30 Kasım 2012 Cuma

Gündüz uyumak

Sual: Gece ibadeti yapmayanın gündüz uyuması uygun mudur?
CEVAP
Bir hastalığı yoksa, gece de yeterli uyumuşsa, gündüz uyumak uygun değildir. Gece ibadet edilse de, gündüz iki defa uyumak mekruhtur. Kaylule yapmak yeterlidir.
Yersiz gülene, acıkmadan yemek yiyene, gece ibadeti yapmadan uyuyana Allahü teâlâ buğzeder. (İhya)
Önce kendini kurtar
Can kurtarma devridir, önce can, sonra canan,
Demişler kaptan olur, gemisini kurtaran.

Eshab-ı kirama uymak

Sual: Tirmizî’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Eshabıma ve onlara tâbi olanlara [tabîine] uyun!) buyuruluyor. Resulullah, niye (Kur'ana ve bana tâbi olun!) demiyor da, (Eshabıma, hattâ Eshabıma uyanlara da tâbi olun!) buyuruyor?
CEVAP
Eshab-ı kirama tâbi olanlara Tabiîn denildi. Bir âyeti kerime meali:
([Eshabdan] Muhacir ve Ensar’la iyilikte onların izinden gidenlerden, [onlara uyanlardan] Allah razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdır. Allah onlara Cenneti hazırladı.) [Tevbe 100]
Bu âyet-i kerimede, Eshab-ı kirama ve onların izinden giden Tâbiîn denilen zatlara uymak gerektiği bildiriliyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olursanız hidayete erersiniz.) [Taberani, Beyhekî, İ. Asakir, Hatîb, Deylemî, Darimî, İ. Münavî, İ. Adiy]
Yukarıdaki âyet-i kerime ve hadis-i şerif gösteriyor ki, Tâbiîn denilen zatlara uyan, Eshab-ı kirama uymuş olur. Eshab-ı kiram da Resulullah'a, Resulullah da, Allahü teâlâya uyduğu için böyle buyuruluyor. Bunun gibi Buhari’deki bir hadis-i şerifte de, (Benden sonra sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetine uyun!) buyuruluyor. Burada da, Hulefa-i raşidinin, Resulullah'ın yolunda olduğunu bildiriyor. Allahü teâlâ da, (Yalnız bana uyun, yalnız bana itaat edin) demiyor, (Allah’a ve Resulüne itaat edin!) buyuruyor. (Âl-i İmran 32)
Resul'e uyan da, Allahü teâlâya uymuş oluyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Resul’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
Demek ki, Resulullah'ın yolu, Allah'ın bildirdiği yoldan farklı değildir. Eshab-ı kirama uyan Resulullah'a uymuş olur. Çünkü Eshab-ı kiramın yolu, Resulullah'ın yolundan farklı değildir. Tâbiîn’e uyan da, Eshab-ı kirama uymuş olur. İmam-ı a'zam hazretleri, Tâbiîn’den idi. Demek ki İmam-ı a'zamın mezhebinden olan, silsile yoluyla Eshab-ı kirama, Resulullah'a ve Allahü teâlâya uymuş olur. Ama Kur'andan anladığına uyan, Allah'a uymuş olmaz, kendi anladığına uymuş olur. Kur'an-ı kerimi Resulullah efendimiz açıklamıştır. Onun sözlerini Eshab-ı kiram açıklamıştır. Eshab-ı kiramın sözlerini de âlimler, mezhep imamları açıklamıştır. Bu incelikleri anlayıp herkes haddini bilmeli, âyetten ve hadisten hüküm çıkarmaya kalkmamalıdır.

29 Kasım 2012 Perşembe

Damağa protez yapıştırmak

Sual: Toz, krem, jel gibi yapıştırıcı olarak kullanılan maddeler, tükürük kıvamını koyulaştırıp, yapışkan hale getirerek protezin damaktan çabuk düşmemesini, biraz daha uzun dayanmasını sağlıyor. Abdestte ve gusülde bu protezi çıkarmak gerekiyor mu?
CEVAP
Protezi her abdestte çıkarıp, sonra jel gibi bir şeyle yapıştırmaya kalkmak bir meşakkat sayılır. Bu bakımdan abdestte, protezi çıkarmak gerekmez. Abdestte ağzı yıkamak sünnet, gusülde ise farzdır. Ayrıca gusül, abdest gibi sık sık tekerrür etmez. Etse bile, gusülde, çıkarıp altını yıkamak gerekir.
Tesbihleri tek söylemek
Sual: İmam-ı Rabbani hazretleri, (Rükû ve secdelerde tesbih en az üç kere söylenir. Çoğu yedi veya on birdir) buyuruyor. Buradan beş ve dokuz kere söylemenin caiz olmadığı mı anlaşılıyor?
CEVAP
Hayır. Bu ifadenin hemen altında, (Kuvvetli bir insanın, sıkıntısı olmadığı zamanlarda, yalnız kılarken, tesbihleri, en az miktarda söylemesi, ne kadar utanacak bir hâldir. Hiç olmazsa, beş kere söylemelidir) buyuruyor. Tesbihi beş, yedi, dokuz veya on bir kere de söylemek caizdir, müstehabdır, iyidir. Teke riayet ederek söylemelidir.
İmam-ı Rabbani hazretleri, Mevlana Salih’e bahçeden birkaç karanfil getirmesini emretti. Altı tane karanfil getirdiğini görünce buyurdu ki: (Bizim en aşağı talebemiz, en azından “Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever” hadis-i şerifini bilir. Teke riayet müstehabdır. Müstehab ne zannediliyor? Müstehab, Allahü teâlânın sevdiği şeydir. Eğer dünya ve âhireti Allahü teâlânın sevdiği bir şey için verseler, hiçbir şey vermemiş olurlar.)
Bilmeden mahremsiz gidilirse
Sual: (Çok ihtiyar kadın mahremsiz sefere gidebilir) hükmünü yanlış anlayıp salih kimselerle hacca gittim. Hâlbuki Hanefî’ye göre, mahremsiz gitmek caiz değilmiş. Mahremsiz hacca gitme günahından kurtulmak için, (Şâfiî mezhebine göre gittim) diye niyet etsem günahtan kurtulur muyum?
CEVAP
Hanefî kimse, Şâfiî mezhebini taklit ederek, farz olan hacca da gidemez. Ancak, bilmeden gidilmişse, (Şâfiî mezhebine göre gittim) diye niyet edilince, mahremsiz gitme günahından kurtulmuş olunur.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Hamamdan çıkarken

