdiği öğütte, (Allahü teâlâ, farz borçlarını ödemedikçe, o farzla ilgili nâfileleri kabul etmez) buyuruyor. Mesela zekât vermiyorsa, sadakaları ve para ile ilgili nâfile olan bütün hayır ve hasenatı kabul olmuyor. Bir hadis-i şerif:
(Borcu varken verilen sadaka kabul olmaz.) [Buharî] (Taksitli borçlar buna dâhil değildir.)
Zekât vermemek haram olduğu için haram işleyenlerin diğer ibadetleri sahih olursa da sevabları noksan olur. İki hadis-i şerif:
(Haram işleyenin, haram yiyenin ve haram elbise giyenin duası kabul olmaz.) [Tergib-üs-salât]
(Bir lokma haram yiyenin, kırk gün duası kabul olmaz.) [Taberanî]
Farz namaz borcu varken, bunları kaza etmeden kıldığı nâfile namazlara sevab verilmez. Dürret-ül fahire kitabındaki hadis-i şerifte, (Farz namaz borcu olanın, nâfile namazı kabul olmaz) buyuruluyor. Mesela bir kimse farz olan ramazan orucunu tutmayıp, hep nâfile oruç tutarsa veya ramazan ayları gelip geçtiği hâlde kazalarını ödemeyip nâfile oruç tutarsa, kazalarını ödemedikçe bunlara sevab verilmez. Başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl kaza orucu tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizî]
Sadece geçen seneden kalma oruç borcu varsa, ramazana kadar nâfile oruç tutabilir. Kaza borcunu ödemeden bir ramazan geçerse, oruç kazalarını ödemeden nâfile oruçlarına sevab verilmez. Çünkü farzın önemi büyüktür. Önce farzları yapmaya çalışmalı. İki hadis-i şerif:
(En üstün cihad, farzları edadır.) [Taberanî]
(Herkes nâfileyle meşgulken, sen farzları yapmaya çalış!) [Miftah-ün-necat]
İmam-ı Rabbânî hazretleri de buyurdu ki: Nâfilelerin farzlar yanındaki değeri, okyanus yanında bir damla gibi bile değildir. (1/260)
Büyük zatlar, (Denizi bırakıp damlanın peşinde koşmak, ahmaklıktır) buyuruyor. Hangi farz olursa olsun önce kaza borçlarımızı ödemeye çalışmalıyız.
 
Kader
Kader, sanki beyaza yazılan beyaz yazı,
Görünmediği için, silemeyiz beyazı.

23 Temmuz 2013 Salı

Oruçta mezhep taklidi

Sual: Oruçta ihtiyaç hâlinde diğer üç mezhep taklit edilebilir mi?
CEVAP
Elbette edilebilir. Dinimizde dört hak mezhep vardır. Bunlar hâşâ sözde değil, fiiliyatta da haktır. Bir mezhepte yapılması zor olan bir şeyi, diğer mezheplerden birini taklit ederek yapmak, bütün İslam âlimlerine göre caiz, hattâ bazen lazım olur. Mesela Şâfiî’de abdest alırken, elde olmadan boğaza su kaçsa oruç bozulmaz. Boğazına su kaçan Hanefî, Şâfiî’yi taklit ederek orucuna devam edebilir. Yine Hanefî’de, idrar yoluna pamuk koymak orucu bozmazken, Şâfiî’de bozar. Bunu bilmeyen bir Şâfiî, (Önceki oruçlarımı Hanefî’ye göre tuttum) diye niyet ederek oruçlarını kurtarabilir. Bunun gibi, Hanbelî’de istemeden kan yutmak orucu bozmaz. Böyle durumda olan bir Hanefî veya Şâfiî de, Hanbelî’yi taklit ederek orucuna devam edebilir.
 
