29 Haziran 2013 Cumartesi

Dedesiyle konuşmam demek

Sual: Bir kimse, (Ali’nin dedesiyle konuşmayacağım) diye yemin etse, fakat Ali’nin baba tarafından olduğu gibi anne tarafından dedesi varsa, niyet ettiği dedesiyle değil de, öteki dedesiyle konuşsa, yemini bozulmuş olur mu?
CEVAP
Evet, bozulmuş olur. Hattâ birine, (Kardeşinle konuşmayacağım) derken onun kardeşlerinden birine niyet etse, o kimsenin de, beş tane kardeşi olsa, hiçbiriyle konuşamaz. Konuşunca yemini bozulur ve yemin kefareti vermesi gerekir.
 
Bir kişiyle cemaat olmak
Sual: Bir kişiyle cemaatle namaz kılarken, imamın abdesti bozulup gitse, yanındaki bir kişinin namazı bozulur mu? Yoksa kaldığı yerden devam edebilir mi?
CEVAP
Kaldığı yerden namaza devam eder.
 
Savaş bahanesiyle
Sual: Suriye’de Esad’ın askerleri, muhalifleri olan Sünnîlerin kadınlarına tecavüz ediyormuş. Muhalifler de, (Esad taraftarlarının kadınları savaş esiridir) diye cariye olarak kullanıyorlarmış. Bunlar uygun mudur?
CEVAP
Haber doğruysa, her iki tarafın yaptıkları da dinimize aykırıdır.
 
Mazlumun gözyaşları
Aldatmasın şatonun, renkli mermer taşları,
Kralı suda boğar, mazlumun gözyaşları.
 

Bilmiyorum diyen rahat eder

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Sohbetimize bir defa gelenlerin bazısı, kapıdan çıkınca şeyhlik ilan ediyor, âlim kesiliyor) buyuruyor. Birkaç kelime öğrenip de, kendini bir şey zannedenlerden, kendi aklına göre din anlatanlardan çok çekiyoruz. Hâlbuki bize düşen, kendinin ne olduğunu anlamak, cahilliğini bilmek, hele din konusunda mümkün mertebe susmaktır. Konuşmak gerekirse de, din büyüklerinden bir şey nakletmektir. Kendi aklımızla söylediğimiz bir bilgi, âhirette başımıza çok büyük iş açabilir. Çünkü merhum hocamız, (Dînî konularda konuşurken çok korkun! Çünkü sizin yüzünüzden biri Cehenneme giderse, “Ben bunu şu kimseden duydum, onu da cezalandırın” der) buyurmuştu. Onun için çok korkmalı, (Bilmiyorum) diyerek vebalden kurtulmalı. Çünkü ağızdan çıkan bir cümle, namludan çıkan bir kurşun gibidir, geri gelmez. Kıyamete kadar da, onunla amel edilir. Bu bakımdan, Emr-i maruf yapmak isteyen, din büyüklerimizin kitaplarından bir kitap vermeli, gerisine karışmamalı. Dünya işlerinde söylenen bir söz, daha sonra düzeltilebilir. Ama dînî konularda, insanlar onunla amel edeceği, âhirette de hesabını vereceği için, çok dikkatli davranmalı. Bize bir şey sorulduğu zaman, (Bilmiyorum, kitaplara bakalım) demeli. Hele kitaplarımızda varsa, asla cevap vermemeli. Merhum hocamıza da çok sual soruluyordu. (Sualinizin cevabı S. Ebediyye’de vardır, oradan bakın!) diye cevap yazarlardı. Hattâ bir de ilmihal verirlerdi. Cevabı ilmihalin içine koyarlardı.
 
Lüzumsuz konuşmak
Horasan’dan salih bir kimse, hacca gitmeye karar verir. Oradakiler, (Bağdat’ta evliya bir zat var, elini öp, duasını al, ondan sonra hacca git!) derler. Bağdat’a gelip o mübarek zatın elini öper, sohbetini dinler. O zat, nereye gittiğini sorar. Genç de, (Efendim, hac için yola çıktım) der. Mübarek zat, (Arkadaşsız yola çıkılır mı? Bir talebemi vereyim onunla gidersin) buyurunca, (Peki efendim) der. Yolda giderken o talebeye ismini sorar. (Ali oğlu İbrahim) der. Hacdan döndüklerinde, o mübarek zat, (Talebemi nasıl buldun?) diye sorar. O salih kimse de, (Efendim, çok iyi hizmet etti, ama biraz çok konuşuyor. İsmini sordum, bana babasının ismini de söyledi. Babasını sormamıştım) der. Demek ki, sorulmayan şeyi söylemek bile uygun görülmüyor.

28 Haziran 2013 Cuma

Türkler

Nûh aleyhisselâmın oglu Yâfes mü’min idi. Evlâdı çogalınca, onlara reîs olmusdu.

Hepsi, dedelerinin gösterdigi gibi, Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes

nehrden geçerken bogulunca, Türk ismindeki küçük oglu, babasının yerini tutdu.

Bunun evlâdı çogalarak, bunlara Türk denildi. Bu Türkler, ecdâdı gibi, müslimân,

sabrlı, çalıskan insanlardı. Bunlar zemânla çogalarak Asyaya yayıldı. Baslarına geçen

ba’zı zâlim hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, puta tapdırmaga basladılar. Bunlardan,

bugün Sibiryada yasayan Yâkutlar, hâlâ puta tapmakdadır. Dinden uzaklasdıkca,

eski medeniyyet ve ahlâklarını da gayb etmislerdi. Hele Hunlar ve onların

reîslerinden Attilâ, dinsizligi ve zulmü ile (Allahın gadabı) ismini almısdı. Islâm

günesi Mekke-i mükerremeden dogarak, ilm, ahlâk ve her dürlü fazîlet ısıklarını

dünyâya saçınca, Romalıların, Asyaya kadar yayılan sefâhet ve ahlâksızlıkları

ve Asyayı, Afrikayı kaplamıs olan dinsizlik, câhillik ve vahset altında yetismis

diktatörler, sömürdükleri insanların islâmiyyeti isitmelerine, anlamalarına mâni’

oldular. Bu engeller kılınc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hâkânları, asâletleri ve

uyanık olmaları sebebi ile islâmiyyetin isitilmesine mâni’ olmadılar. Semseddîn Sâmî,

(Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki: (Hazer gölünün sarkındaki Aral gölünün sark tarafına,



simâlde Seyhûn, cenûbda Ceyhûn nehrleri, simâl-i garbîye dogru akarlar.

Iki nehr arasına (Mâ-verâ-ün-nehr) denir. Iki göl arasının cenûb kısmına (Hârizm)

denir. Merv sehri buradadır. Bunun cenûbu, Îrânın (Cürcân) ve (Horasan) vilâyetleridir.

Buraya simdi (Türkmenistân) deniyor. Aral gölünün simâline (Kazakistân)

deniyor. Mâ-verâ-ün-nehrin cenûbuna (Özbekistân) deniyor. Buhâra, Semerkand,

Taskend buradadır. Bunun sarkına (Tâcikistân) deniyor. Yârkend, Fergâne

ve Kâsgar buradadır. Bu memleketlerin hepsine (Türkistân) denir. Buhârâyı, 55 [m.