Sual: (Hamamdan çıkarken, soğuk suyla duş almak iyidir) diyorlar. Uygun olur mu?
CEVAP
Bu tıbbî bir sualdir. Biz bilemeyiz. Zararı veya faydası olabilir.
Bildiğimiz şudur: İmam-ı Gazalî hazretleri, (Hamamdan çıkarken başına soğuk su dökmek veya soğuk su içmek mekruhtur) buyuruyor. (İhya)
Vücuda bir zararı var ki mekruh denmiştir. Bunun gibi, 36 dereceden daha sıcak olan mideye, sıfır derece soğukluktaki bir şeyi içmek veya dondurma yemek sağlık açısından zararlıdır. Sağlık açısından zararlı olan bir şey, dinen de uygun olmaz.
Yine İmam-ı Gazalî hazretleri, hamamdan çıkarken ayakları soğuk suyla yıkamanın bazı hastalıklara iyi geldiğini bildirmektedir.
Danışmak
Evdeki hesap, çarşıya uymaz,
Danışan insan, pişmanlık duymaz.

Dinimize uymak için

Sual: Dinimize severek uymak için ne lazımdır?
CEVAP
İslamiyet’e severek uymak için ilmin yanında, bir de ihlâs lazımdır. İhlâs, işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmak, başka hiçbir menfaat düşünmemektir. Kalbde ihlâs hâsıl olması, kalbin zikretmesiyle, yani Allah ismini çok söylemesiyle olur.
Dünya düşüncesi hiç kalmazsa, kalb kendiliğinden zikretmeye başlar. Şişedeki su boşalınca, havanın şişeye kendiliğinden, hemen girmesi gibidir. İslamiyet’e uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefs, kalbin İslamiyet’e uymasını, mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmayı, kitaplarını okumayı istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister. Akıllarına uymayıp, nefslerine uyan kimseler bunun için dinsiz olmaktadır. Nefs ölmez, fakat gücü kuvveti kalmayınca kalbi aldatamaz.
Nefs, bedene tatlı gelen şeylere düşkündür. Bunların iyi kötü, faydalı zararlı olduklarını düşünmez. İstekleri, İslamiyet’in emirlerine uygun olmaz. İslamiyet’in yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha kötüsünü yaptırmak ister. Kötü, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak, kötü huylu olmaması için, dinimizin emir ve yasaklarına uyarak kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lazımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, dinimizin emir ve yasaklarına uymakla olur. (İslam Ahlakı)
Bir namaz için iki niyet
Sual: Sünnetleri kılarken, mesela öğlenin sünnetini kılarken ilk kazaya kalan öğle namazının farzına, vaktin sünnetine, yeni abdest almışsam sübha namazına, camide kılıyorsam tehıyyet-ül mescide, sefere çıkıyorsam tehıyyet-ül-menzil namazına da niyet ediyorum. Peki, ikindinin veya yatsının sünnetini kılmadan farzına başlasak, yine aynı şekilde niyet edebilir miyiz?
CEVAP
Vaktin farzını kılarken, vaktin sünnetine niyet edilmez, kazaya da niyet edilmez. Diğerlerine yani sübha namazına, tehıyyet-ül-mescide ve tehıyyet-ül-menzile de niyet edilebilir.

27 Kasım 2012 Salı

Müzik ve Hitler’in hayalleri

Aşağıdaki yazı Meşhur Kazak yazarı Muhtar Şahanov’un, Medeniyetin Yanılgısı adlı eserinden alınmıştır:

Günümüzde artık utanç duygusu azaldı. Kalemde mürekkep olduğu gibi, insanda da, ruh zenginliği, hayâ ve namus bulunması lazım. Haya veya namusa önem vermeyen bu kadarcıkla bir şey olmaz diyen, kendisini helak edecek bombanın fitilini ateşlemiş demektir. Örnek olarak bir hikaye anlatayım:

Bir köyde uzun etek giyen güzel bir hanıma, birçok erkek evlenme teklif eder ama, bayan fakir olmasına rağmen, her nedense teklifleri geri çevirir. İki genç iddiaya girer. Yakışıklı olanı, "Ben bu bayana kendimi kabul ettiririm" der. Bayana giderek, “Annem sizin namuslu bir kadın olduğunuzu söyledi. Şu basit tokayı da hediye olarak gönderdi” der. Bayan sevinerek alır ve annesine selam gönderir. Genç, başka bir zaman, elmas taşlı altın bir yüzükle gelir, bunu da ben size hediye etmek istiyorum der. Bayan olmaz kabul edemem, karşılık olarak bir şey vermem gerekir ama bir şeyim de yok der. Genç de, illa bir şey vermeniz gerekirse, eteğinizi hafifçe çekip dizden aşağısına bir kerecik bakmam yeter der. Bayan da, bu kadar şeyden bir şey olmaz diyerek eteğini azıcık sıyırır. Genç, başka bir zaman, altın bir küpe ile gelir. Kız küpeyi görünce sevinir. Uzatılan küpeyi alır. Karşılık olarak benden ne istiyorsunuz der. O da, çok şey gerekmez, eteğinizi biraz daha sıyırıp dizden üstüne baksam yeter der. Bu sefer kız fazla tereddüt etmeden dizden üst kısmını gösterir. Genç bu sefer de güzel bir kolye ile gelir. Bayan uzatılan hediyeyi hemen alır. Genç, ücreti sadece bir öpücük der. Öpüştükten sonra artık işi iyice ilerletirler. Yakışıklı genç iddiayı kazanır. [Batının kilise müziğiyle başlayıp, istisnasız her müziğe devam etmesi bu olaya benziyor.]