Başka mezhebi taklit
Sual: Bir kimse, oruç tutarken, bir şey kendi mezhebinde orucunu bozsa, fakat Şâfiî'de bozmasa, Şâfiî'yi taklit ederek orucunu kurtarabiliyor. Şâfiî'yi taklit ederken, Şâfiî'de de orucunu bozan başka şey yapsa ve bu da Hanbelî veya Mâlikî'de orucu bozmasa, üçüncü mezhebi taklit ederek orucunu kurtarabilir mi?
CEVAP
Elbette kurtarabilir. Hattâ üçüncü mezhepte de bozan bir şey yapsa, dördüncü mezhepte bozmuyorsa onu taklit ederek yine kurtarma imkânı vardır. Dört mezhebin dördü de haktır. Farklı olmaları rahmettir. İhtiyaç olursa taklit edilir. İhtiyaç yokken taklit edilmez.
 
Oruç kefareti için
Sual: Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, peş peşe 60 gün oruç tutamayan kimse, oruç kefaretini ödemek için, her gün, bir fitre değerinde pide veya ekmek alıp bir fakire altmış gün veya altmış fakire bir günde verse, kefareti ödemiş olur mu? Bunun gibi ekmek yerine, her gün bir İslam Ahlakı veya başka bir muteber din kitabı yahut bir kilo elma veya bir kilo süt versek, oruç kefareti ödenmiş olur mu?
CEVAP
Evet, bildirdiğiniz şeylerin herhangi biri, bir fitre değerinden aşağı değilse, kefaret ödenmiş olur. Ancak peş peşe iki ay oruç tutabilen kimse, bunları yapsa da, kefareti ödemiş olmaz. 60 gün peş peşe oruç tutması lazımdır. Sonra da, kasten bozduğu orucu kaza etmesi gerekir.

Başka mezhepteki farz

Sual: S. Ebediyye’de deniyor ki:
(Azimetle hareket edip, (Mezhepler, Allahü teâlânın rahmetidir) hadis-i şerifine uyarak, başka mezheplerde farz olanları yapmak ve müfsid olanlardan sakınmak müstehabdır. İbni Âbidin hazretleri, (Kendi mezhebinde mekruh olmayan bir şey, başka mezhepte farz ise, bunu yapmak müstehabdır) buyuruyor. Mizan-ül-kübra’da, (Hilaftan kurtulmanın, yani dört mezhebe de uygun ibadet etmenin en iyi yol olduğu sözbirliği ile bildirilmiştir) buyuruluyor. Kendi mezhebine uymakla beraber, başka mezheplere de uymaya çalışmalı. Böylece müctehidlerin sözbirliğine uyulmuş olur. Mesela, Şâfiî’de abdest alırken, niyet etmek farzdır. Hanefîler de, abdest alırken niyet etmelidir. Bunun gibi, uzuvları yıkarken sıra gözetmek ve birbiri ardına çabuk yıkamak lazımdır. Mâlikî'de, abdest uzuvlarını ovmak farzdır. Elbette ovmalıdır. Şâfiî’de, eli yabancı kadına dokunmak abdesti bozar. Hanefî olan da, yabancı kadına dokununca, abdestini tazelemeli. Her işi, dört mezhebe de uygun yapmaya çalışmalıdır.)
Burada bize ölçü verilmiştir. Diğer mezheplerin bütün farzları sayılmamış. Sadece, mesela denilerek birkaç örnek verilmiş. Kendi mezhebimizde mekruh olmayıp, başka mezhepte farz olan diğer hükümlere de uymak müstehab oluyor, değil mi? Mesela Hanbelî'de namaz kılarken celselerde bir kere Rabbiğfir-lî demek farz, üç kere söylemek sünnet olduğuna göre, biz de bir kere desek müstehab işlemiş olur muyuz?
CEVAP
Evet. Hanefî'de namazda Rabbiğfir-lî demek mekruh olmadığı için, Hanefî’de celsede yani iki secde arasında oturunca, bir kere bunu söylemek, yukarıda bildirdiğiniz hükümlere göre müstehab olur. Hanbelî'de abdest alırken Besmele çekmek de farzdır. Bunu da ihmal etmemelidir.
 