674] de, Horasan vâlîsi Sa’îd bin Osmân ibni Affân, Semerkandi ve bütün Mâverâün-

nehri 77 [m. 695] de Kuteybe feth eyledi. Semerkandi, 1285 [m. 1868] de ve bütün

Türkistânı, 1292 [m. 1874] de ruslar istilâ eyledi. [Osmânlı devletinin idâresini

ele geçirmis olan masonlar, bu istilâlara seyirci kaldılar.] Türkün asâleti ile islâmiyyetin

serefi bir araya gelmeden çok önce, Âsûrîler Türkistâna girerek, Türkleri, günese,

yıldızlara tapınmaga alısdırmısdı). Tanyeri agarınca, günese tapınırlardı. Bu

sebebden, günesin ismi, tanyeri ve nihâyet tanrı oldu. Kur’ân-ı kerîmde, (Benim ismim




Allahdır. Beni Allah diye çagırınız. Allah diye ibâdet ediniz. Allah diye yalvarınız!)


meâlinde müteaddid âyet-i kerîmeler vardır.

namaz kılmak

[Islâmiyyeti anlamamıs olan ba’zı kimseler, müslimânlara, egoist, ya’nî hodbin,

kendini düsünen diyor. Nemâz kılanlara, (Kendini Cehennemden kurtarmak için

nemâz kılacagına, kalk insanlara hizmet et!) diyor. Islâm dîninin, egoist dîni olmadıgını,

egoist olmıyanların kıymetli oldugunu, yukarıda çok güzel bildirdik. Nemâz

kılmaga gelince, müslimânlar, câhillerin zan etdigi gibi, Cehennemden kurtulmak,

râhata kavusmak için ibâdet etmez. Allahü teâlânın emri oldugu için, vazîfe oldugu

için ibâdet yapar. (Vazîfe, âmir tarafından emr edilen seyi yapmak, men’ edileni

yapmamakdır). Âmirlerin emrleri birbirine benzemiyorsa, dahâ üstün olan âmirin

emri yapılır. Askerlikde bile, birinci vazîfe, büyük âmirin emrini yapmakdır.

Kâfirler, gençleri aldatmak için, vazîfe mukaddesdir. Önce vazîfe, sonra nemâz,

diyor. Evet, vazîfe onların zan etdiklerinden de dahâ çok mukaddesdir. Fekat, birinci

vazîfe, en büyük âmirin emrini yapmakdır. En büyük âmir, Allahü teâlâdır.

O hâlde birinci vazîfe, nemâzdır. Hiçbir âmir, hiçbir kumandan, hiçbir makâm, bu

birinci vazîfeyi degisdirmemelidir. Istirâhat zemânlarında, yatakhânede, buna da

imkân yoksa, abdesthânede nemâzı yine kılmalıdır. Fekat, en iyisi, bu derece kara,

katı kalbli din düsmanlarının yanında çalısmayıp, uzaklasmalıdır. Bu müslimâna,

cenâb-ı Hak elbette baska yoldan, dahâ çok rızk verir. Imâm-ı Gazâlî “rahmetullahi

aleyh” (Kimyâ-i se’âdet) kitâbında buyuruyor ki, (Nemâza mâni’ olan, güçlük



çıkaran vazîfede bereket olmaz. Nemâza elverisli olan vazîfelerde bereket vardır).

Yetmisdokuzuncu sahîfede diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”

buyurdu ki, (Müslimân demek, müslimânlara eli ile, dili ile zarâr vermiyen

kimse demekdir). Her müslimânın böyle olması lâzımdır. Bir hadîs-i serîfde,

(Îmânı kâmil olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır!) buyuruldu. Görülüyor ki, îmân bile,

ahlâk ile, insanlara fâideli olmakla ölçülmekdedir. (Islâm ahlâkı) kitâbımızda,



müslimânların güzel ahlâkı uzun yazılıdır. Nemâz kılarken, bütün mü’minlere

selâm verilmekde, düâ edilmekdedir. Nemâz kılmıyan ise, mü’minlerin bu hakkını

çignemekdedir. O hâlde, nemâz kılmak, hodgâmlık degil, hayrhâhlıkdır. Nemâz

kılmamak ise, zulmdür.]


Aykırı atasözleri

Sual: Her fırsatta atalarımızı kötüleyen bazı kimseler, şimdi de (Aykırı atasözleri) diyerek bazı atasözlerine saldırıyorlar. Aşağıdaki sözlerin neresi aykırıdır?
CEVAP
Toplumun seviyesi o kadar düşmüş ki, doğru sözleri de yanlış kabul ediyor. Aynı kişiler, veciz olduğu için hadis-i şeriflere bile uydurma diyecek kadar ileri gitmiştir. Atasözlerinin hepsi tecrübe ürünüdür, doğrudur. Son asırda atasözü diye bazı sözler ilave edilmiş olabilirse de, bunlar ceddimize leke sürülmesine sebep olmaz.
Aykırı denilen, fakat her biri veciz sözler olan atasözlerine bakalım:
 
