31 Aralık 2012 Pazartesi

Bir namazda birkaç niyet

Sual: Yeni abdest aldıktan sonra camiye girip imama uyarak vaktin farzını kılarken, Sübha namazına da niyet edilebilir mi?
CEVAP
Evet, niyet edilebilir. Ayrıca, camiye girince tehıyyet-ül-mescid namazına, sefere çıkılacaksa, tehıyyet-ül-menzil namazına da niyet edilebilir. Vaktin farzıyla vaktin sünnetine birlikte niyet edilmez. Niyet edilirse sadece farz kılınmış olur, sünnet kılınmamış olur, fakat camiye girince kılınan herhangi bir farz veya sünnet namaz, tehıyyet-ül-mescid yerine de geçer. Ancak tehıyyet-ül-mescid için de niyet edilirse niyet etme sevabı da alınır. (Redd-ül-muhtar)
Vaktin sünnetini kılmaya başlarken, vaktin farzı hariç, kaza namazına, yeni abdest alınmışsa Sübha namazına, camideyse tehıyyet-ül-mescid namazına, sefere çıkılacaksa tehıyyet-ül-menzil namazına da niyet edilebilir. Vaktin farzıyla vaktin sünnetine birlikte niyet edilemez, edilirse yalnız farz kılınmış olur.
Namazı geçmeyenler
Sual: (İslam Ahlakı) kitabındaki hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(1. kat gökteki melekler, yalancının;
2. kattakiler, kalbi namazda dünya işiyle meşgul olanın;
3. kattakiler, namazını beğenenin;
4. kattakiler, kibredenin;
5. kattakiler, haset edenin;
6. kattakiler, merhametsizin;
7. kattaki meleklerse, tamahkârın namazını geçirmeyip geri çevirirler.)
Peki, bu namazlar sahih olmuyor mu?
CEVAP
Şartlarına uygunsa sahih olur, yani namaz borcundan kurtulur. (Namazını geçirmezler) demek, (O namaz için vaat edilen büyük sevablara kavuşamaz) demektir.
* * *
Sual: Evlenmemize engel olmasınlar diye, kızın yakınlarına verdiğim para ve eşyayı, evlendikten sonra isteme hakkım var mı? Başlık parası almak caiz mi?
CEVAP
Erkeğin bu maksatla verdiklerini isteyebileceği Mecmua-i Zühdiye’de yazılıdır. Kızın yakınlarının evliliğe razı olmaları için damattan istedikleri para veya mal rüşvet olur. Rüşvet haramdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Rüşvet alan da, veren de Cehennemdedir.) [Taberanî]
Dinimizde başlık parası almak caiz değildir.
* * *
Sual: Şükür secdesi, abdestsiz yapılabilir mi?
CEVAP
Tilavet secdesi gibidir, abdestsiz yapılmaz.

Doğal âfet şehidi

Sual: Doğal âfet şehidi diye bir şey var mıdır?
CEVAP
Kim, nerede, nasıl ölürse ölsün, imanı yoksa şehit olmaz. İmanı varsa, yani itikadı düzgün bir Müslümansa, günahları çok olsa da, savaşta ölsün, anarşide ölsün, görevde ölsün, kanser gibi hastalıklardan ölsün, şehit olur. Tabiî âfetler sebebiyle, mesela depremde, yangında, sel felaketinde, çığ altında kalmakla, yıldırım düşmekle, tsunamide, denizde ölmüş olsa yine şehit olur. Bunlara doğal âfet şehidi denmez. Dense de mahzuru olmaz. Fakat içkiden çatlayıp ölene, meyhane şehidi veya komünizm uğruna savaşırken ölene, devrim şehidi demek yanlış olur.
Temelsizsiniz
Dinî altyapı yoksa, elbet temelsizsiniz,
İslam’ı öğrenince, artık temel sizsiniz

30 Aralık 2012 Pazar

namaz

[Sesi lüzûmundan fazla yükseltmek günâh oldugu gibi, ho-parlörden çıkan,

imâmın ve müezzinin sesi degildir. Bunların sesi elektrik ve miknâtis hâline dönüyor.

Bu elektrik ve miknâtisin hâsıl etdigi ses duyuluyor. Aynı nemâzı kılan kimsenin

sesine uymak sartdır. Aynı nemâzı kılmıyan baska bir kimseden ve bir âletden

çıkan sese uyanların nemâzları sahîh olmaz.

(Redd-ül-muhtâr) kitâbı, birinci

cild, besyüzonyedinci sahîfede (Hâfızın sesi, daglarda, çöllerde, ormanlarda ve

baska herhangi bir vâsıta ile etrâfa saçılırsa, bu ikinci sesler, Kur’ân-ı kerîm okumak

olmaz. Bunlardan isitilen secde âyeti için, secde etmek lâzım gelmez) buyuruyor.

Bunların insan okuması olmadıkları, insan okumasına benzedikleri

(Halebî-

yi kebîr)


de de yazılıdır. Din mütehassıslarının bu açık yazıları, radyo ile, ho-parlör

ile Kur’ân-ı kerîm ve ezân okumanın ve dinlemenin ve bunlarla nemâz kılmanın

yanlıs oldugunu göstermekdedir. Ho-parlör ve radyo ile ezân ve Kur’ân-ı kerîm

okumanın câiz olmadıgı, Elmalılı Muhammed Hamdi efendi tefsîrinin üçüncü

cild, [2361]. ci sahîfesinde uzun yazılıdır.

Allah'ı cisim sanmak

Sual: Reformist biri, (İmansızlar, Allah’ı ellerine geçirseler meydan dayağı atarlar) diyor. Allah'ı böyle cisim olarak göstermek küfür değil midir?
CEVAP
Her şeyin yaratanı, sahibi yüce Allah hakkında böyle çirkin ifade kullanmak elbette küfürdür.
Rahata kavuşmak
Fazilette hiç kimse, Eshaba ulaşamaz,
Zorluğa katlanmayan, rahata kavuşamaz.