Batı kültürünü gözü kapalı kabul ettik. Sevgiyi sekse, dostluğu da ticarete dönüştürdük. Batıda insani değerleri, ruhi vasıfları tahrip eden güçler vardır. Biz bunu çağdaş uygarlığın gereği olarak kabul ettik. Böylece asli değerleri kaybettik. Hitler'e, "Doğuda fethettiğimiz topraklara nasıl bir eğitim tarzı uygulayalım?" diye sorarlar. "Onlara sabahtan akşama kadar hafif müzik dinletin. Onlara düşünme, okuma fırsatını vermeyin. Çünkü manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler" diye cevap verir. Bugün Hitler'in hayalleri gerçekleşmiştir. Günümüzde müzik kültürü bizi istila etmiş durumdadır. İnsanı insan yapan değerler gerilemiş, insanın hissiyatına hitap eden ve taklide sürükleyen araçlar çıkmıştır.

Bilim adamları ispatlamıştır ki, insanlara, devamlı olarak tahrik edici müzik dinletildiği zaman beyinleri çalışamaz duruma geliyor. Yunus balıklarına tahrik edici müzik dinlettiler ve yüzlerce Yunusun kendilerini karaya attığını gördüler. Tibet'te rahipler sesle her türlü camı kırabiliyorlar. Müziğe alıştırılan ineklerin sütlerinin hepsini sağma imkanı oluyor. Müziğe bağımlılık kazanılıyor.

Kazakistan'da 1986'da Aralık olayları oldu. Gençler ayaklanmıştı. Bu olay hakkında yazı yazmak yasaklandı. Bütün zorluklara rağmen bu meseleyi kamuoyuna taşıyan ilk ben oldum. Hatta Gorbaçov ile bir tartışma çıktı. "Eğer bu olay hakkında yazmaya devam edersen sana başka bir uslüp ile cevap veririz" diye tehdit etti. Saharov ve Yeltsin ise beni desteklemişlerdi.

Jiltoksan
olaylarını araştıran komitenin başkanı idim. Yanıma bir kız gelip başından geçen olayları anlattı. Ölen gençleri de tanıyormuş. Bizi de sürekli takip edip dinliyorlarmış. Odadan çıktığımız zaman kızı yakalamışlar. KGB'de özel bir müzik odası varmış. Son sistem teknolojiyle donatılmış. Kızı müzik odasına sokmuşlar ve tavandan, tabandan, duvardan, hatta oturduğu masadan çeşitli müzikler dinletmişler. Birkaç saat bu odada tuttuktan sonra kızı akşam serbest bırakıyorlar. Başka günler yine çağırıp aynı odaya sokuyorlar. Ve iki üç uygulamadan sonra otobüs durağına bırakıyorlar. Fakat kız biliyor ki evi yakında fakat adresi bir türlü hatırlayamıyor. Geri dönerek KGB'nin kapısını çalıyor ve "Hafızama ne yaptınız?" diye bağırmaya başlıyor. "Bana adresimi söyleyin" diye yalvarıyor. Aynı şekilde müzik vasıtasıyla insanların beyinlerini tahrip ettiler. Bu dünya çapında yaşanıyor. Fakat insanlar bunu tam olarak kavrayabilmiş değil. Bu taklitçilik kültürü bizi de götürüyor. Hafızayı Cezalandırıcı Kozmo-Formül adlı eserimde insanı tahrip eden unsurları bu bakışla değerlendirmeye çalıştım. (Medeniyetin Yanılgısı, M.Şahanov)

Kabirde uyumak

Sual: Bazı yatırların yanlarında epey boşluk oluyor. Ziyaretçilerden, orada uyuyanlar görülüyor. Kabir yanında uyumak caiz midir?
CEVAP
Kitaplarda, (Kabir üstünde uyumak mekruhtur) deniyor. (Mülteka, Dürer)
Hanefîlere göre, mezar üstünde uyumak tenzihen mekruhtur. (El Fıkh-ü alel Mezahib-i Erbaa)
Kabir yanında uyumaya da mekruh diyenler olduğu için, kabirde uyumamalıdır.
İş işten geçince
İhtiyacın var iken, dostlar hemen yok olur,
Araban devrilince, yol gösteren çok olur.

Sapıkları tanımanın yolu (2)

14- Bugün için, dört hak mezhepten birinde olmamak. (Bütün mezhepleri tahkik ederim, doğru olanı alırım) veya (Mezhebe girmeyi caiz görürüm) demek, yani mezhepsizliği de caiz görmek. Dört hak mezhep tabirini kullanmamak.
15- (Resulullah’tan sonra, nebi gelmez, ama resul gelir) demek,
16- Öldürülenin, intihar edenin eceliyle öldüğünü inkâr etmek,
17- (Peygamberin üstünlüğü, çalışmakla elde edilmiştir) demek,
18- Deccal’in, Dabbet-ül-arz’ın, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine ve diğer Kıyamet alametlerinden birine bile inanmamak,
19- (Âhirette de Allahü teâlâ görülmez) demek,
20- (Kâfirler Cehennemde sonsuz kalmaz, Cehennem ebedi değildir) demek,
21- (Günahkâr müminler Cehenneme girmez, Cehenneme giren hiç çıkmaz) demek,
22- Mest üzerine meshi caiz görmemek,
23- Sultana [devlete] isyanı caiz görmek,
24- (Yahudiler de, Hıristiyanlar da Cennete girecek) demek,
25- (La ilahe illallah diyen Cennete girer, Muhammedün Resulullah) demeye gerek yok demek,
26- (Deccal bir akımdır, İsa ve Mehdi de manevi şahıs yani ruh olarak gelecekler) demek,
27- (Hazret-i İsa gelince hakiki Hıristiyanlığı yayacak) demek,
28- Hazret-i Mehdi’nin vasıfları uymadığı hâlde, birilerine Mehdi demek,
29- İbni Teymiyye’yi, mason Abduh’u, diğer mezhepsizleri ve bid'at ehlini savunmak,
30- Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip onların hürmetine dua etmeyi caiz görmemek,
31- (Vehhabi olsun, Mutezile olsun, yani bid’at ehli de olsa, herkesi severim) demek,
32- (Ruh ölür, ruhlar ve ölüler işitmez) demek,
33- Naylon çoraba meshi caiz görmek,
34- İslam halifelerini, Osmanlı sultanlarını kötülemek,
35- (Ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmak gerekir) demek,
36- (Kaza namazı kılmak gerekmez) demek,
37- İhtiyaç veya zaruret halinde dört hak mezhepten birini taklit etmeyi kabul etmemek veya her mezhepten kolay gelen hükümle amel etmek,
38- İslâm âlimlerini kötülemek maksadıyla, kitaplarında uydurma hadis olduğunu söylemek,
39- Organ nakline haram demek.
(Yukarıdaki bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mekt. Rabbani, S. Ebediyye, F. Fevaid’den alınmıştır.)