Aç, anansa da kaç:
(Aç olan kimse tehlikelidir, en yakını bile olsa zarar verebilir) demektir. (Aç it, fırın duvarını deler) atasözü de aç olanın ne zor işler yapabileceğini göstermektedir. (Aç kimse karnını doyurmak için önüne çıkan engelleri aşar ve isteğini elde eder) demektir. (Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez) sözü de, (Aç bir kimse hiçbir mazeretle susturulamaz) demektir. (Aç kurt yavrusunu yer) sözü de, (Açın gözü kararmıştır, karnını doyurmak için ölümü bile göze alarak kendinden kat kat güçlü olanla boğuşur) demektir. Sözün aykırılıkla bir alakası yoktur.
***
Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocada arar:
(Kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar varlıklı olursa olsun, kocasının desteği olmadıkça, kocası ona arka çıkmadıkça kendi varlığı onu mutlu edemez) demektir. Anne kızının geleceği için ne kadar önemli yatırım yaparsa yapsın, kızın kocası iyi değilse faydası olmaz. Kötü koca bunları tüketir, kızın hayatını karartır.
***
Avradı bet [kötü] olanın sakalı tez ağarır:
(Geçimsiz hanımı olan erkek, sıkıntıdan dolayı tez yaşlanır) demektir. Geçimsiz kadın, herkesi yıpratır demektir. Erkek de geçimsiz olsa, o da herkesi yıpratır.
***
Avradın düzdüğü evi Allah yıkmaz; avradın bozduğu evi Allah yapmaz:
(Bir kadın, tutumlu ve geçimli olursa, o ev mânen ve madden yükselir, o evde dirlik düzen olur. Kadın geçimsiz yani kötü olursa, o ev mânen ve madden yıkılmaya maruz kalır) demektir. Onun için (Yuvayı yapan dişi kuştur) demişlerdir. Ev düzeninde kadının rolünün büyük olduğu anlatılıyor.
***
Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz:
Burada kadın erkek statülerinin, bünyelerinin farklı olduğu vurgulanmaktadır. Pahalı ve kıymetli bir araç, çok hızlı gider, fakat tankın yaptığını yapamaz. Tank, otomobil gibi hızlı gidemese de, duvarı uçurur. Hiç kimse, otomobilin tanktan veya tankın otomobilden üstün olduğunu söyleyemez. Çünkü her birinin görevi farklıdır, birinin yaptığını diğeri yapamaz. Kadın, ağır işte çalıştırılamaz, derin kuyu kazamaz, derin olmayınca da su çıkmaz. Bir zamanlar kadın erkek eşit diye, sosyalist Rusya’da, kadın maden ocaklarında çalıştırılmıştı. Elbette erkek gibi verimli olması mümkün değildi. Bu çarpıklık nihayet yıkıldı.
***
Bakmakla öğrenilse it kasaplığı öğrenirdi:
(Bakmakla usta olunsa kediler, köpekler de kasap olurdu) da denir. (Yapılmadan, üzerinde çalışılmadan, tecrübe kazanılmadan, yalnızca bakmakla hiçbir şey öğrenilemez) demektir. Kasaplıkla alakası yoktur.
***
Bekâr gözüyle kız alınmaz:
(Bekâr gözü, kör gözü) de denir. (Tecrübesi olmayan kişinin yapacağı iş isabetli olmaz) anlamındadır. Bekârla, kız almakla direkt alakası yoksa da, şu mânâya da gelir:
Bekâr erkeğin evlilik tecrübesi olmadığı için, aile olabilecek vasıfları bilemez, kızın kusurlarını göremez. Kaşına gözüne bakar, bir gamze yüzünden kızın, iyi kötü her şeyini kabul eder. Hele bir de kıza âşık olmuşsa temelli gözü kör olur. Ana baba ve yakınları kıza başka gözle bakarlar, onun iyi bir aile olabilecek vasıflarını ararlar. Böylece ona yol gösterirler.
***
Bekâra karı boşaması kolaydır:
(O işte bilgi ve tecrübesi olmayan kimse, yapacağı işi önemsemez, hafife alır. Sonucun nelere mal olacağını hesaplayamaz) demektir. Karı boşamakla alakası yoktur.
***
Bekârın parasını it, yakasını bit yer:
(Bekâr, genelde parasını gereksiz harcar, yaşayışı düzensizdir. Üstü başı kirli olabilir) demektir. (Her bekâr böyledir) demek değildir. Zaten her söz herkes için geçerli olmaz. (Genelde böyledir) anlamındadır.
***
Deveye cilve yap demişler, iki çadır devirmiş:
(Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış) da denir. (Kaba kişinin, beğenilsin diye yaptığı işler, şakalar kaba olur) demektir. Deve ile, cilve ile alakası yoktur.
***
El ağzına bakan, karısını tez boşar:
(Başkalarının işin özünü bilmediği konularda onların sözüne uymak yanlışlığa sebep olur) demektir. Çünkü bilir bilmez herkes bir şey söyler. Karı boşamakla alakası yoktur.
***
Erkek kadınla, kadın altınla, altın da ateşle sınanır:
(Erkeğin iyisi hanımıyla iyi geçinendir. Kadının iyisi ziynete değer vermeyendir. Altının hası da ateşte belli olur) demektir. Erkek hanımıyla iyi geçinmiyorsa, imtihanı kaybetmiş demektir. Kadın da, ziynet yüzünden kocasını zor duruma düşürmüşse o da öyledir.
***
Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır:
(İşi vaktinde yapan semeresini görür) demektir. (Demir tavında dövülür) sözü de bu anlamdadır. Erken kalkmakla ilgili hadis-i şerifte (Çalışmaya erken gidenin, işi bereketli olur ve başarı kazanır) buyuruldu. Atasözleri genelde hadis-i şerifleri açıklar mahiyettedir.
***
Eşeğe rakı içirmişler, çulunu bahşiş vermiş:
(Sarhoş, içince ahmaklaşır, kabadayılaşır, kendini beğendirmek için, hâline bakmaz, neyi varsa sağa sola verir) demektir. Eşekle çulla alakası yoktur.
***
Fare şarap içerse kediye meydan okur:
(Keçi şarap içerse deveye meydan okur) diye de söylenir. (Sarhoşun aklı gittiği için, hâline, kuvvetine bakmaz, başaramayacağı, perişan olacağı işlere başvurur) demektir. Mesela şoförlük yapar, aslan kesilir, herkesi geçmek ister ve kazalara sebep olur.
***
Farzdan önce farz var, namazdan önce boğaz var:
(İki farzdan hangisi öncelikli ise onu yapmalı) demektir. Bir de mesela hazır yemeği kaçırma tehlikesi varken namaz kılınırsa, namaz huşu ile kılınmış olmaz. Namaz mekruh olur. Onun için dinimiz, (Yemek hazırken, namaz vakti çıkmayacaksa veya mekruh vakte girmeyecekse, önce yemek yenmeli) buyurmuştur. Yoksa (Namaz kılma da, yemek ye) demek değildir.
***
Gelinin dini, kaynananın imanı yok:
(Gelin kaynana geçimsizliğinde ikisi de yerine göre suçlu olur. Hep tek taraf suçlanmamalı) demektir. Genel olarak böyle söylenir, ama bu her gelin veya kaynana için söylenmez.
***
Güzellik ondur, dokuzu dondur:
(Giyim kuşam insanı değiştirir, olduğundan farklı gösterir, iyi giyim güzelleştirir) demektir. Bunun için kadınlar, erkeklerden daha fazla ziynete önem verir.
***
Horoz kadar kocam olsun, kümes kadar evim:
Aile hayatının önemini bilen özellikle dul kadınların söylediği bir sözdür. Kirada yaşayanlar bilir. İnsan başını sokacak bir evi ile kendine arkadaş olabilecek bir kocasının olmasını ister.
***
Bir kadın âlâdır, iki olursa belâdır:
(Kadının biri âlâ, ikisi belâdır) şeklinde de söylenir. Bu da tecrübeyle söylenmiş bir atasözüdür. (İki hanımı olanın rahatı olmaz. İkinci hanımla evlenen başına belâyı sarmış olur, o evde huzur kalmaz) demektir. Bir fıkra anlatırlar:
Bir kişi sabah namazına ve diğer namazlara hep erken gelirmiş. Sebebini sorarlar. (İki evliyim. Hanımın biri su döküyor, öteki havlu veriyor, tez oluyor) demiş. Buna kanan, başka biri de, bir daha evlenir. O da erken gelmeye başlar. (Sen niye erken geliyorsun?) diye sorarlar. (Hanımların kavgasını duymamak için) diye cevap verir. Meğer ötekinin erken gelmesi de kavga yüzünden imiş, ama söylememiş. (Bana hizmet ediyorlar) diye örtmeye çalışmış.
***
Karının buyurduğu başa, ananın sözünü vur taşa:
Annesinin sözünü tutmayan, karısının sözünden çıkmayan kılıbık evlatlar için söylenir. (Karın bir şey derse baş üstüne dersin, annen söylerse yeter artık dersin) anlamında yerinde bir sözdür.
***
Katıra “Baban kim” demişler, “At dayımdır” demiş:
(İnsan kusurunu gizlemek için iyi yönlerini söyler) demektir. Bilindiği gibi katırın babası eşek, anası attır. (Babam eşektir) dememek için, annesinin kardeşini söyleyerek övünür. Toplumda bu çok görülür.
***
Kime Müslüman desen, haçı koltuğundan çıkar:
(Biz onu iyi olarak bilirdik, kötü bir kimse olduğu anlaşıldı) anlamında söylenir.
***
Misafir, ama ne kâfir:
Uzun süre misafirlikte kalan, (Burası bizim evden rahat) diyerek günlerce gitmeyen, ev sahibinin işini gücünü düşünmeyen yüzsüz misafirler için söylenir. (Bu kadar da yüzsüzlük, anlayışsızlık olmaz) anlamındadır.
***
Oğlan doğur, kız doğur, hamurunu sen yoğur:
(Oğlan olsun, kız olsun, terbiye etmezsen, yaramaz olurlar, baştan çıkarlar) demektir. (Kız olsaydı veya erkek olsaydı bu sıkıntıları yaşamazdık) demek yanlıştır. (Terbiye edilmezse ikisi de elden çıkar) anlamındadır. Cinsiyetin değil, terbiyenin önemi vurgulanmaktadır.
***
Sizde yiyip içelim, bizde gülüp oynayalım:
Hep kendi menfaatini düşünen bencil kimseler için söylenir. (Her türlü masraf, yorgunluk sizde olsun, bedavadan dost ağırlamak bizde olsun diyorsun) anlamında sitemli bir sözdür.
***
Zenginin horozu da yumurtlar:
(Paralı kişi, verimsiz sanılan işlerden bile kâr sağlama yolunu bulur) anlamında uygun bir sözdür. (Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır) da derler. Genelde, parası olan işini bilir. (Horozuna altın bile yumurtlatır) derler.
 