Sevginin şartı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Bizim kim olduğumuz malum, ama asıl önemli olan bizim kimlerle beraber olduğumuzdur. Adamın biri, gül bahçesine gider. Her taraf gül, fakat yerde bazı otlar var, kimi dikenlidir. (Şu dikenler olmasa, gülistan ne kadar güzel) diye düşünürken, otun biri dile gelip, (Efendi, efendi! Bir kimsenin kim olduğuna değil, kiminle beraber olduğuna bakarlar. Evet dikenimiz var, ama biz güllerle beraberiz) der. O hâlde, günah dikenleri de olsa, güllerle yani salihlerle beraber olanın dikenleri fazla göze batmaz.
Allahü teâlânın dünyada bir kuluna en büyük nimeti, ona doğru imanı [Ehl-i sünnet itikadını] nasip etmesi ve bu yolun büyüklerini tanıtmasıdır. Tanımak; inanmak, sevmek ve itaat etmekle olur. (Seviyorum) demek kolay, ama acaba sözünün eri midir? Gerçek sevginin üç şartı vardır:
1- Sevdiğini sevenleri sever, sevmeyenleri sevmez: (Allah’ı çok seviyorum) diyen, Allah düşmanlarıyla dostluk kuramaz. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, (Kâfirleri dost edinmeyin!)buyuruyor. O hâlde, bu işin temel taşı hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Herkes, (Ben Rabbimi seviyorum) diyebilir, ama ispat gerekir. Kim Allahü teâlâyı seviyorsa, Onun sevdiklerini de sevmek zorundadır. Allahü teâlâ, Müslümanı ve bilhassa dinimize hizmet edeni çok sever. Eğer buna riayet edilmiyorsa sevgi lafta kalır.
2- Onun derdiyle dertlenir: Üzüntüsünü paylaşır, borcu varsa yardımcı olur, hastaysa tedavisine koşar. Seven sevgisini ispatlamalıdır. Din kardeşliği böyle olur. Eshab-ı kiramdan biri savaşta ölürken su ister. Getirilen suyu tam içecekken, yanındakinin (Su!) diye inlediğini duyunca, (Beni bırak, kardeşime ver!) der. Böyle birinci, ikinci, üçüncü kişi de suyu içmeyip birbirine ikram ederken vefat ederler. O bir bardak su hiçbirine nasip olmaz, çünkü hepsi, din kardeşlerini kendilerine tercih etmişlerdir.
3- Gıyabında, onun için dua eder: Hastaysa, sıkıntısı, borcu çoksa, (Ya Rabbî, ona şifa ver! Onu bu sıkıntıdan kurtar!) diye dua eder.
Bu üç şartı yerine getirebilen, gerçekten din kardeşini seviyordur. Bu şartlar yoksa, hele Allah korusun, daha arkasını dönmeden gıybete başlıyorsa, orada gerçek sevgiden söz edilemez. Merhum hocamız, (Müminler, birbirinin arkasından dua eder, münafıklar gıybet ederler) buyururdu.

29 Aralık 2012 Cumartesi

Ağzın içi

Sual: Ağzın içi vücudun içinden midir, yoksa dışından mıdır?
CEVAP
Ağzın içi, abdestin bozulmasında iç organ, orucun bozulmasında ve gusülde bedenin dışı sayılır. Birer örnekle açıklayalım:
1- Dişimiz kanasa, kanı yutsak, abdest bozulmuş olmaz.
2- Ağza su alınırsa, ağız oruçta dış organ olduğu için, oruç bozulmuş olmaz. Kan yutulursa, vücudun dışından içeri kan girdiği için oruç bozulmuş olur.
3- Gusülde de ağız vücudun dışı kabul edildiği için, iğne ucu kadar kuru yer kalsa gusül sahih olmaz. Diş arasında yemek artığı zamanla kuruyarak altına su geçirmezse gusül sahih olmaz. Diş dolgusu da böyle gusle manidir. Mâlikî mezhebi taklit edilirse, mesele kalmıyor.
Gönülsüz iş
Gönülsüzse bir kişi, işini başaramaz,
İmkân olsa da dağdan yolunu aşıramaz.

Küfre götüren günah

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Gıybet, küfre en yakın günahtan biridir. Kim dikkat edip bu günahtan sakınmazsa, artık tabiî bir hâl alır ve önem vermez olur. (Ben olanı söyledim, yalan söylemedim, bunun neresi günah?) diyerek günahı hafife alırsa kâfir olur. Zaten olanı söylemek gıybettir, olmayanı söylemekse iftira olur.
Gıybete veya başka günaha önem vermemek küfürdür. Küfür demek, sonsuz Cehennemde yanmak demektir. Küfre tevbe edince iman geri gelir, fakat önceki bütün ibadetleri ve sevabları yok olur. Bunun için küfre girmekten çok sakınmalı. Merhum hocamız, (Gıybet edilirse, hizmetlerimizin istikbali hakkında ye’se [ümitsizliğe] düşerim. Gıybet edeni susturan, yüz şehid sevabı kazanır. Susturamayan, orayı terk etmeli! Cambazı seyreden olmasa, o da cambazlık yapamaz. O ipten düşerse, onu seyredenler, onun katili olur. Adam öldürmüş gibi günaha girerler!) buyururdu.
Şeytan, insanın ağzına bir parmak bal sürüp, (Haydi, biraz daha yalan!) der. Ne korkunç şey! Onun için gıybetten çok korkmalı, çok sakınmalı. Gıybet kanser gibidir, girdiği yeri mahveder. Dikkat edilirse, birçok ailelerin, toplumların, milletlerin, hep bu yüzden bölünüp parçalandıkları görülür. Birbirlerinin aleyhlerinde konuşanların hepsi ölüp gitti. Ama bütün kazandıkları silindi. Hele hele imanını kurtaramadan öldüyse, Allah korusun ebedî cehennemlik olmuştur.
Hiçbir Müslümanın aleyhinde konuşmamalı, gıybet etmemeli. Kötü ve çok günahkâr bildiğimiz birini gıybet ederek, onun günahlarını almak akıl işi midir?
Gıybet eden ikaza rağmen susturulamazsa, orayı terk etmeli ve onunla alakayı kesmeli. Yalnız bırakmalı ki, duvarlara söylesin! Hiç değilse, biz kendimizi kurtarmış oluruz. Bir müddet sonra, belki o da vazgeçer, ona da iyilik etmiş, felaketten kurtarmış oluruz.
Ateş düştüğü yeri yakar. Parmağımızı kaynar suya koyamıyor, bir kibrit alevine tutamıyoruz. Onun için Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Rabbenâ âtinâ …) duasını çok okur ve tavsiye ederdi. Mânası, (Ey Rabbimiz! Bize dünyada da, âhirette de iyilik ver ve bizi ateşte yanmaktan koru!) demektir. Biz de, böyle dua edip ateşe götüren günahlardan uzak durmalıyız.