26 Kasım 2012 Pazartesi

Sapıkları tanımanın yolu

Sual: Peşinden gidilen şu yazarın ne gibi yanlış yönleri vardır?
CEVAP
Sapıklıkları normal görülüyor ki, peşinden gidenler oluyor, fakat o görüşlerin bâtıl olduğunu bilmiyorlar. Onun için, (Bu adamın şu görüşleri yanlıştır) demek yerine, ona Ehl-i sünneti anlatan kitaplar vermeli. Kitapları okuyup doğruyu öğrenirse, o kişilerin yanlışlarını kolayca görür. Önce ona, dini doğru olarak öğretmek gerekir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamasıyla anlaşılır, çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her görüş, yanlıştır. Her sapık, kendi görüşünün Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uyduğunu ve sapıklığının doğru olduğunu sanır. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen, (Kur'an-ı kerimdeki misaller, çoğunu küfre sürüklediği gibi, çoğunu da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. (Bekara 26) [1/ 286]
Ehl-i sünnet itikadı ve diğer doğru bilgiler bilinirse, bunun zıddını savunanların yanlış yolda olduğu anlaşılır. Piyasadaki sapıkların Ehl-i sünnete aykırı görüşlerinden bazıları şunlardır:
1- Amentü’deki altı esastan birini inkâr etmek, mesela (Hayır Allah’tan, şer şeytandandır) demek veya kaderi inkâr etmek,
2- (Amel, imandan cüzdür demek) [mesela namaz kılmayana kâfir demek],
3- (İman artıp eksilir) demek [Parlaklığı, kuvveti artıp eksilir demeli.],
4- Kur’an-ı kerime mahlûk demek,
5- (Allah Arş’ta) demek. İstiva kelimesine yanlış mana verip (Allah Arş’a oturdu) demek,
6- Kabir sualine, kabir azabına, şefaate, Sırat’a, hesaba veya Mizan’a inanmamak,
7- (Allah gaybı, enbiya veya evliyasına bildirmez) demek,
8- Evliyanın kerametini inkâr etmek,
9- Eshab-ı kiramın hepsi cennetlik iken, herhangi birini kötülemek,
10- İki kayınpederi [Hazret-i Ebu Bekir’le hazret-i Ömer’i] diğer sahabeden üstün bilmemek. İki damadı [Hazret-i Osman’la hazret-i Ali’yi] sevmemek,
11- Mirac’ın, ruh ve bedenle birlikte olduğunu inkâr etmek,
12- Peygamberlerin günah işlediğini söylemek,
13- Dindeki dört delili kabul etmeyip, (Yalnız Kur’an, yalnız Kitap ve Sünnet) demek. (Devamı var)

Gece ibadeti

Sual: Gece ibadeti sadece namaz kılmak mıdır?
CEVAP
Hayır, her çeşit ibadet gece ibadeti olur. Mesela, Kur’an-ı kerim okumak, ilim öğrenmek, kaza namazı kılmak, istiğfar etmek, zikir çekmek, oruç tutmak için sahura kalkmak, kendisi veya başkaları için dua etmek niyetiyle, seher vakti uyanmak gibi şeyler, gece ibadetidir. Hangisi olursa olsun gece ibadetine gayret etmeli. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Gece ibadet etmeyi ihmal etmeyin! Çünkü bu sizden önceki salihlerin âdetidir. Allahü teâlâya yakınlaştırır; kötülüklere, belalara mâni olur; günahlara kefarettir ve vücudu hastalıklardan korur.) [İbni Asakir]
(Gece bir müddet ilim öğrenmek, bütün gece ibadet etmekten sevabdır.) [Beyhekî]
(Yatsıdan sonra Âmenerresulü’yü okuyana gece ibadet etmiş sevabı verilir.) [Şir’a]
(Gece seher vaktinde yapılan dua kabul olur.) [Tirmizî]
(Seher vakti Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duasını kabul edeyim.) [Müslim]
Gece namazı çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Seherde kılınan iki rekât namaz, dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir.) [Deylemî]
(Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim]
(Gündüz kaylule yaparak [biraz uyuyarak] teheccüde yardım edin!) [İbni Mace]
(Cennette öyle muazzam köşkler vardır ki, gece namazı kılanlara verilir.) [İbni Nasr]
(Gecenin sonunda kılınan iki rekât namaz, dünyadan ve dünyadakilerden hayırlıdır. Ümmetime zor gelmeseydi, teheccüdü farz kılardım.) [Müslim]
(Cebrail aleyhisselam, gece namazını o kadar çok tavsiye etti ki, pek az uyuyanların ümmetimin hayırlıları olduğunu anladım.) [Deylemî]
(Deve veya koyun sağımı kadar da olsa, gece namazı kılın!) [Ebu Nuaym]
(Müminin şerefi gece namazı kılmasındadır.) [Hatîb]
(Kış, müminin baharıdır. Gündüzleri kısadır, oruç tutar; geceleri uzundur, ibadet eder.) [Beyhekî]
(Gece namazı kılmaya devam edenin yüzü güzelleşir.) [İbni Mace]
(Gece namazı kılmak kalbi parlatır.) [M. Ç. Yâr-i Güzin]
(Herkes uyurken, gece namazı kılmak, müminin derecesini yükseltir.) [Hatîb]
Düşmana güvenilmez
Dostunun dostluğuna, itimat etmiyorsun,
Düşmanın dostluğuna, nasıl güveniyorsun?