Görüldüğü gibi bu sözlerin hiçbiri gerçeklere aykırı değildir. Ama atalarımızı, tecrübenin önemini bilmeyen kimseler, bunları aykırı söz olarak göstermişlerdir.
 
Gül için figan
Bülbülün figanı var,
Gülle halvet anı var,
Canansız can aşksızdır,
Her canın cananı var.

Zekât nisabı

Sual: Zekât vermek için gerekli zenginlik ölçüsü nasıl hesaplanır?
CEVAP
Maddeler hâlinde yazalım:
1- Zekât nisabı, 20 miskal yani 96 gr altın veya bu değerde para veya ticaret eşyasıdır. Zekât nisabına malik olana zengin denir. Dinimize göre, erkekle hanımının mal varlığı ayrıdır. Hangisi zengin ise, zekâtını o verir.
2- Alacaklar nisap hesabına katılır. Alacaklar tahsil edildikten sonra, geçmiş senelerin zekâtları da verilir. Tahsil etmeden de verilebilir. Borçlar, mevcut para veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekâtı verilir.
3- Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, demirbaş eşyalar zekât nisabına katılmaz. Ticaret için alınan malların, altın, gümüş ve her çeşit paranın zekâtı verilir. Evin, arabanın zekâtı olmaz, fakat araba, ev ve arsa alıp satan, yani işi, mesleği bu olan, bunların zekâtını verir, çünkü bunların ticaretini yapmaktadır.
4- Zekâta tâbi malların veya paranın, yıl içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir yıl sonra, elde kalan mal, nisabı bulursa, kırkta biri zekât olarak verilir. Zekât, kârdan değil, mevcut paranın ve eldeki ticaret malının tamamından verilir.
5- Kaybolmuş, gasbedilmiş, saklanılan yeri unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisaba katılmaz ve ele geçerlerse, önceki yılların zekâtları verilmez. Senetli veya iki şahitli yahut itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.
6- Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Şâfiî’de ise, kadının altın ve gümüş de olsa ziynetlerinin zekâtı verilmez. (Hidaye)
7- Nisabın helâk olması, sıfırlanması veya borçlanıp sıfırın altına düşmesi demektir.
8- Zekâtını yanlış hesaplayıp zamanından önce verip de, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın veren, bunu anlayınca, ikinci yıl vereceği zekâttan bu bir altını mahsup edebilir.
9- Çalışanların alacakları maaş veya ücret, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz, çünkü bunlar, hak edilmiş ücret ise de, hak edilen mal, ele geçmeden önce mülk olmaz. Maaşlardan kesilen yardım sandığı ve sigorta paraları zekât hesabına katılmaz. Yıllarca sonra birikmiş olarak ele geçince, yalnız ele geçen para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır.

27 Haziran 2013 Perşembe

Tütsü yakmak

Sual: (Tütsü yakmak bâtıl bir inançtır. Tütsü son 15 yıldır bizim ülkemizde yaygınlaştı. Budizm inancında vardır. Ayrıca, tütsü yakılan eve cinler musallat olur) diyenler oluyor. Bunlar doğru mudur?
CEVAP
Tütsü yakmakla cinler musallat olmaz. Böyle söylemek hurafedir. Tütsülemek, kötü kokuyu yok etmek için yapılır. Budistler de yapsa, tütsü yakmak günah olmaz. Din kitaplarımızda deniyor ki:
Nazar değen çocuklara tütsü yapmak caizdir. (Fetava-i Hindiyye)
Cenaze, örtülü olarak, tütsülenerek yıkanır. (Redd-ül-muhtar)
Nimet-i İslam kitabında da, cenazeyi tütsülemenin müstehab olduğu yazılıdır.
Bu konudaki birkaç hadis-i şerif de şöyledir:
(Mescid kapılarının önünde temizlik yerleri yapın! Cuma günleri böyle yerleri tütsüleyin!) [İbni Mace, Taberanî]
(Oruçlu ziyaretçinin hediyesi sakalına koku sürünmek, elbisesini tütsülemektir.) [Beyhekî]
(Meleklerin hediyeleri, camilere tütsü koymaktır.) [Ebu-ş-şeyh]
Resulullah öd ağacıyla tütsülenir, ona bazen kâfur da katardı. (Müslim)
Ebu Davud’daki bir hadis-i şerifte de, hazret-i Fatıma’nın tütsü yaptığı bildiriliyor.
 
Kadınların camiye gitmesi
Sual: Sitede, kadınların cemaatle namaz kılmak için camiye gitmelerinin uygun olmadığını İbni Âbidin’den alarak bildiriyorsunuz. Başka kitaplarda da bu husus var mıdır?
CEVAP
Vardır. Mesela Fetava-i Hindiyye’de deniyor ki: Kadınların cemaate gelmeleri mekruhtur. (Yaşlı kadınların, sabah, akşam ve yatsı namazına gelmeleri caizdir) diye fetva verilmişse de, zamanımızda fitne, fesat arttığı için, kadınların, artık bütün namazlara gelmeleri mekruhtur. Tebyin’de de böyle bildirilmiştir. (İmamlık bahsi)
 
Rahmi alınan kadın
Sual: Rahmi tamamen alınan kadından hayz kanı gelir mi?
CEVAP
Hayır, gelmez. Doktorlar, rahmin tamamı alınırsa, kan gelmeyeceğini bildiriyorlar. Eğer kan geliyorsa, başka bir hastalıktan olur.
 
Oruçta niyet
Sual: Kaza veya nafile oruçlarda, perşembe günü oruç tutup da, cuma günü de oruç tutmak isteyen, nasıl niyet ederse daha çok sevab alır?
CEVAP
Perşembe günü oruç tutup da, cuma günü de oruç tutmak isteyen, cuma günü oruç tutmak müstehab diyen âlimlere de uymayı düşünürse daha iyi olur.