28 Aralık 2012 Cuma

Bir boşama için üç imza

Sual: Eşimle anlaşmalı olarak boşanmaya karar verdik. Üç nüsha boşanma metni hazırlayıp imzaladık. Böyle üç nüshaya üç imza atmakla bir talak mı oldu? Yemin etmek de böyle midir?
CEVAP
Boşanma anlaşmasına bin tane de imza atılsa, bir talak olur. Bir kimse, hanımına, (Seni boşadım) dese, sonra hanımının duymadığını sanarak tekrar, (Seni boşadım dedim, duymadın mı?) dese yine bir talak olur. Tekrar, (Anlamıyor musun, seni boşadım diyorum) diye, ilk söylediğini hatırlatmak için söyleyince bir talak olur. Boşadığını hatırlatmak maksadıyla bin kere söylese, ayrı bir boşama olmaz, eskisini açıklamak olur. Ne niyetle söylediğini ancak erkek bilebilir. Onun sözü geçerlidir. Yalan söylerse sorumlu kendisi olur. Hanımına günah olmaz. Hatırlatmak için değil de, üç kere boşamak için, (Seni boşadım, seni boşadım, seni boşadım) derse üç talak olur. Önceki söylediğini hatırlatmak maksadıyla defalarca söylese, bir talak olur. Hanımına bir kere, (Seni boşadım) dedikten sonra hanımı (Beni boşadın mı?) diye sorsa, o da (Evet, boşadım dedim ya) dese yine bir talak olur. Yani ilk söylediğini bildirmiş olur, ikinci bir talak olmaz. Başkaları, (Hanımını boşadın mı?) diye sorsa, o da önceki boşadığını bildirmek için, (Evet, boşadım) dese ikinci bir talak olmaz. Böyle kaç kişi sorarsa sorsun, bir talak olur.
Bu durum yeminde de aynıdır. Aynı şeyi kuvvetlendirmek amacıyla, peş peşe veya başka zamanlarda defalarca, (Vallahi şunu yapmayacağım) diye yemin etse, bu yeminini bozunca yine bir yemin kefareti gerekir, çünkü sonraki yeminler birinci yemini hatırlatmak, vurgulamak için söylenmiştir. Ayrı bir yemin değildir. Vurgulamak için değilse, hepsi ayrı yemin olur.
Şafak nedir?
Sual: S. Ebediyye’deki bir hadis-i şerifte, (Cebrail aleyhisselamla şafak kararınca yatsıyı kıldık) buyuruluyor. Yine S. Ebediyye’de (Akşam namazının vakti, güneş kaybolduktan sonra başlayıp, şafak kararıncaya kadar devam eder) deniyor. Şafak, sabah, tan vaktine denmiyor mu?
CEVAP
Güneş doğmaya yakın tan zamanına şafak dendiği gibi, Güneş’in batıp ortalık kararmaya başladığı zamana da şafak deniyor.

Çok şükür Elhamdülillah

Sual: (“Çok şükür Elhamdülillah” demek yanlıştır. Çünkü hamd etmekle şükretmek aynıdır) deniyor. Böyle söylemenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Hiç mahzuru olmaz, aksine iyi olur. Şükürle hamd arasında fark vardır:
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanıp söylemek demektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun olarak kullanmak demektir. Yani hamd dille, şükür bedenle yapılır. Bir örnek verelim:
Sağlıklı bir kimse, (Elhamdülillah sağlığım yerindedir) derse hamd etmiş olur. Sağlığını dinin emrine uymakta kullanırsa şükretmiş olur. Sağlığını günah işlemekte yıpratırsa, şükretmemiş, nankörlük etmiş olur.
Şükürle hamd etmenin farklı bir tarifi daha vardır. Bu konuda İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Çünkü şükretmekte nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler gibi güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükürse nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, ihsan bitince şükür de kalmaz. (2/33)
Demek ki, şükür sadece nimet verildiği zaman oluyor. Hamd ise, nimet de olsa, sıkıntı da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu memnuniyetle karşılamaktır.
Yine İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, (Allahümme mâ esbaha bi min nimetin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerike leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükür” duasını sabah okuyan, gündüzün, gece okuyan da, o gecenin şükrünü ifa etmiş olur) buyurulmuştur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)
Bu duada da, (Sana hamd ve şükrediyoruz) deniyor. Hamd ve şükür aynı mânada olsaydı beraber kullanılmazdı. İkisi yakın mânada bile olsa, (Çok şükür Elhamdülillah) demenin hiç mahzuru olmaz.
Güvensizsiniz
Hep yalan söyledikçe, elbet güvensizsiniz,
Doğru konuşursanız, artık güven sizsiniz.