25 Kasım 2012 Pazar

Namaz kurtuluştur

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, Cenab-ı Hakk’a teşekkürün Ona iman etmekle, yani Müslüman olmakla olacağını bildirdi. Allahü teâlâ, kendisine iman edip, İslam’ın şartlarını yerine getirenlerden razı oluyor, teşekkürlerini kabul ediyor. İslam’ın beş şartından biri namazdır. O hâlde namazını kılmayan, Allahü teâlânın nimetlerine teşekkür etmemiş olur. Ona teşekkür etmeyip namazın kıymetini bilmeyen kimseden de, namaz kılma nimeti gider, o kimse, namaz kılmaktan mahrum kalır.
Namazdan mahrum kalmak ne demektir? Düşünün ki, namazın içinde, Ettehıyyatü’de bütün salih kullara selam veriyoruz, dua ediyoruz. (Salih kul) demek, (Allahü teâlâyı seven kul) demektir. Başta Eshab-ı kiram olmak üzere, Ehl-i sünnet âlimleri, evliya zatlar, bütün namaz kılanlar ve melekler, hep salih kullardır. Çünkü Allahü teâlâya ibadet ediyorlar. Bütün bu mübarek varlıkların hepsine selam veriyoruz. Onların da selama cevap vermesi gerekir. O hâlde, selam verildiğinde, o mübarek salih kullar da, bize selam vererek dua ediyorlar. Selam, dünya ve âhiret saadeti için en iyi duadır, selamette olmak demektir.
Namaz, öyle bir ibadet ki, nerede olursak olalım, dünyada ne kadar Müslüman namaz kılıyorsa, namaz kıldığımız için bize dua ediyorlar. Biz bir selam veriyoruz, karşılığında namaz kılan Müslümanların hepsi bize dua ediyor. Allahü teâlâ bir insanı böyle bir ibadetten, böyle bir duadan mahrum bırakırsa, bundan daha büyük felaket olur mu?
Şu hâlde namaz, müminin hem dünyada, hem âhirette rahat etmesini, kurtulmasını, çok sevab kazanmasını, milyonlarca Müslümanın duasına kavuşmasını sağlayan bir sistem ve eşsiz bir ibadettir. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi renkten, hangi ırktan olursa olsun, bu kadar geniş bir kitlenin, başka türlü böyle tek bir program içerisinde olabilmesinin imkânı yoktur. Onun için namaz, bütün Müslümanlar arasında ortak bir lisan, ortak bir ibadet, ortak bir duadır, birlik ve beraberliktir. İşte ümmet demek de budur. Yani aynı anda, aynı Peygambere, aynı şekilde inanmak ve ona tâbi olmak demektir. Namaz kurtuluştur. Her gün ezan okunurken ve her farz namazda ikamet getirilirken, (Haydi kurtuluşa gelin!) buyuruluyor. Bu mübarek davete icabet etmelidir.

Hastalıktan şikâyet

Sual: Hastalığa veya başa gelen belaya sabretmeyip bunları başkasına anlatınca, sevabdan mahrum mu kalınır?
CEVAP
Sabredilmezse, sabretme sevabından mahrum kalınır.
Musibetlere, hastalığa sevab olmaz. Bunlara sabredilirse sevab verilir, fakat sabredilmese de, günahların affına sebep olur. Sabredilir, kimseye şikâyet edilmezse, o zaman sabır sevabına da kavuşulur. (S. Ebediyye)
Ak akçe
İktisat et, parayı harcama bir ün için!
Demiş ki atalar, ak akçe kara gün için.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Allahü teâlâya şükür

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İman nurdur ve müminlerde bu nur parlar. Bizler bu nuru görmesek de, melekler görüyorlar. Nasıl ki, geceleyin gökyüzünde yıldızlar tek başına veya kümeler hâlinde parlıyorsa, işte dünyada da mümin, yalnızsa, tek başına parlayan yıldız gibi parlar, diğer müminlerle bir araya gelince de, küme hâlindeki yıldızlar gibi pırıl pırıl görünürler. İmanı olanlara müjdeler olsun. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Allahü teâlâ, bir kuluna iman verdiyse, ona ne vermedi ki? Ona iman vermediyse, başka ne verdi ki?) buyuruyor. Yani imanı olan, her nimete kavuşmuştur. İmanı yoksa, nimet sandığı şeyler, hayâldir, boştur. Ona bütün dünya verilse, bu, onu Cehennemin şiddetli azabından kurtarabilir mi?
Peygamber efendimiz, (Size iyilik edene, teşekkür etmezseniz, Allahü teâlâya şükretmiş olamazsınız) buyuruyor. Demek ki, iyiliğe teşekkür etmek gerekiyor. Kimden ne iyilik görürsek görelim, önce her iyiliğin esas sahibi olan Allahü teâlâya teşekkür etmemiz lazımdır.
Hiçbirimiz yüz sene önce yoktuk. Yüz sene sonra da yok olacağız. Bizi yoktan var eden, büyüten, besleyen, bütün organlarımızı sağlam veren, her an yaşatan, bizi ve dünyayı her an varlıkta durduran, havayı, suyu yaratan, Allahü teâlâdır. İnsan vücudundaki 30 trilyondan fazla hücre ve bu kadar hücreden oluşan her şey, gayet muntazam çalışıyor. Bunu işleten yüce Allah’tır. Böyle yüce bir Allah’a teşekkür edilmez mi?
Allah’a teşekkür etmek, sadece (Şükür ya Rabbî) demekle olmaz. Onun istediği gibi teşekkür etmek gerekir. Biz kendi aklımıza göre teşekkür etmeye kalkışırsak, Allah korusun, Onun şânına yakışmayacak ne uygunsuz şeyler söyleriz, ne çirkin şeyler yaparız.
Cenab-ı Hak, kullarına, Rablerini doğru olarak tanımaları ve verdiği sayısız nimetlerine, Onun istediği şekilde teşekkür etmelerini öğretmek için, dünyanın her yerine peygamber göndermiştir. Allahü teâlâ, öğretmeseydi, peygamberler de, Ona nasıl teşekkür edileceğini bilmezdi. Bunun için Peygamber efendimiz, (Beni Rabbim terbiye etti, her şeyi Rabbimden öğrendim) buyuruyor. O hâlde Peygamber efendimiz, nasıl teşekkür edileceğini bildirmişse, öyle teşekkür etmeliyiz. İslam’ın beş şartına uyan, Rabbimize şükretmiş olur. [Yarınki yazıda, bu husus açıklanmaktadır.]