Ölünün gıybeti

Sual: Peygamberimiz, (Ölülerinizi hayırla anın, iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini açıklamayın!) buyururken, İbni Sebe, Ahmet Kadiyanî, Efganî, Reşat Halife, Mevdûdî gibi kimseler sapık da olsa, bunların yanlışlarını söylemek gıybet olmaz mı?
CEVAP
Bu sicili bozukları anlatmak, gıybet olmaz, sevap olur yani dinin emrine uyulmuş olur. Çünkü İbni Âbidîn hazretleri buyuruyor ki:
Ölmüş de olsa, bid’at ehlinin ve Müslümanlığı yanlış anlatanların bu iftiralarını söylemek lazımdır, gıybet olmaz, emr-i maruf olur. (Redd-ül-muhtar)
İki hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Dine bid’at karıştıranları gıybet etmek günah olmaz.) [İbni Ebi-d-Dünya]
([Gıybet olur zannıyla] fâcirin hâlini anlatmaktan çekinmeyin ki halk, onun zararından korunsun.) [Taberanî]
Demek ki böyle kimselerin bütün yanlışlarını açıklamak gerekiyor. Üç hadis-i şerif:
(Bid’at yayılınca, hakkı bilen, bilgisini açıklasın! Hakkı yani doğruyu bildiği hâlde gizleyene lânet olsun!) [Hatîb]
(Bid’atler yayılıp, sonrakiler, öncekilere lânet edince, doğruyu bilenler herkese söylesin! Söylemeyip gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Ortalık karıştığı, yalanlar yazıldığı, âdetler ibadetlere karıştırıldığı ve Eshabıma dil uzatıldığı zaman, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların lâneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği hâlde bildirmeyene olsun.) [Ebu Nuaym, Deylemî]
Bu lânetlere müstahak olmamak için ölü veya diri bütün mezhepsizlerin dine aykırı yanlışlarını çeşitli yollarla anlatıp, Müslümanları bu sapıklıklardan korumak lazımdır.
 
Araba devrilince
Araba devrilince, yol gösteren çok olur,
Yardım istediğin an, hepsi birden yok olur.

26 Haziran 2013 Çarşamba

Zararlı şeyin yaratılması

Sual: Almanlar, (Domuz zararlıysa Allah niye yarattı?) diyorlar. Zararlı olduğuna göre, domuz, yılan ve başka zararlılar niye yaratılmıştır?
CEVAP
Zararlıların da, zararlarında faydalar vardır. Dünyevî faydalarından çok âhiretteki fayda önemlidir. Cenab-ı Hak faydasız, lüzumsuz bir şey yaratmaz. Sadece imtihan için yaratmış olsa da, yine lüzumsuz değildir. Çünkü iyi ile kötünün, bilenle bilmeyenin, çalışkanla tembelin, inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekir. Allahü teâlâ imtihan etmeden de, kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini bilir. Söz dinleyenle dinlemeyen, suç işleyenle işlemeyen belli olsun diye, bazı yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir.
Hiç yasak konmasa, kime sen yasağı çiğnedin denir ki? Domuz yaratılmış, (Bu haramdır, yemeyin) buyurulmuştur. İçki, kumar, zina, cinayet gibi günahların hepsi böyledir. Bu yasakları çiğneyen suç işlemiş olur. Böylece suçlu ile suçsuz meydana çıkar. İmanla küfrü yaratmış. İmanlı olanın Cennete, imansızın Cehenneme gideceğini bildirmiştir. Küfrü, kâfirliği yaratmasaydı, kimin imanlı, kimin imansız olduğunu nasıl bilecektik? Belki, (Allah başka bir yasak koyardı) diye cevap verilebilir. Ama buna da yine (Niye yasak kondu) diye itiraz edilirdi.
Konulan yasaklarla iyi kötü, imanlı imansız, fâsık salih belli olduğu gibi, Cennete ve Cehenneme gidecekler de belli oluyor. Böylece Cehenneme giden kimse, bana dünyada (Şunu yapma, bunu yapma) denmemişti diye bir mazeret bulamaz. Daha başka sebeplerle de, emirler yasaklar konmuştur. Bunlara riayet eden, dünyada da, âhirette de rahat eder.
 
Akılsız başın cezası
Cahil; kızıp oğluna, kızına dayak çeker,
Akılsız olan başın cezasın ayak çeker.

Mezhep taklidi

Sual: On yıldır dolgulu dişle namaz kılan, fakat Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklit etmek gerektiğini yeni öğrenen bir kimsenin, kıldığı bu namazları kaza etmeden sahih hâle getirebilmek için ne yapması lazımdır?
CEVAP
Başka bir mezhep, amelden sonra da taklit edilir. (Redd-ül-muhtar, S. Ebediyye)
Başka mezhebi taklit ederken, o işin o mezhepte sahih olmasına mani olan, fakat kendi mezhebinde veya diğer bir üçüncü mezhepte mani olmayan ikinci bir haraç hasıl olursa, bu işi her üç mezhebe göre yapmaya devam eder. Üçüncü mezhebi taklide imkân yoksa, kendi mezhebindeki özrü zaruret haline girerek ibadeti sahih olur. (S. Ebediyye)
Görüldüğü gibi, taklit ettiği bir mezhepteki şarta uyamasa bile, zaruret olunca taklit etmek caiz oluyor. Kıldığı on senelik namazı kaza etmek çok zor olduğu, yani bunda zaruret olduğu için, (Bu namazları Mâlikî’ye veya Şâfiî’ye göre kıldım) derse hepsi sahih olur. Artık yıllar öncesinde kılınan namazlar için Mâlikî veya Şâfiî’nin şartlarına riayet etme imkânı da yoktur. Bu zaruretten dolayı taklit etmek caiz görülmüştür.
 
Öğle ve akşam namazı
Sual: Mâlikî’yi taklit eden, İmam-ı a’zam hazretlerinin kavline uyarak, öğleyi asr-ı evvelde, akşamı da işa-i evvelde kılabilir mi?
CEVAP
İhtiyaç varsa kılabilir. Mâlikî'yi taklit etmeyen de, ihtiyaç olmadan kılamaz. Asr-ı sani, İmam-ı a’zam hazretlerine göre, ikindi namazının giriş vaktidir. İşa-i sani de, İmam-ı a’zam hazretlerine göre, yatsı namazının giriş vaktidir. Fakat bu iki vakitte fetva, İmameyn’in [İmam-ı Muhammed ile İmam-ı Ebu Yusuf’un] kavline, yani asr-ı evvele ve işa-i evvele göredir. Her Müslümanın ibadet ederken, kendi mezhebindeki tercih edilen fetvaya uyması, yani öğleyi ve akşamı, Türkiye Takvimi’ndeki ikindi ve yatsı vaktinden önce kılması gerekir.
 
Hayzı kesilen kadın
Sual: Hayzlı bir kadının, kuşluk vaktinde hayzı kesilse, imsak vaktinden sonra da orucu bozacak bir şey yapmamışsa, bir şey yiyip içmemişse, o anda niyet edip herhangi bir oruç tutabilir mi?
CEVAP
Hayır, tutamaz. Hayzlı olmak, oruçlu olmaya, oruca başlamaya manidir. İmsak vaktinden önce hayzı kesilseydi niyet edebilirdi.