27 Aralık 2012 Perşembe

Dindar sosyalist

Sual: (Ben dindar laik, dindar sosyalist, dindar demokrat ve dindar cumhuriyetçi biriyim) diyenler oluyor. Böyle bir şey mümkün mü?
CEVAP
Beşeri sistemlerin, ideolojilerin başına dindar kelimesini koymakla o sistemler dine uygun hâle gelmez. Dindar liberalist, dindar kapitalist, dindar sosyalist, dindar ateist, dindar komünist, dindar evrimci, dindar faşist, dindar diktacı demek çok yanlıştır. Bu, temiz necaset, temiz idrar, temiz kan, temiz alkol demeye benzer. Başına temiz kelimesi konmakla, pislik temiz olmaz.
Bir şeyin başka bir şeye benzer yönlerinin bulunması onun aynısı olması demek değildir. Rejimler, sistemler de birbirine benzer, ama birebir aynısı olmaz. Hattâ cumhuriyet rejimleri bile birbirinden farklıdır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, diğer cumhuriyetlerden farklıdır. Başına İslam konsa da, Pakistan İslam Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti aynı değildir. Hiçbiri hilafet rejimi değildir. İslam cumhuriyeti demekle, İslamiyet’e uygun hâle gelmez.
Cumhuriyet rejiminin bile farklı uygulamaları, farklı çeşitleri var. O hâlde, (Ben demokratım), (Ben cumhuriyetçiyim) diyenin, hangisinden olduğunu açıklaması gerekir. Sosyal demokrat mı, laik demokrat mı? Sosyalist cumhuriyet mi, laik cumhuriyet mi? Hangi cumhuriyet olursa olsun, adına İslam cumhuriyeti dense de, hilafetten farklı olur.
Bu hususta İskilipli Atıf Hoca diyor ki: İdareler dörttür: dikta, meşrutiyet, cumhuriyet ve hilafet. Hilafette, halkın oylarıyla [yahut Hazret-i Ebu Bekir’in yaptığı gibi tayinle veya Hazret-i Ömer'in yaptığı gibi şura ile] muayyen vasıfları bulunan kişi, devlet başkanı olarak seçilir. Hilafette, bi’atın olması yani oyla seçilmesi cumhuriyete benzer. Tayin ve azil yönünden meşrutiyete; yetki yönünden diktaya benzer. Kısacası İslâmiyet, her üç sistemden de farklıdır.
Atıf Hoca’nın dediği gibi hilafet, beşeri sistemlerin hepsinden farklıdır. Dindar laik ve dindar cumhuriyetçi olan bir kimse, hilafetçi olamaz. Hilafetçi olana da, dindar diktacı veya dindar cumhuriyetçi denemez. Dindar diktacı demekle dikta rejimi dine uygundur anlamı çıkmaz. Müslümanım demeyip dindar demokratım demek de, çeşitli yönlerden yanlıştır.

Puta tapsan da gel

Sual: Hazret-i Mevlana, ne kadar liberal ve hümanist bir zatmış ki, (Gel, gel, her kim olursan ol gel, müşrik veya Mecusi de olsan, puta tapsan da gel!) diyor. Niye diğer İslâm âlimleri bu kadar liberal ve hümanist değildir?
CEVAP
Bu sözün liberal veya hümanist olmakla ilgisi yok. Bir insan çok büyük günah işler, affolmaktan ümidini kesebilir. Bir dinsiz, (Cennet ve Cehennem varsa ben yandım) diyebilir. Bâtıl din sahibi, (Benim dinim bâtılsa, cehennemliğim) diye korkabilir. Hazret-i Mevlana bunlara, (Korkma, ne olursan ol gel!) diyor. Bu, (Gel de öyle kal!) demek değildir. (Müslüman değilsen Müslüman ol, günahkârsan tevbe et, önceki hâlinden dolayı ümitsiz olma! Allahü teâlâ tevbe edilip bir daha yapılmayan her günahı affeder) demektir. Her İslam âlimi böyle diyor. Bunun aksini söyleyen hiçbir âlim yoktur.
Çile sizsiniz
Rahatınız yerinde, gayet çilesizsiniz,
Bozulursanız eğer, artık çile sizsiniz.

26 Aralık 2012 Çarşamba

Gıybetle deşarj olmak

Sual: Deşarj olmak, rahatlamak gibi faydalı bir niyetle gıybet etmek caiz olur mu?
CEVAP
Deşarj olmak için gıybet etmek caiz olmaz. Zaten herkes deşarj olmak için gıybet eder. Bütün günahlar da buna benzer, deşarj olma isteğinden kaynaklanır. Nefsin gıdası günahlar olduğu için, günah işleyince nefsimiz rahatlar. Hâlbuki salihler günahtan rahatsız olurlar, çünkü günahlar, nefsin gıdası ve kalbin zehridir.
Gıybet edilen kimse, bu konuşmalardan hoşlanmazsa, duyunca üzülecekse gıybet olur. İhtiyaç halinde gıybet caiz olur. Birkaç örnek verelim:
1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikâyet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birine, kötülüğe mani olması için, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor) demek.
3- Bid'at sahibiyle gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir) demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O kumarbazdır) demek.
6- Gıybet edileni bir zarardan önlemek için, bunu önlemeye gücü yeten birine onun yanlış işlerini söylemek. Mesela, sigara veya bira içen çocuğun babasına gidip durumu bildirmek, babası da, onu önleyecek güçte ise, bu şikâyet çocuğun faydasına olacağı için caizdir.
7- Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazıyla bildirmek. [Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]
Yukarıdakilere benzer bir fayda olmadan, sırf deşarj olmak için gıybet caiz olmaz.
Sargıya mesh etmek
Sual: Mantar, sedef gibi bir cilt hastalığı olanlara doktor, (Su değdirilmemeli) diyor. Abdest ve gusülde ne yapmak gerekir?
CEVAP
Salih ve uzman doktorun (Islatılmaması lazımdır) dediği bir yer, yara gibi olur. Abdestte ve gusülde buralara mesh edilir. Mesh de zarar verirse, üstüne poşet gibi bir şey konup bunun üstü mesh edilir.
Kunut tekbiri vacib midir?
Sual: Kunut tekbiri getirmek vacib midir?
CEVAP
Kunut tekbiri İmam-ı a’zama göre vacib, İmameyn’e göre sünnettir. (Redd-ül-muhtar, Bahr-ür-râık, Nimet-i İslam)
Bu tekbir unutulursa secde-i sehv gerekmez. Kunut duaları unutulursa secde-i sehv gerekir.