Fitne ve pasiflik

Sual: Hakikat Kitabevi’nin kitaplarında ve sitenizde, fitne öcü gibi gösteriliyor. Fitnenin katillikten kötü olduğu, fitneye sebep olana lanet edildiği bildiriliyor. Bu korkular yüzünden emr-i maruf ve cihad yapamıyoruz. Sünnet üzere sarık sarıp gezemiyoruz. Zalimlere dur diyemiyoruz. Kısaca, fitne korkusu, bizi pasif hâle getirdi, bizi uyuttu. Bu fitne engelini nasıl aşarız?
CEVAP
Bunlar çok tehlikeli ifadeler. Kitaptakiler âyet ve hadis mealleridir. Muteber kitaplardan alınan bilgilerdir.
Fitne, sen zarar görmesen de, senin bir işinden, bir sözünden dinimizin ve Müslümanların zarar görmesidir. Fitne çıkarmak, düşman edinmektir. (Bugün İslam’ın vakarını, şerefini korumak için fitneden sakınmak vacibdir) buyuruluyor. En tesirli hizmet, en güzel örnek, yol tabelası gibi olmaktır. Sadece Ehl-i sünnet kitaplarını göstermek, tavsiye etmek ve dağıtmak büyük hizmet olur. Kötülükleri elle, zor kullanarak düzeltmek devletin, hükûmetin görevidir. Zorla düzeltmeye kalkışmak fitne olur. Fitne hakkında iki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 217]
(Yeryüzünde fitne çıkaranlara lanet olsun.) [Rad 25]
Fitne çıkarmak, sadece elle, zor kullanarak olmaz, dille, basın yoluyla da fitne çıkarmak çok zararlıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]
Sokakta, dışarıda fitne varsa, uzak durmalı. Basın yoluyla veya başka yollarla da fitne körüklenmemeli. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hâkim]
(Fitneden selamette kalmak, evine kapanmakla mümkün olur.) [Deylemî]
Evinde de olsa, internetle, telefonla veya başka yolla fitneye sebep olacak söz ve işe sebep olmamalıdır.
Baş kesen söz
Öyle sözler vardır ki, keser kanlı savaşı,
Öylesi de vardır ki, kestirir suçsuz başı.

23 Kasım 2012 Cuma

iyi bir insan nasıl olmalıdır

[Iyi bir insan, kendine ve baskalarına zararı olmayan kimse demekdir.

Allahü teâlâ, insanların iyi olmalarını, herkesin râhat yasamalarını istiyor.

Buna kavusmak için, insanlarda kalb, akl ve nefs yaratdı. Insanın bedeni,

ya’nî bütün uzvları kalbin emrindedir. Kalbin arzûlarına (Niyyet etmek) denir.

Nefs, bedenin muhtâc oldugu seyleri kalbe yapdırmak ister. Nefsin isteklerinin

hepsi, kendine de, baskalarına da, zararlıdır. Akl, fâideli ve zararlı

seyleri birbirlerinden ayırmakda, fâideli olanlarının yapmasını kalbden

istemekdedir. Allahü teâlâ, iyi isleri kötülerinden ayırmak için, dinleri

gönderdi. Saglam olan akl, kalbin islâmiyyete uymasını emr eder. Her

kalb, islâmiyyete uygun hareket ederse, temiz olur, dünyâda hiç sıkıntı olmaz.

Kalbin temizlenmesi ve kuvvetlenmesi için, Allahü teâlânın ismini çok

söylemesi lâzımdır. Allahü teâlâ, dinleri insanlara sıkıntı vermek için degil,

kalbleri temizlemek için gönderdi. Kalb, nefse uymaz, aklı dinleyip islâmiyyete

uyarsa, bütün dünyâ râhata, huzûra kavusur. Aklın vazîfesi, islâmiyyeti

ögrenmek ve bunun her yere yayılması için çalısmakdır. Kalb, hep

nefse tatlı gelen seyleri yaparsa, nefse tapmıs olur. Allahü teâlâyı unutur.

Islâmiyyete uymak, kalbi ve bedeni kuvvetlendirir, nefsi za’îfletir.]

ingilizlerin İslam düşmanlığı

[Islâmın en büyük düsmanı olan ingilizler, yalanlarla, iftirâlarla, bütün

dünyâyı islâmiyyete karsı düsman yapıyorlar. Harblere sebeb oluyorlar.