Dikensiz gül
(Dikensiz gül olmaz) derler,
Diken, güle vermez değer,
Kıymeti olmaz dikenin,
Yanında gül yoksa eğer.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

İftar vermenin sevabı

Sual: İftar vermenin sevabı nedir?
CEVAP
İftar vermek çok sevabdır. Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz, (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir) buyurdu. (Beyhekî)
Yine bir hadis-i şerifte, (Ramazanda bir misafire oruç açtırana Sırat köprüsünü geçmek kolaylaşır) buyuruldu. (V. Necat)
Yemek yedirmek çok sevabdır. Hele oruçluya yedirmek daha çok sevabdır. Oruç tutanın sevabı kadar sevab alır, oruçlunun sevabından eksilme olmaz.
 
İftara davet ederken
Sual: İftara veya başka davetlere tanıdıklarımızı davet ederken bazıları, (Kimler geliyor?) diye soruyor. Söylemek gerekir mi?
CEVAP
Elbette gerekir. Hattâ sormasını beklemeden, kimlerin geleceğini söylemelidir. Gelecekler arasında görüşmek istemediği veya görüşmesinde sakınca olabilecek kimseler olabilir.
 
Günah işleyenin orucu
Sual: Bazıları, (Namaz kılmayan, içki içen, açık gezen veya başka günah işleyen, boşuna oruç tutmamalı) diyor. Bu söz doğru mudur?
CEVAP
Hayır, dine aykırıdır. Birkaç günah işleyenin, diğer günahları da yapması gerekmez. Hem oruç tutup hem de günah işleyen kimse, oruç tutmakla hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz, fakat âhirette, niçin oruç tutmadın diye hesaba çekilmez. Oruç borcunu ödemiş olur, hatta orucun bereketiyle diğer günahlardan da kaçma imkânı olur. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.)

Başkasının günahını çekmek

Sual: (Hiç kimse diğerinin günahını çekmez) mealinde âyet de, hadis de vardır. Birini gıybet edince onun günahlarını niye çekiyoruz?
CEVAP
Bu, gıybet etmenin bir cezasıdır. Gıybet eden, gıybet günahı kadar başkalarının günahlarını yüklenir. Sevablarını da ona verir. Bir hadis-i şerif:
(Kıyamette, sevab defterini gören kimse, “Dünyada, şu ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil” der. “Onlar, silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı” denir.) [İsfehanî]
Çok gıybet etmişsek veya çok kul hakkına girmişsek iflas etmiş duruma düşeriz. Bir hadis-i şerif:
(Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât sevabı bulunur. Fakat bazılarına çeşitli zararları dokunmuştur. Sevabları, bu hak sahiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevabları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim]
Kimse, kimsenin günahını çekmez, ama kötü bir çığır açmışsak, o çığırda gidenlerin günahlarının bir misli de bize yazılır. Üç hadis-i şerif:
(Kim, dinimizde kötü bir çığır açarsa bu yolda gidenlerin günahı ona da verilir, o kötü yolda gidenlerin günahından da hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]
(Kötülüğe yol gösteren, onu yapan gibi günaha girer.) [Deylemî]
(Bir kimse, çocuğuna dinini öğretmeyip, günah olan şeyler öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse, babasına da o kadar günah yazılır.) [S. Ebediyye]
İbni Mesud hazretleri, (Bir kimse, başkasının işlediği günaha sevinirse, aynı günahı işlemiş gibi olur) buyurdu. Hadis-i şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazalî)
Demek ki hiç kimse, bir suç işlemedikçe başkasının günahını çekmiyor, sadece kendi işlediği suçların cezasını çekiyor.
 
Neye yarar
Altının yanında pul neye yarar?
Hakkı tanımayan kul neye yarar?
Doğru diye herkes bir yola girmiş,
Cennete çıkmayan yol neye yarar?