Emîre itaat vacibdir

Sual: Emîr olan kişi, mubah bir şeyi yasaklar veya onun yapılmasını emrederse, mesela (Sigara, kahve içmeyin!) derse, bu emre itaat gerekir mi?
CEVAP
Berika’da, (Emîr [başkan], mubah olan bir şeyi emrederse, buna itaat şarttır, çünkü emîrin İslamiyet’e uygun emirlerine itaat vacibdir) buyuruluyor. Bir hadis-i şerifte de, (Günahı emretmedikçe, emîre itaat vacibdir) buyuruldu. (Beyhekî)
Buradaki vacib, farz demektir. Konuyla ilgili birkaç hadis-i şerif meali:
(Emîriniz beğenmediğiniz bir şey de yapsa, ona sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyet ölümüyle [imansız] ölmüş olur.) [Buharî]
(Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim emîre itaat eden, bana itaat etmiş, ona isyan eden de hakikatte bana isyan etmiş olur.) [Buharî]
(Habeşli köle de olsa, emîrinize itaat edin!) [Buharî]
(Elleri kesik, sakat bir köle de olsa, emîrinize itaat edin!) [Müslim]
Demek ki emîr, zenci, sakat ve köle de olsa, itaat gerekiyor, isyan yasaklanıyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’a, Peygambere ve sizden olan emîrlere itaat edin!) [Nisa 59]
Buradaki itaat, Müslüman emîrin, dine uygun emir ve yasaklarına uymaktır. (Hadika)
Habeşî [zenci] cariye olan Ümmi Eymen’in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşında iken, bir birliğe kumandan olmuştu, Babası Zeyd bin Harise de, köleydi. Hicretin 8. yılında, Şam civarında Mute denilen yerde Rum ordusuyla savaşırken İslam ordusunun komutanı olmuştu. Kur’an-ı kerimde ismi geçen tek sahabî budur.
Hazret-i Ebu Bekir halifeyken, (Resulullah, sizi Üsame’nin emrinde savaşa göndermişti. Yine aynı emîrle savaşa hazır olun!) dedi. O zaman Üsame 22 yaşındaydı. Bazıları, (Âsiler Medine’ye gelip halifeyi öldürebilirler. Üsame’yi değiştirseniz nasıl olur?) dediler. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah'ın beğendiği komutanı değiştiremem) dedi. Üsame at üzerinde, halife ve Eshab yürüyerek, Medine’den dışarı çıktılar. Halife, Eshaba veda ederken (Size birinci nasihatim, emîriniz Üsame’ye itaat etmenizdir) buyurdu. Hazret-i Üsame, Huzaa kabilesine gidip, mürtedleri öldürdü. Kırk gün sonra, zaferle Medine’ye döndü.
Demek ki, emîr genç ve köle de olsa ona itaat şarttır. Yoksa ona gösterilen itimatsızlık ve itaatsizlik, aslında onu vekil edene yapılmış olur.
Sultan IV. Murad han, tütün içmeyi yasak edince, İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, (Tütün içmek haramdır) demiştir. Yine o zaman yaşayan Şernblali hazretleri de, (Halife mubahları yasak edince haram olur) buyurmuştur.
Sultan, bir mubahı yasak edince, dinlemek vacib yani farz olur. (Berika s.103)
Şâfiî âlimlerinden Necmeddin-i Gazzî, (Sultan yasak edince, sigara içmek haram olur. Devam edilirse, büyük günah olur) buyuruyor. (Dürr-ül-muhtar c.5)
Demek ki, halife veya emîr mubahı yasak edince, o işi yapmak haram oluyor.
Sevmekten maksat
Onu sevmekten maksat, sıkıntıyı tatmaktır,
Gayrıdan gelen tadı, düşünmeden atmaktır.

25 Aralık 2012 Salı

Mehir nisabı

Sual: (Fakir kıza nisabın üstünde mehir istenince, o da kurban kesemeyeceği için günaha girer. Böylece kadına zulmedilmiş olur) deniyor. Fazla mehir istemekle kadına niye zulmediliyor ki?
CEVAP
Mehri çok istemekle kadına zulmün ne alakası vardır? Kadın, alacağı olan mehri nisaba katar, fakat parası yoksa, zekât da vermez, kurban da kesmez. Bundan dolayı ne günaha girer, ne de zulme uğrar. Kurban kesecek kadar parası varsa, kurban keser ve kurban sevabına kavuşur. Kadın sevaba kavuştuğu için ona zulmedilmiş olmaz. Aksine elinde nisab miktarı kadar parası veya altını olmadığı hâlde, mehir alacağını nisaba dâhil ettiği için zengin olduğundan kestiği kurbana vacib sevabı veriliyor. Bu ise büyük bir nimettir. Bu bakımdan çok mehir istemenin hiç mahzuru olmaz, aksine kadın için maddî ve manevî faydası vardır.
Çare sizsiniz
Hâlinizden bellidir, ne de çaresizsiniz,
Sebeplere yapışın, yine çare sizsiniz

Noel’i kutlamak haramdır

Sual: (Noel’i kutlamakta mahzur yoktur) deniyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Bu hususta din kitaplarında deniyor ki:
Mecusilerin bayramları olan Nevruz ve Mihrican günü şerefine bir şey vermek caiz değildir. Bu günlerin isimlerini söyleyerek veya niyet ederek bir şey hediye etmek haramdır. Eğer bu günlere kıymet vererek yaparsa kâfir olur, çünkü bu günlere müşrikler kıymet vermektedir. Ebül Hafs-ı Kebir diyor ki: Bir kimse Allahü teâlâya elli yıl ibadet etse, sonra bir müşrike, Nevruz günü şerefine yumurta hediye etse kâfir olur. Eğer bir Müslümana hediye eder ve bu güne değer vermezse, âdete uyarak verirse kâfir olmaz. Başka bir gün almadığı bir şeyi, o gün satın alırsa, o güne değer vermişse kâfir olur. Değer vermeyip, yalnız yiyip içmek için almışsa kâfir olmaz. (Dürr-ül-muhtar 5 /481)
Bezzaziyye’de, (Nevruz günü, Mecusilerin bayramıdır. O gün, Mecusilerin yanına gidip, onların yaptıklarını yapmak küfürdür) diyor. Noel’de ve kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapan da kâfir olur. (S. Ebediyye)
Papaz kuşağını bağlamak ve putlara, mesela haça tapınmak, boynuna asarak tazim etmek, tazimi gereken bir şeyi tahkir ve tahkiri gereken bir şeyi tazim etmek küfürdür. Bunları yapan kâfir olur. (Birgivi vasiyetnamesi şerhi s.115, 202)
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Hinduların bayram günlerine [ateşe tapınanların Nevruz günlerine ve Hristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına] hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak şirk olur. Küfre sebep olur. Kâfirlerin bayramlarında, Müslümanların cahilleri, kâfirlerin yaptıklarını yapıyorlar ve bu günleri, Müslüman bayramı zannediyorlar. Kâfirler gibi, birbirlerine hediye gönderiyorlar. Eşyalarını, sofralarını kâfirlerin yaptığı gibi süslüyorlar. O geceleri, başka gecelerden ayırt ediyorlar. Bunlar hep şirktir, kâfirliktir. (Mektubat 3/41, S. Ebediyye)
Kâfire hürmet etmek, saygıyla selam vermek, (üstadım) demek küfür olur. (Berika, İ. Ahlakı)