Yapdıkları vahseti uzakdan seyr ediyorlar. Bir tarafdan da, islâmiyyeti

içerden yıkıyorlar. Kadınların, kızların, çıplak gezmelerini, fuhsu, kumarı

yayıyorlar. Farzları degisdiriyorlar. Ezânın tercemesini okumagı, ho-parlörle

okumagı yayıyorlar. Hâlbuki ezân, arabî kelimeleri müezzinin okumasıdır.

Ho-parlörden çıkan ses, müezzinin sesi degildir. Insan sesinin

benzeridir. Bu seslerin (Seytân ezânı) oldugu, büyük âlim Ebû Nu’aymın


(Hilyetül-Evliyâ)


kitâbındaki hadîs-i serîfde yazılıdır. Ho-parlör ile okunan

ezânın mesru’ olmadıgı da, bu kitâbda yazılıdır. Müslimânlar çok uyanık

olmalı, ingilizlerin hiylelerine aldanmamalıdır.]

Ölüm acısı

Sual: Çekilen ölüm acısı ve dünyada sevdiğimiz şeylerden ayrılmanın verdiği sıkıntı günahlarımıza kefaret olur mu?
CEVAP
Evet, dünyadaki musibetler, ölüm acısı, kabir azabı ve mahşerdeki sıkıntılar günahlara kefaret olur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümine isabet eden hiçbir hastalık ve ağrı yoktur ki, onun günahlarına kefaret olmasın! Hattâ ayağına batan diken bile, günahına kefarettir.) [İbni Hibban]
(Bir mümine yorgunluk, ağrı, kaygı, hüzün, gam, eza isabet etse, hattâ ayağına diken batsa, günahlarına kefaret olur.) [İbni Hibban]
(Müslümanın uğradığı her musibet, günahlarına kefarettir.) [Müslim]
(Bir diken batan veya daha küçük bir musibete veya ağrıya maruz kalan müminin, bir derecesi yükselir ve bir günahı silinir.) [Hâkim]
(Kabrin mümini sıkması, bütün günahlarına kefarettir.) [İ. Rafiî]
(Hastalıkla geçen saatler, günah işlenen saatlere kefaret olur.) [Beyhekî]
(Müminin ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusundan kaynaklanan sıkıntılar günahlarına kefarettir.) [Müslim]
Sıkıntılar gibi, ibadetlerimiz de günahlara kefaret olur. İki hadis-i şerif meali:
(Kişinin orucu, namazı, zekâtı ve emr-i marufu günahlarına kefarettir.) [Buharî]
(Pişman olmak, günahlara kefarettir.) [İ. Ahmed]
Ölmek de, günahlarımıza kefaret olur. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ölmek, günahlara kefarettir.) [Ebu Nuaym]
(Ölmek, mümine ganimettir.) [Beyhekî]
(Ölmek, mümine hediyedir.) [Dâre Kutnî]
Kurtuluş reçetesi
Bu önemli bir husus, bütün müminlere has,
Kurtuluş için şarttır: İlim, amel ve ihlâs.

Aşure günü

Sual: Aşure günü ve gecesinin önemi nedir?
CEVAP
Muharrem ayının onuncu günü yani yarın Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesi yani bu gecedir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir. Hazret-i Âdem'in tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuh'un tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus'un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim'in ateşte yanmaması, Hazret-i İdris'in canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub'un, oğlu Hazret-i Yusuf'a kavuşması, Hazret-i Yusuf'un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb'ün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musa'nın Kızıldeniz'i geçmesi, Hazret-i İsa'nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu.
Aşure günü yapılması iyi olan işler:
1- Aşure günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşure günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak Yahudilere muhalefet edin.) [İ.Ahmed]
[Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!]
2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı.
3- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)
(Bugün ibadettir) diye aşure pişirmek günahtır. Aşurenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevap olur. Bu inceliği iyi anlamalı. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu. (Hakim)
4- Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)
5- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyheki)
6- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir'a)

22 Kasım 2012 Perşembe

Allah katında şefaatçi

Sual: Yunus suresinin, (Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da, zarar da veremeyen taptıkları putlar için, "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir) mealindeki 18. âyeti, Allah'a yaklaşmak için peygamberleri veya evliyayı aracı, şefaatçi kabul etmenin şirk olduğunu göstermiyor mu?
CEVAP
Âyet-i kerimede putlara tapmanın şirk olduğu bildiriliyor. Ehl-i sünnet Müslümanları putlara tapınan müşriklere benzetmek ne kadar çirkindir!
Puta tapınanlar müşrik olduğu için, müşriklerin bu sözleri, kendilerini şirkin cezasından kurtarmaz. Allahü teâlânın sevgili kulları olan peygamberleri ve evliya zatları vesile yaparak dua etmek şirk değildir.
Kâfirlerin Cehenneme gitmeleri, bu sözleri söyledikleri için değil, Allahü teâlâdan başka şeylere tapındıkları içindir. Putlara tapmasalardı, Allahü teâlâya hiçbir şeyi şerik koşmasalardı müşrik olmazlardı.
Müşriklerin hâlini bildiren bu âyet-i kerimeyi gösterip de, müminlere kâfir denemez. Çünkü müşrikler, Allahü teâlânın varlığını bilseler de, Lât, Menat ve Uzza denilen heykellere ve meleklere tapınıyor, onların tapınmaya hakları olduğuna, her istediklerini Allahü teâlâya yaptıracaklarına inanıyorlar. Bu inançla onlara secde ediyor, onlar için kurban kesiyor ve adak yapıyorlar. Bunlar elbette şirktir.
Müslümanlar ise, Resulullah'a ve Evliya zatların ruhlarına kurban kesmez. Allahü teâlâ için keser. Sevabını evliya zatların ruhuna gönderir. (Şefaat yâ Resulallah) demek, (Yâ Resulallah, seni çok seviyorum, çünkü Allahü teâlâ seni sevmeyi emrediyor. Seni sevdiğim için, Allahü teâlâ beni senin şefaatine kavuştursun) demektir. Bunu kısa söylemek, Kur'an-ı kerimdeki, (Köye sor!) âyet-i kerimesine benzemektedir. Köyden kasıt, köylü olduğu gibi, (Şefaat yâ Resulallah) demek de, Allahü teâlâ, beni senin şefaatine kavuştursun demektir. (F. Bilgiler)
Bütün şefaatler Allahü teâlânın izniyle gerçekleşir.