25 Haziran 2013 Salı

Vakit çıkınca

 
Sual: Akıntı, elde olmadan gaz kaçırma gibi bir özürden dolayı Malikî mezhebini taklit eden kimsenin, her namaz vaktinde, evinde de olsa abdest alması gerekir mi?
CEVAP
Evinde de olsa yeniden abdest almak, harac [sıkıntı] olur. Zaten bu gibi özürlerde, her vakitte abdest alma sıkıntısından kurtulmak için Malikî mezhebi taklit edilir. Mâlikî mezhebini taklit edince de, her namaz vaktinde tekrar abdest almak gerekmez. Mezhep taklidi harac olan işlerde yapılır. Abdest bozulunca, yeniden abdest alınması bir haracdır. S. Ebediyye’de, (Yolda, nakil vasıtalarında ve alışverişte temas korkusu olan Şâfiî, Hanefî veya Mâlikî mezhebini taklit etmelidir) deniyor. Kitaptaki bu ifadeye aykırı olarak, (Yolda, otobüste, çarşıda bir kadına dokununca, abdesti bozulan Şâfiî, zaruret yoksa, gitsin abdestini alsın) denmemeli. Yolda, alışverişte abdesti bozulan, tekrar abdest alabilir, fakat yeniden abdest almanın harac olduğu, S. Ebediyye’de açıkça bildiriliyor. Dinimizin verdiği ruhsatlardan insanları uzaklaştırmak doğru değildir. Bir hadis-i şerif: (Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat Dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberanî]
 
İmamdan önce kalkmak
Sual: Bir kimse, dalgınlıkla imamdan önce başını rükûdan kaldırsa, sonra cemaatin hâlâ rükûda olduğunu görünce tekrar rükûa gitse iki rükû mu yapmış olur?
CEVAP
İmamdan önce başını kaldıran kimse tekrar rükûa döner. Bu, iki rükû sayılmaz. Cemaat hata etse de secde-i sehv gerekmez. (Dürr-ül-muhtar)
 
Sünneti kaza etmek
Sual: Kitaplarda, (Sabah camiye gelen biri, sünneti kılınca cemaati kaçıracağından korksa, sünneti terk edip imama uyar. Kılmadığı sünneti kaza etmesi de gerekmez) deniyor. Kılınamayan bu sünnet, öğleden önce kaza edilse, bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru olmaz, iyi olur. İmam-ı Muhammed’e göre sünnet, Şeyhayn’a göreyse nafile sevabı alır. Diğer dört vaktin sünnetleri de kaza edilirse, sünnet değil, nafile kılınmış olur ve nafile sevabı alınır.
 
Köpeğin bastığı yer
Sual: Köpeğin dolaşıp gezdiği yerlerde namaz kılınır mı?
CEVAP
Köpeğin bastığı yerler necis olmaz. Hattâ çamura bassa, yine necis [pis] olmaz.