24 Aralık 2012 Pazartesi

Dinî emirlerle oynamak

Sual: Etkili ve yetkili bazı ilahiyatçılar, (Dinde kadınla erkek eşittir. Kadının şahitliği erkeğin şahitliğine denktir. Bu itibarla, erkek olmasa da, iki kadının şahitliği de geçerlidir. Mirasta da, bu eşitlik sağlanmalı) diyorlar. Komünistlerin, iyi ile kötüyü, çalışkanla tembeli, zenginle fakiri zoraki eşit yaptırmaya çalışmaları gibi, farklı yaratılışlara sahip olan kadınla erkeği zoraki eşit yapmayı istemek, dini değiştirmek değil midir?
CEVAP
Elbette bu, dinimize yapılmış çok tehlikeli bir saldırıdır. Allah'ın emrini beğenmeyip değiştirmek küfürdür. Çünkü Kur’an-ı kerimde Allahü teâlâ, (İki erkek şahit tutun, eğer iki erkek bulunmazsa, doğruluğuna güvendiğiniz bir erkekle iki kadın şahit olmalıdır. O iki kadından biri, unutursa, diğeri hatırlatsın) buyuruyor. (Bekara 282)
Bir kadın, (Ya Resulallah, din ve akıl bakımından kadınların noksan olmasının sebebi nedir?) diye sorunca Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:
(Bir erkeğin şahitliğine karşılık, iki kadının şahitliği, akıl noksanlığıdır. Hayzlıyken namaz kılmayıp oruç tutmaması da, din noksanlığıdır.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî]
Bir de fıkıh kitaplarındaki hükümlere bakalım:
Hanefî’de, nikâhta, âkıl ve baliğ Müslüman iki erkek veya bir erkekle iki kadın şahit şarttır. Şâfiî ve Hanbelî'de, şahitlerin erkek olması da şarttır. (Mizan-ül kübra, Menahic-ül-ibad, S. Ebediyye)
Hanefî’ye göre Müslümanların nikâhında iki Müslüman erkeğin veya bir erkekle iki kadının şahit olarak bulunmaları şarttır. (Redd-ül muhtar, İslam Ahlakı, Nimet-i islam)
Nikâh şahitliğinde nisab şarttır. Bedâi'de de böyledir. (Hindiyye) [Burada nisab, iki erkek veya bir erkekle iki kadın demektir.]
Emişme ve alacak malı ispatta beyyine şarttır. Beyyine, âdil iki erkek veya bir erkekle iki kadın şahittir. İki kadının veya bir erkekle bir kadının şahitliği, beyyine olmaz. (İslam Ahlakı)
Bebeğin canlı doğup doğmadığını ve bakireliği tesbit gibi hususlarda bir kadın şahit yeter. Çünkü Hadis-i şerifte, (Erkeklerin bakamadıkları şeyde kadınların şahitliği caizdir) buyuruldu. Ama nikâh, talâk, vekâlet, vasiyet ve miras gibi hususlarda iki erkek veya bir erkekle iki kadın şahit şarttır. (Dürer ve Gurer)
Mehr-i mislin tespitinde iki âdil erkeğin veya bir erkekle iki kadının şahitliği şarttır. (M. Zühdiyye)
Bir mülkü giderecek işte iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının şahitliği şarttır. (Dürr-ül muhtar)
Mehr-i mislin tespitinde, iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının şahitliği şarttır. (Münteka)
Emişmede iki erkek veya bir erkekle iki âdil kadın şahit şarttır. Muhıyt’te de böyledir. (Hindiyye)
Kadınların had ve kısaslarda, şâhitlikleri kabul olmaz, ama doğum, süt emzirme gibi şeylerde şâhitlikleri kabul edilir. (Mizan-ül kübra)
Zina için dört erkek şahit, kısas için ve diğer had cezaları için iki erkek şahit lazımdır. Had ve kısasta kadınların şahitliği kabul edilmez. Bakirelik, doğum ve kadın ayıpları için bir kadın, başka haklar için iki erkek veya bir erkekle iki kadın şahit lazımdır. (S. Ebediyye)
Miras hakkındaki âyet-i kerimenin meali de şöyledir:
(Allah, miras taksiminde, erkek evlada iki, kadına bir hisse vermenizi emreder.) [Nisa 11]
Şahitlikte olduğu gibi, mirasta da, Allahü teâlânın emrini değiştirmeye kalkmak, dini değiştirmek olur.
Sağlık için
Beden sağlığı için, az yiyip az içmeli,
Ruh sağlığı içinse, az günah işlemeli.

Savaşta yalan ve hile

Sual: Savaşta yalan caiz midir?
CEVAP
Yalan çok büyük günahtır. Bir hadis-i şerif meali:
(En büyük günah, Allaha şirk koşmak, ana babaya isyan ve yalandır.) [Müslim]
Yalan çok büyük günah olmasına rağmen savaşta caizdir. Bir hadis-i şerif meali:
(Üç yerde yalan günah olmaz: Savaşta, çünkü savaş hiledir. Karı kocanın ve iki Müslümanın arasını bulmak [ve aralarının açılmasını önlemek] için.) [İbni Sünnî]
Hile yapmak, başkasını aldatmak da haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hile yapan, aldatan Cehennemdedir.) [İ. Maverdî]
(Aldatan bizden değildir.) [Müslim]
(Mekr, huda ve hıyanet sahipleri ateştedir.) [Ebu Davud]
[Mekr: Hile yaparak aldatma. Huda: Hile, oyun, düzen, dalavere, desise. Hıyanet: Hainlik, vefasızlık, güveni kötüye kullanmak.]
Savaşta düşmanı yenmek için hile yapmak, oyuna getirmek, gâfil avlamak caizdir. Çünkü hadis-i şerifte, (El-harbü hud’atün) yani (Harb hiledir) buyuruldu. (Buharî)
Ölümden kurtulmak için de yalan ve hile caizdir, günah olmaz. Ölmemek için, ölmeyecek kadar leş yemeye benzer. Ölmemek için yalan da caizdir. (Hadika)
Mescid-i haram
Sual: Kâbe'ye, Mescid-i haram denilmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Mescid-i harama giren kimse, idama mahkûm biri olsa da, onu orada öldürmek haram olduğu için, böyle denmiştir.
Kur’an-ı kerim okurken
Sual: Başı ve kolları açık Kur’an-ı kerim okumak caiz midir?
CEVAP
Erkeğin başı ve kolları açık okuması tenzihen; kadınınki ise, tahrimen mekruhtur.
Selam vermek
Sual: Namazın sonunda unutup, sağa selam vermeden, sadece sola verilip namazdan çıkılsa namaz sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur, çünkü vacib olan selam verilmiş oluyor. Boynu sağa döndürmek sünnet veya müstehab olduğu için unutarak çevrilmeyince bir mahzuru olmaz.
Ücretsiz iş
Sual: Bir kimsenin, bir işi alabilmek için işverene bedava iş yapması caiz midir?
CEVAP
Kendi rızasıyla çalışırsa caizdir. İşveren zorla çalıştırırsa zulüm olur, caiz olmaz.