Resule uyun emri

Sual: (Resulullah'ın emirleri değişmeyeceği için, Allahü teâlâ, “Resulüme tâbi olun” buyuruyor) deniyor. Peki, Hristiyanlık dininin insanlar tarafından değiştirileceğini Allah bilmiyor muydu? Niye gönderdi öyleyse?
CEVAP
Elbette Allahü teâlâ, Hristiyanlığın değişeceğini biliyordu. Bilmeyen ilah olur mu? Hristiyanlık değişince, değişmeyecek olan yeni bir din gönderdi. Eğer İslamiyet de değişecek olsaydı, insanların bozulmuş dinle amel etmesine razı olmaz, yeni bir din gönderirdi. Bunun için İslamiyet’in emirleri arasında dine aykırı bir değişiklik aramak çok yanlış olur. Kur’an-ı kerimin açıklaması olan Resulullah'ın emirlerinde bir değişiklik yoktur. Hadis uyduranlar olmuşsa da, bunları Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı dinin temel kitaplarına sokamamışlardır. Allahü teâlâ, (Kur’anı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz) buyurarak, Kur’an-ı kerimin değişmeyeceğini bildirmiştir. (Hicr 9)
Allahü teâlâ, İslamiyet’i koruyacağına söz verdi. Diğer dinleri koruyacağına söz vermedi. Söz verdiğini elbette korur. Allah verdiği sözden dönmez. O hâlde İslamiyet değişmez ve değiştirilemez. Resulullah'ın mübarek sözleri İslamiyet’tir. Resulullah yok sayılırsa, İslamiyet yıkılmış olur. Yani Resulullah'ı yok sayanların veya bid’at ehli olanların uydurdukları din yıkılmış demektir. Yoksa İslâmiyet Kıyamete kadar devam edecektir. Dinine bid’at sokturmayan Ehl-i sünnet vel cemaat itikadındaki bir taife, Kıyamete kadar bulunacaktır. Bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Ümmetimden bir taife, Allah’ın emriyle, Kıyamete kadar hak üzere hareket eder.) [Buhari]
Meşhur hadis kitabıMişkat’ta, (Ümmetimden doğru yolda olanlar, her zaman bulunur) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, bid'at ehli, dinimizi, Kıyamete kadar asla bozamaz. Piyasada bozuk kitaplar pek çoksa da, doğru olanları da vardır. Bunları hiçbir kimse yok edemez. Bunların koruyucusu da Allahü teâlâdır. (F. Bilgiler)
Demek ki Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi koruduğu gibi, hadis-i şerifleri ve doğru yazılmış din kitaplarını da koruyacaktır. Böylece İslamiyet bozulmadan bir taife tarafından Kıyamete kadar devam ettirilecektir.
Allah isterse
Eğer Allah isterse, her işi âsan eder,
Yaratır sebebini, bir anda ihsan eder.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Batı niye kalkındı?

Sual: Misyoner papazlar, (Avrupa Hristiyan olduğu için kalkınmış ve zengin olmuştur. Bu da Hristiyanlığın hak din olduğunu gösterir) diyorlar. Hristiyanlar içinde fakirler, Müslümanlar arasında zenginler de var. Japonların da, çoğu teknikte ileridir, zenginleri çoktur. Misyonerlerin sözüne göre, Japonların dininin hak olduğu söylenebilir mi?
CEVAP
Papazların sözü, hem yanlış, hem de maksatlıdır. Çünkü ne Avrupa Hristiyanlıkla idare ediliyor, ne de halkı Müslüman olan ülkeler İslamiyet’le, halifelikle idare ediliyor. Müslüman ülkeler, idareleri gibi kendileri de dinden uzak kaldıkları için papazların iddiası tamamen kasıtlıdır. Papazların, idarede hâkim olduğu çağlar, Hristiyanlar için yüz karasıydı. Bu tarihi gerçekleri gizleseler de, mızrak çuvala sığmaz.
Doğrusu şöyledir: Avrupa, Hristiyanlıktan uzak kaldığı için kalkınmıştır. Hristiyanlık dininin, devletlerin idaresine hiçbir etkisi yoktur. Hristiyanlık kalkınmaya zarar verdiği için laik olmaya çalışmışlardır. Yani Avrupalı, Hristiyanlığı devlet idaresine karıştırmamıştır. Zaten Hristiyanlıkta devleti yönetecek kanunlar, kurallar yoktur. Bir muhtarlığı bile idare edecek maddelerden yoksundur.
Müslümanların geri kalış sebebi de, dinlerinden yani İslamiyet’ten uzaklaşıp Batı’yı körü körüne taklit etmelerindendir. Osmanlı İslâmiyet'e sarıldığı zamanlar, büyük bir dünya devletiydi. İslamiyet’ten uzaklaşınca yıkıldı.
İslamiyet’in emrine uygun çalışan, kâfir de olsa kalkınır. Müslüman da, İslâmiyet'in emrine uymazsa elbette geri kalır. İslamiyet’te ilerlemeye mani olan bir hüküm olmadığı gibi, Hristiyanlıkta da ilerlemeyi emreden bir hüküm yoktur. Bozuk İnciller hikâyelerle doludur, içinde ne medeni hukuka, ne de ceza hukukuna dair maddeler vardır.
Müslümanların yanlış hareketleri İslâmiyet'e yüklenemeyeceği gibi, Hristiyanların İslam dininin emrettiği şekilde çalışarak teknikte ileri olmaları da, Hristiyanlığa mal edilemez.
Mazlumun âhı
Zulmedip de âh alma, kulak olmalı seste!
Mazlumun âhı çıkar, hep aheste aheste.