Kur’ana göre namaz

Sual: Kur’ana sonradan iki âyet ilave edildiğini söyleyen ve kendini peygamber olarak ilan edip bâtıl bir din kuran, Rashat Khalife isimli Mısırlı biri diyor ki: (1- Namaz vakitleri altıdır. Gece namazı da farzdır. Kur’anda gece namazının kılınması emrediliyor. 2- Her namaz iki rekâttır, akşamı üçe, diğerlerini dörde çıkaran Muhammed’dir. Bu, Kur’ana aykırı olduğu için geçersizdir. 3- Hayz olmak, kadının abdestini bozmaz, namazını da kılar. Yellenmek de abdesti bozmaz. Namazda konuşulsa da, namaza zarar vermez. Bunlar gibi, Kur’anda yazmayan, fakat hadisle bildirilen hiçbir şey namazı bozmaz.)
Bunlara bir cevap verir misiniz?
CEVAP
Yerli mezhepsizlerden aynı şekilde konuşanlar olduğu gibi, (Namaz üç vakittir diyenler) de vardır.
(Yalnız Kur’an) diyenler, kesinlikle Kur’an-ı kerime inanmazlar. Dinsizliklerini örtmek için Kur’anı paravan olarak kullanıyorlar. Kur’anı en iyi anlayan Peygamber efendimiz değil mi? Kur’anda (Resulüme uyun!) denmiyor mu? Resulullah ömrünün sonuna kadar beş vakit namaz kılmadı mı? (Namaz vakti üçtür veya altıdır) demek, Ya (Resulullah Kur’anı anlayamadı) demektir veya (Anladığı hâlde yanlış uyguladı) demektir. En kötüsü de (Resulüme uyun!) emrini çiğneyerek kendi anladığını ölçü almaktır.
Şimdi maddeler hâlinde her birine cevap yazalım:
1- Peygamber efendimiz, bize namazın beş vakit olduğunu açıkça bildirdi. Ömrünün sonuna kadar hep beş vakit namaz kıldı. Artık başka delil aramak gerekmez. Nisa sûresinin 103. âyetinde, (Namaz, belli vakitlerde farz kılındı) buyurulup, ayrıca, beş vaktin hepsi de diğer âyetlerde bildirildiği hâlde, beş vakit namaz ifadesinin geçmeyişi, kutuplarda ve buralara yakın yerlerde, beş vaktin tamamının teayyün etmemesindendir. (Nimet-i İslam)
İsra sûresinin, (Güneşin kayması anından, gecenin kararmasına kadar ve sabah vakti namaz kıl) mealindeki 78. âyet-i kerimesinin aslında geçen, (Dülûk-üş şems) öğle ve ikindi, (Gasak-ıl leyl) akşam ve yatsı namazı, (Fecr) de sabah namazıdır. (Beydavi)
Kaf sûresinin, (Güneşin doğuşundan ve batışından önce ve gece Rabbini tesbih et!) mealindeki 39. ve 40. âyet-i kerimesindeki, Güneş’in doğuşundan önceki sabah namazı, Güneş’in batışından önceki öğle ve ikindi namazı, geceki de akşam ve yatsı namazıdır. (Beydavî)
İbni Abbas hazretlerine, (Resulullah beş vakit namaz kıldırıyor. Kur’an-ı kerimde beş vakit namazı bildiren âyet hangisidir?) diye sual edildiğinde, şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Akşama girerken, sabaha ererken, gündüzün sonunda ve öğle vaktinde Allah’ı tenzih edin!) [Rum 17,18]
(Akşama girerken) ifadesinden maksat, akşam ve yatsı namazı, (sabaha ererken) ifadesindeki sabah namazı, gündüzün sonundaki, ikindi namazı, öğledeki de, öğle namazıdır. (Celaleyn)
Nur sûresinin 58. âyet-i kerimesinde, (salât-ı fecr = sabah namazı) ve (salât-ı işâ = yatsı namazı) ifadesi açıkça geçmektedir.
Peygamber efendimiz, Bekara sûresindeki, (Namazları ve vusta namazını kılın!) mealindeki 238. âyet-i kerimeyi açıklarken, (Vusta namazı ikindi namazıdır) buyurdu. (İ. Ahmed)
Bu âyet-i kerimede, (Namazları ve orta namazı [ikindi namazını] kılın!) buyuruluyor. Arapça gramere göre, namazlar [salevat] denince, ikiden fazla namaz anlaşılır. Çünkü iki namaz demek için, salevat [namazlar] değil, salateyn [iki namaz] denilir. Vusta [orta] namaz ikindi namazı olduğuna göre, ikindi hariç, öteki namazların sayısı iki olamaz, ikiden fazla olması gerekir. Üç de olamaz. Çünkü VUSTA NAMAZI hariç 4,6 gibi çift sayılı olmalı ki, orta namaz [ikindi namazı] tam ortada olabilsin. Yani ortadaki namaz ikindi olduğuna göre, ondan önce iki namaz, ondan sonra da iki namaz bulunduğu meydana çıkar. Diğer âyetlerdeki namaz vakitleri de dikkate alınınca, namaz vakitlerinin beş olduğunda hiç şüphe kalmaz.
(Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl! Çünkü güzellikler kötülükleri [günahları] giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüttür.) [Hud 114]
Gündüzün iki tarafındaki namazlar sabah, öğle, ikindi; gecenin yakın saatlerindeki namazlar da akşam ve yatsı namazlarıdır. (Medârik)
Burada (Hasenat = Güzellikler) den murat beş vakit namazdır. (Medârik, Beydâvî)
Kitap ve Sünnet’ten sonraki delil İcma’dır. Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve onlardan sonra bugüne kadar gelen bütün âlimler, beş vakit namaz kılmış, bu hususta kesin bir İcma hâsıl olmuştur. İmam-ı a'zam, diğer üç mezhebin imamları ve Ehl-i sünnet âlimlerinin tamamı hadis-i şeriflere uyarak (Namaz beş vakittir) derken, Mısırlı fellahın (Namaz altı veya üç vakittir) demesinin ne önemi olur?
İslam âlimleri de, beş vakit namazın nasıl kılınacağını kitaplara yazmışlar, böylece Kıyas-ı fukaha ile de namazın beş vakit olduğu sabit olmuştur.
Namazın beş vakit olduğuna dair hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(İslam beş şey [temel] üzerine kuruldu:
1- Allah’a ve Muhammed aleyhisselamın Onun resulü olduğuna inanmak,
2- Her gün beş vakit namaz kılmak,
3- Senede bir kere malının kırkta birini Müslüman olan fakirlere zekat vermek,
4- Ramazan-ı şerif ayında her gün oruç tutmak,
5- Mekke’ye giderek, ömründe bir kere hac etmek.) [Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî]
(Beş vakit namaz kılanın hâli, evinin önünden akan suda beş defa yıkanan kimse gibidir. Nasıl böyle bir kimse kirden temizlenirse namaz kılan da küçük günahlardan öyle temizlenir.) [Buharî, Müslim, İ. Ahmed, Beyhekî, Darimî, Taberanî]
(Cebrail inip, bana imamlık yaptı ve kendisiyle birlikte beş vakit namaz kıldım ve beş vakit namazla emrolundum.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî]
(Farz olduğuna inanıp, rükû, sücud, abdest ve vakitlerine riayet ederek beş vakit farz namaza devam edene Cennet vacib, Cehennem haram olur.) [Taberanî]
(Beş vakit namazı, ilk tekbire yetişerek kırk gün cemaatle kılana Cennet vacibdir.) [Ebu Ya’la]
(Allah’tan korkun, beş vakit namazı kılın, [Ramazan ayında] oruç tutun, mallarınızın zekâtını, isteyerek verin, âmirinize itaat edin, böylece Rabbinizin Cennetine girin!) [Tirmizî]
(Allah için ibadetinizi ihlaslı yapın! Beş vakit namazı kılın, severek malınızın zekâtını verin, Ramazan orucunu tutun, Hacca gidin! Böylece Rabbinizin Cennetine girersiniz.) [Taberanî]
(Allahü teâlânın ilk farz kıldığı şey beş vakit namazdır. İlk ortadan kalkacak olan da, yine beş vakit namazdır. İlk sorgu da beş vakit namazdan olacaktır.) [Hâkim]
(Kıyamette herkes korku içinde iken korkmayan üç grup insandan biri, sırf Allah rızası için, her gün beş vakit namaza çağıran müezzindir.) [Taberanî]
(Allahü teâlâ beş vakit namazı emretti. Güzel abdest alıp, bunları vaktinde kılanı, rükû ve huşularını tamam yapanı affedeceğine söz verdi. Bunları yapmayan için söz vermedi. Onu dilerse affeder, dilerse azab eder.) [Ebu Davud, İbni Mace, Nesaî, İ. Mâlik, İ. Ahmed]
(Beş vakit namaz, güzelce kılan için Kıyamette nur, delil ve kurtuluş olur.) [İbni Nasr]
(Hak teâlâ buyurdu ki: Beş vakit namazı farz kıldım. Şartlarına uyup, vaktinde kılanı Cennete koyacağıma söz verdim. Kılmayana verilmiş bir sözüm yoktur.) [İbni Mace, Ebu Davud]
(Beş vakit namaz ve cuma namazı, gelecek cumaya kadar ve Ramazan orucu, gelecek Ramazana kadar yapılan günahlara kefarettir. Büyük günah işlemekten sakınanların küçük günahlarının affına sebep olur.) [Müslim, İ. Ahmed]
(Mirac gecesi, 50 vakit namaz farz oldu. Sonra 5 vakte indirildi.) [Buharî, Müslim, İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Bende söz ve hüküm asla değiştirilmez. Bu beş vakit namaz karşılığında elli vakit namaz sevabı vardır.) [Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî]
(Bir kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına itaat ederse, Cennete istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban]
(Beş vakit namazı terk eden, Allah’ın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Herkes bozulunca, beş vakit namazı cemaatle kılana her gün yüz şehit sevabı yazılır.) [İbni Nasr]
(Beş vakit namazı cemaatle kılan, Sırat köprüsünü şimşek gibi geçer.) [Taberani]
(Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekât veren ve büyük günahlardan sakınan herkese, Kıyamette, Cennetin sekiz kapısı açılır. Dilediği kapıdan girer.) [Hâkim]
(Beş vakit namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Buharî]
(Beş vakit namaza devam edin, çünkü küçük günahlara kefaret olur.) [Taberanî
(Kitab ehli olan bir kavme vazifeli olarak gittiğin zaman, önce, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmeye davet et. Bunu kabul ederlerse, Allah’ın günde beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Bunu da kabul ederlerse, Allah’ın kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen bir sadakayı [zekâtı] farz kıldığını söyle.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud]
(Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtını veren ve yedi büyük günahtan kaçan kimseye, Cennetin bütün kapıları açılıp, “Selamet ve emniyet içinde gir” denilir.) [Nesaî]
Saçları dağınık biri gelip, Resulullah’a sordu:
(- Ya Resulallah İslam nedir?
- Günde beş vakit namaz kılmaktır.
- Beşten fazla değil mi?
- Hayır, nâfile kılmak isteyen kılabilir. Bir de yılda bir ay ramazan orucu vardır.
- Bundan başka, oruç yok mu?
- Nâfile olarak tutmak isteyen tutabilir. Bir de zengin için malının zekâtı vardır.
- Bundan fazlası var mıdır?
- İsteyen nâfile olarak sadaka verebilir.
- Vallahi ne fazla, ne de bundan noksan yaparım.
- Bunları yapan kurtuluşa erer.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî]
Bu kadar vesikaları inkâr eden kimse, cahil ve ahmak değilse, muhakkak zındıktır.
 