23 Aralık 2012 Pazar

Küfre düşmekten sakınmalı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Küçük günaha devam, büyük günah olur. Büyük günaha devam, küfre götürür. Bir günahı beğenmek veya hafife almak küfür olur. İnsan, küfre, şirke bulaşmadan günah denizinde boğulsa bile, çektiği dünya sıkıntıları, ölüm acısı, kabir ve mahşer sıkıntıları bunların hepsini temizler. Fakat biraz küfür bulaşıklığı varsa, mutlaka Cehenneme girip cezasını çeker, temizlendikten sonra Cennete girer. Onun için imanı gideren işlerden ve sözlerden çok sakınmalıyız. Herhangi bir günahı hafif görmek küfürdür. Haram işleyen değil, küfre giren affolmaz. Âhir zaman, yani bu devir, Müslümanlar için çok tehlikelidir. Zira haramla helâl ayrılamayacak kadar birbirine karışmış, üstelik insanın tabiî yaşayışı hâline gelmiştir. Günahı çekinmeden, sıkılmadan rahatça işliyor. İşte haramı meşru gören, (Bu normaldir, bu zamanda artık böyle olur) diyen, kâfir olur, sonsuz azapta kalır. Allahü teâlâ, (Kâfirleri ebediyen affetmeyeceğim) buyuruyor.
Küfre düşmekten, kâfir olmaktan çok korkmalı. Çünkü (İmansız ölmekten korkmayan imansız ölür) buyuruluyor. Her hâl ve hareketimizde, (Bu iş, bu söz bizi küfre götürür mü, götürmez mi?) diye çok düşünmeliyiz. İslamiyet’le alay eden bir karikatüre, bir resme, bir espriye isteyerek gülen kâfir olur. Onun için Peygamber efendimiz, (Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider) buyurmuştur. İman gidince nikâh da gider. O hâlde sabah akşam, küfre düşmekten korunmak, Allahü teâlâya sığınmak için (Allahümme innî ürîdü en üceddidel îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) duasını okumalı. İki şahit yanında okunursa, imanın yanında nikâh da tazelenmiş olur.
İslamiyet, öğrenmek, öğrendiklerini Allah için yapmak ve Allah için başkalarına anlatmak dinidir. Anlatılmazsa vebali büyüktür. Çünkü önce dinimizi öğrenip amel edeceğiz, sonra başkalarına öğreteceğiz. Eğer öğrendiklerimizi kendimiz yapmadan, başkalarına (Siz yapın!) dersek, yanlış olur. Kur’an-ı kerimde, (Yapmadıklarınızı niçin söylersiniz?) buyuruluyor. Onun için ilmiyle âmil olmayanların nasihatleri, bir kulaktan girip ötekinden çıkar. İhlaslı olmadığı, kalbden çıkmadığı için kalblere tesir etmez.

Kullanma kılavuzu

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kendi kurallarımızı kendimiz koymaya kalkışırsak, huzur ve rahat bulamayız. Nasıl bir firma, bir makineyi ne şekilde kullanılması gerektiğini gösteren bir (Kullanma kılavuzu) veriyorsa, insanı yaratan ve onu en iyi bilen Allahü teâlâ da, onun dünyada ve âhirette mesut olması için ne yapması gerektiğine dair kurallar bildiriyor. Bu kurallara İslamiyet denir. Peygamber efendimiz bu kuralları bize öğretti. Bina nasıl yapılır, tarla nasıl sürülür, para nasıl kazanılır gibi dünya işlerini öğretmedi. (Hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyaya çalışın!) buyurmuşsa da, bunları yaparken, Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun olup olmadığını gözetmemizi istedi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yani dinimizi öğrenip buna uygun yaşamamızı bildirdi. Sonsuz olan âhirette başımıza gelecekleri haber verip, yarın ölecekmiş gibi âhirete hazırlanmamızı emretti.
Onun için İslamiyet, her iki cihanda da rahat etme dinidir. Kullarını yoktan var edip her an varlıkta durduran Cenap-ı Hak, bunları hâşâ yakmak için yaratmadı. Ana babanın bile, (Çocuğumuz büyüyünce, onu ateşte yakacağız) diye düşünmeleri olacak şey mi?
Büyük zatlardan biri, Allahü teâlânın sonsuz merhametini düşünerek der ki:
(Ya Rabbî, Kur'an-ı kerimde, (Acımam, merhametim sonsuzdur) buyuruyorsun. Kendimin ve annemin merhametine bakınca görüyorum ki, biz en süflî, en âdi kulların olarak, anlatılması zor bir acıma ve merhamet hissiyle yaşıyoruz. Sen yüz rahmetten birini dünyaya indirdin, 99’unu âhirette kullarını affetmek için sakladın. Dünyada bütün mahlûkata taksim ettiğin o merhametinin bir zerresi bu kulunda var, o da bu zerre merhametle şimdi ağlıyor. Ya Rabbî, sen affedicisin. Bu günahkâr kulun, nasıl yanacak diye senin kulların için ağlarsa, sen de o günahkâr Müslümanları affedersin.)
Allahü teâlâ, tevbe etmeden küfür, şirk üzere âhirete geleni affetmeyip yakacağını bildiriyor, ama (Günahkârları yakacağım) demiyor. Hattâ günahları bildirdikten sonra, arkasından af ve mağfiret âyetleri geliyor. (Af ve mağfiretim çoktur, küfre giren hariç, sizi affedeceğim) diyor. Bu yüzden, küfürden, şirkten çok sakınmalıdır.