2- (Yalnız Kur’an) diyenlerin Kur’an-ı kerime inanmadıklarını söylemiştik. Bu ikinci maddede de, bu açıkça sırıtmaktadır. Peygamber efendimizin ismi saygısızca anılmaktadır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin!) [Ahzab 56]
Bu âyet-i kerime inince, Eshab-ı kiram (Ya Resulallah sana nasıl salevat okuyacağız?) diye sordular. En faziletli olanın namazda okunan salli barikler olduğunu bildirdi.
Peygamberler ve meleklerden başkasına salat getirilmez. (Hindiyye)
Yukarıda bildirilen âyete inanan Müslüman, Peygamber efendimizin ismi geçince, Muhammed aleyhisselam veya “sallallahü aleyhi ve sellem” der.
Başka bir sapık da (Zırva tevil götürmez) kabilinden tevile çalışıyor. (Salevat destek demektir. “Allah ve melekleri Resulünü destekliyor. Ey müminler, siz de onu destekleyin, gereken saygı ve itaati gösterin” anlamındadır) diyor. Böyle açıklayan hiçbir İslam âlimi ve Sahabe-i kiramdan hiç kimse olmamıştır. Resulullah efendimiz de böyle açıklamamıştır. Kendi ifadesi, (Saygı ve itaat gösterin) şeklindedir. Peki, niye ismiyle ifade ediyor da saygı ifadesi kullanmıyor? (İtaat gerekir) dediği hâlde, onun bildirdiklerine niye inanmıyor ve itaat etmiyor? (Zırva tevil götürmez) diye atalarımız ne güzel söylemiş.
TV’de görmüştük. Mezheplere inanmayan, gayrimüslimlerin bile Cennete gideceğini söyleyen ilahiyatçı bir profesörle, sapık biri konuşuyordu. Sapık, (Muhammed, Muhammed) demeye başlayınca, bu profesör bile, onun saygısızca Resulullah'ın ismini anmasına tepki gösterdi. Resulullah demeye dilleri varmıyor. (Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim) âyetiyle alay ediyorlar. Resulullah’a düşman olmak Allah'a düşman olmak demek değil midir? Bu ise dinsizliğin daniskasıdır.
(Yalnız Kur’an) diyenlerin inanmadığı Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]
(Resulüme tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]
(Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat olunmak için gönderdik.) [Nisa 64]
Peygamber efendimiz de, Allahü teâlânın emrine uygun olarak açıklama yapıyor. Nisa sûresinin, (Yeryüzünde sefere çıkınca, namazı kısaltabilirsiniz!) mealindeki yüz birinci âyetini açıklamış, seferde namazlarını kısaltmış ve kısaltılmasını emretmiştir. Bu konudaki birkaç hadis-i şerif şöyledir:
(Seferde namazı tamam kılan, mukimken eksik kılan gibidir.) [Dâre Kutnî, İbni Neccar]
(Allahü teâlâ seferde, dört rekâtlı namazları iki rekât kılmayı emretmiştir.) [Tirmizî, Nesaî, Ebu Davud]
İbni Abbas hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, Resulullah'ın diliyle, dört rekâtlı farzları, seferde iki rekât olarak kılmayı emretmiştir. (Müslim, Ebu Davud, Nesaî)
Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdullah İbni Ömer hazretlerine, (Nisa sûresinde, sadece korku hâlinde ve seferde namazı kısaltmaya izin verildiği hâlde, niye namazları kısaltıyoruz?) diye sorulunca, (Resulullah, bize dinimizi anlatırken, seferde namazı iki rekât kılmayı öğretti) buyurdu. (Nesaî)
Hanefî uleması, bu hadis-i şerifleri ve benzerlerini delil alarak, seferde dört rekâtlı farzları iki rekât kılmanın vacib, dört rekât kılmanın ise günah olduğunu bildirmiştir. (Tahtavî)
3- Allahü teâlâ, (Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) buyuruyor. Peygamber efendimiz, namazı bozan şeyleri bildirmiştir. Bazıları şunlardır: 1- Konuşmak. 2- Kendisi işitecek kadar gülmek. 3- Bir farzı terk etmek. 4- Dünya işi için veya ağrı, üzüntü sebebiyle yüksek sesle ağlamak. 5- Ah, of diye inlemek. 6- Özürsüz öksürmek. 7- Ameli kesir olacak bir iş yapmak. 8- Kendi işitemeyecek kadar sessiz okumak. 9- Bir şey yiyip içmek. 10- Çocuk emzirmek. 11- Başkasının sözüyle yerini değiştirmek. 12- Ceketini giymek. 13- İmamdan başkasının duasına âmin demek. 14- Necasetli yerde namaz kılmak. 15- Bir rükünde, üç kere sübhanallah diyecek kadar avret yerinin açılması.
Namazın farzları nelerdir? Dışındaki farzları altı olduğu gibi, içindekiler de altıdır. Vacibleri var, mekruhları var. Ta’dili erkân var. Secde-i sehv nedir? Nerelerde yapılır? Şimdi (Yalnız Kur’an) diyenlere soruyoruz. Bunların kaçı Kur’anda vardır? Resulullah'ın bildirdiklerine uymazsak, namazı onun kıldığı gibi kılmazsak yaptığımız ibadet sahih olur mu? Allahü teâlâ, hâşâ (Resulüme uyun!) diye boşuna mı emretmiştir? Allah'ın emrini dinlemeyen âsi olmaz mı? (Yalnız Kur’an) diyenler, Allah’ı yalancı çıkarmaya çalışarak, (Resulüne uymak gerekmez) diyorlar.
Bir kadın, hayız görmeye başlayınca namazı da abdesti de bozulur. Peygamber efendimiz ve bütün Ehl-i sünnet âlimleri böyle bildirirken birkaç zındığın söylediğine itibar edilmez.
Birkaç hadis-i şerif:
(Hayızlı kadın namaz kılamaz.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud]
(Kadınların dinlerinin eksik olması, onların hayızlıyken, günlerce namaz kılamadıkları, Ramazan ayında oruç tutamadıkları içindir.) [Buharî, Müslim, Nesaî, Muvatta]
(Cünübe ve hayızlıya mescide girmek helâl olmaz.) [İbni Mace]
(Hayızlı ve cünüp, Kur’an okuyamaz.) [Tirmizî]
Hazret-i Âişe validemizin naklettiği hadis-i şerifte de, hayızlıyken tutulamayan oruçların kaza edileceği, kılınmayan namazların affolduğu bildirildi. (Buharî)
Ümmü Büsse “radıyallahü anha” anlatır: Hac esnasında Ümmü Seleme validemize sordum:
- Ey müminlerin annesi, hayz sırasında kılınmayan namazların kazası gerekir mi?
- Hayır, kaza edilmez. Hanımlarından biri, nifas sebebiyle kırk gün namaz kılmadı, Resulullah nifas zamanı kılınmayan namazları kaza etmesini emretmedi. (Ebu Davud)
Hazret-i Âişe validemize, (Niye hayzlı kadın orucunu kaza ediyor da, namazını kaza etmiyor?) diye sorulduğunda, Resulullah efendimizden işittiğini şöyle bildirdi:
(Hayzımız Ramazana rastlayınca, oruç tutmaz, kaza ederdik; fakat hayzlı iken kılmadığımız namazları kaza etmek emrolunmadı.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî]
Resulullah zamanında hayız veya nifas sebebiyle Ramazanda hanımlarından biri orucunu tutmaz, Resulullah ile birlikte Şaban ayına kadar kaza etmediği olurdu. (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî)
Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler olmadan ülke yönetilemediği gibi, Resulullah'ın uygulaması dikkate alınmadan, mezhebe ve fetvalara uymadan, herkes Kur’andan kendi anladığına göre bir namaz şekli meydana çıkaramaz. Kur’anda, (Resule uyun!) buyuruluyor. Biz de Kur’anın emrine uyuyoruz. Eğer kendimiz de Resulullah gibi anlayabilseydik, (Resulüme uyun!) emri hâşâ lüzumsuz olurdu.
 
Değer sizsiniz
İmansızsanız eğer, elbet değersizsiniz,
İmana kavuşunca, artık değer sizsiniz.