Kıyametin kopması

Sual: Maya Takvimi’ne göre Kıyamet kopacak dendi. Paniğe kapılanlar oldu. Acaba Kıyametin kopmasını deprem gibi bir şey mi sanıyorlar da bazı yerlere gidenler oldu? 120 yıl sonra kopacak diyenler de var. Kıyamet kopmasının alametleri yok mu?
CEVAP
Kıyametin kopmasına daha çok vardır. Kıyamet alametleri çıkmadan Kıyamet kopmaz. Din kitaplarında şöyle bildiriliyor:
Kıyametin ne zaman kopacağı açıkça bildirilmedi, kimse de anlayamaz. Fakat Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, birçok alametlerini ve başlangıçlarını haber verdi: Hazret-i Mehdi gelecek, İsa aleyhisselam gökten Şam’a inecek, Deccal çıkacak. Yecüc ve Mecüc her yeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük zelzeleler olacak. Din bilgileri unutulacak. Fısk, kötülük çoğalacak. Haramlar her yerde işlenecek, Yemen’den bir ateş çıkacak. Gökler ve dağlar parçalanacak. Güneş ve Ay kararacak. Denizler birbirine karışacak ve kaynayıp kuruyacaktır. (H.L.O. İman)
Allahü teâlâ, Sur üfürüldükten sonra, Kıyametin kopmasını murat buyurduğu zaman, dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizler birbirinin üzerine taşar. Güneşin nuru gider, kararır. Dağlar toz hâline gelir. Âlemler [ve gezegenler] birbirine girer. Yıldızlar, dizili incinin kopup dağıldığı gibi dağılır. Gökler gül yağı gibi erir ve değirmen döner gibi deveran eder ki, şiddetli bir şekilde hareket eder. Allahü teâlâ, göklerin parça parça olmasını emreder. Yerde ve gökte diri olarak kimse kalmaz, her canlı ölmüş olur. (Kıyamet ve Âhiret)
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Kıyamet kopacağı zaman, yıldızların yerlerinden ayrılıp dağılacağı, göklerin parçalanacağı, yeryüzünün ve dağların param parça olacakları Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sura bir kere üfürülünce, yeryüzü ve dağlar, yerlerinden kaldırılıp silkilecektir. O gün Kıyamet kopacak, gök yarılacak ve dağılacaktır.) [Hakka 13-16]
(Güneşin karardığı, yıldızların yerlerinden ayrılıp döküldükleri, dağların dağılıp saçıldıkları, denizlerin kaynadığı zamana...) [Tekvir ilk âyetler]
(Göğün yarıldığı ve yıldızların dağılıp yok oldukları zaman...) [İnfitar 1-2]
(Her şey yok olacak, yalnız O kalacaktır!) [Kasas 88]
Kur’an-ı kerimde, bunlar gibi, daha nice âyetler vardır. Bunların yok olacaklarına inanmamak felsefecilerin yaldızlı yalanlarına aldanmak olur. Mahlûkların yok olacaklarına inanmak, yoktan var edildiklerine inanmak gibi, imanın şartıdır. İnanmak elbet lazımdır. (3/57)
Sırça köşk
Ne hatasız kul olur, ne de dikensiz gül,
Kırılsa tamir olmaz, sırça köşktür gönül.

21 Aralık 2012 Cuma

İhtiyarlık nimeti

Sual: Müslüman olarak ihtiyarlamanın dindeki fazileti nedir?
CEVAP
Müslüman, nimetlere konmuş kimse demektir. Müslüman olarak ihtiyarlamaksa, daha büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “İhtiyarlık, nurumdur. Nuruma, nârımla [Cehennem ateşiyle] azap etmekten hayâ ederim. O hâlde siz de benden hayâ edin!”) [Ebu-ş-şeyh]
(Hak teâlâ, Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ eder.) [Hatib]
(Müslüman olarak ihtiyarlayana ikram eden, Nuh aleyhisselama ikram etmiş gibi sevab alır. Nuh aleyhisselama ikram eden de, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [Hatib]
1- Kırk yaşına giren Müslüman, cinnet, cüzzam ve baras hastalıklarından emin olur.
2- Elli yaşına girenin, hesabı hafifler.
3- Altmışına giren salih Müslüman, şehit olarak ölür.
4- Yetmişine gireni, Allahü teâlâ ve melekleri sever.
5- Seksenine girenin günahları yazılmaz, sevabları yazılır.
6- Doksanına girenden hesap sorulmaz. Aile halkına şefaatçi olur. (Deylemî, Ebu Ya’la)
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın yemin ederek, (Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim) buyurduğunu bildirdikten sonra ağladı. Sebebi sorulunca, (Allahü teâlâ, kendisinden hayâ ettiği hâlde, Ondan hayâ etmeyene ağlıyorum) buyurdu. (Beyhekî)
Sütkardeşliğinde yaş
Sual: Bir erkek, hanımının sütünü içse, nikâhına zararı olur mu?
CEVAP
Nikâhına zararı olmaz, ancak, kadın sütünü zaruretsiz içmek caiz değildir. Bilerek içmek günah olursa da, büyük kimse, süt emmekle süt çocuğu veya sütkardeşi olmaz. Hanbelî’de, bir kavilde, her yaşta süt emen, sütkardeşi olur. Şafiî’de, iki yaşından büyükken emen, sütkardeşi olmaz. İmam-ı a’zama göre, 30 aydan, Malikî mezhebindeyse, 26 aydan sonra emen, sütkardeşi olmaz. Hanefî ve Malikî’de bir defa, bir yudum emmekle, sütkardeşi olur. Şafi’î ve Hanbelî’deyse, ayrı ayrı 5 kere, doya doya emmesi gerekir.
Bir senelik kira bedeli
Sual: Ev sahibiyle bir yıllık kira kontratı imzalayınca, bir yıllık kira bedelinin hepsi, zekât hesaplanırken borç olarak düşülür mü?
CEVAP
Hayır, borç tahakkuk etmedikçe nisaptan düşülmez. Tahakkuk edip de verilmemiş ev kiraları, borç olarak düşülür.