31 Mart 2012 Cumartesi

iskat

Sual: Sadaka-i fıtırda olduğu gibi, iskatta da, hurma veya kuru üzümden hesap etmek daha iyi midir?
CEVAP
Evet, iyidir. S. Ebediyye’de deniyor ki: Kefaret iskatı, buğday yerine un veya bir sa’ arpa, hurma, üzümle de hesap edilerek, bunlar da verilebilir. Çünkü bunlar buğdaydan daha kıymetli oldukları için, fakire daha faydalıdır. Hepsi yerine kıymetleri olan altın veya gümüş de verilebilir. (Meyyit için iskat bahsi)
Almanya’da faiz
Sual: Buradaki bir hoca, (Faizin haram edilmesinin hikmeti karşıdaki kişiyi sömürmektir. Mesela 100 lira isteyen kişiye, “10 lira faiz isterim” diyerek onu zor duruma sokmaktır. Bankaya para yatırılınca, banka zor duruma düşmüyor. Banka kazandığı paranın bir kısmını bize veriyor. Mesela 10 lira kâr ediyorsa, “5 lirası senin, 5 lirası benim olur” diyor. Biz bankayı sömürmüyoruz. Bunun için, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde bankadan paranın faizini almak caizdir, günah değildir) diyor. Hocanın dediği gerekçe uygun mudur?
CEVAP
Almanya gibi gayrimüslim bir ülkede, öyle gerekçeler olsun olmasın, paranın faizini almak caizdir. (Kuduri, Cevhere, Vikaye, Redd-ül Muhtar, Hindiyye, Mebsut, Mecmaul enhür, Dürer)
Cenazeyi tıraş etmek
Sual: Dedem yatalak hasta olduğu için, bıyıkları ağzına girecek kadar uzamıştı. Koltuk altı ve kasık kılları tıraş edilemeden öldü. Öylece gömdük. Tıraş etmek lazım mıydı?
CEVAP
Ölünün saçı, sakalı taranmaz, tırnakları kesilmez, etek ve koltuk tıraşı yapılmaz. Bıyığı kısaltılmaz. O hâliyle gömülür. (Fetava-i Hindiyye)

700 Alimin cevabı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allah diyenin yardımcısı Allah’tır, para diyenin yardımcısı olmaz. Para, mal, ya hayırlı veya hayırsız olur. Bu, parayı kazanmaya ve harcamaya bağlıdır. Paranın gittiği yerden, geldiği yer belli olur. Hayırlı mal, Allah yolunda harcanır. Hayırsız mal, nefsin, şeytanın yolunda, yani Allahü teâlânın rızasının olmadığı yerlerde kullanılır. Bu ise felakettir.
En büyük zenginlik kanaattir. Kanaat, Cenab-ı Hakk’ın verdiğine rıza göstermektir. Israr eden, belki çok para kazanır, ama ateşe de maruz kalır. Helâl malın hesabı, haram olanın azabı var. Onun için para kullanmak, silahı kullanmak kadar maharet ister. Kullanılması bilinmezse, yanlış sıkılan kurşun, birini öldürebilir, kurşun atan da cezalandırılır. Parayı yanlış kullanmak ise daha kötüdür, insanı Cehenneme götürür.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki: 700 âlime beş sual sordum. Hepsinin cevabı, yaklaşık aynıdır. Bunlar şöyleydi:
1- (Akıllı kime denir?) diye sordum. (Dünyaya kıymet vermeyene) dediler. Dünyaya kıymet vermeyen, âhirete kıymet verir. Âhirete kıymet veren de, sonsuz saadete kavuşur.
2- (Zeki kime denir?) diye sordum. (Aldanmayana) diye cevap verdiler. Hangi konuda aldanmaz? Her konuda aldanmaz. Din işlerinde aldanmaz, alışverişlerde aldanmaz, ticarette aldanmaz. Aldanmadığı gibi, başkalarını da aldatmaz. Çünkü dinimizde, aldanmak da, aldatmak da yoktur.
3- (Derviş kime denir?) diye sordum. (Allahü teâlânın rızasını, Onun kullarının rızasından üstün tutana derviş denir) diye cevap verdiler. Demek ki, derviş, insanları memnun etmek için değil, Allahü teâlâyı memnun etmek için yaşar. İnsanların arzularıyla, istekleriyle Allahü teâlânınkiler bir araya gelirse, o daima Cenab-ı Hakk’ın tarafını tercih eder.
4- (Zengin kime derler?) diye sordum. (Kanaat edene) diye cevap verdiler. İnsanın nefsi, doymak bilmeyen, heyula denilen hayvana benzer. Hiçbir zaman, bu bana yeter demez. Her şeyi ister.
5- (Cimri kime denir?) diye sordum. (Allahü teâlânın verdiği emaneti şahsından bilene, hepsini kendine ait zannedene denir) diye cevap verdiler. Hâlbuki Allahü teâlâ, o nimetleri kullansın ve kullarına versin diye verdi. Bizim böyle bir varlığımız yoktu. Allahü teâlânın verdiği bu nimetleri Onun rıza gösterdiği, emrettiği yerlere harcamalı, Onun kullarının ihtiyaçlarını görmeye çalışmalı. Aksini yapmanın vebali büyük olur

30 Mart 2012 Cuma

hristiyanın kestiği yenirmi

Sual: Hristiyanlar Müslüman olmadığı için Ehl-i kitap deniyordu. Eskiden de tek ilaha inanmıyorlardı. Şimdi çoğunun müşrik olmasının sebebi nedir?
CEVAP
Eskiden Hristiyanlar, resimlere, heykellere şefaat etmeleri için tazim ediyorlar, secde ediyorlardı. Bozuk İncillere, (Tanrı’nın İsa’ya gönderdiği kitap) diyorlardı. (İsa, Tanrı’nın resulüdür. Onu çok seviyor. Her istediğini yaratıyor. Baba oğlunu çok sevdiği için, Tanrı’ya baba, İsa’ya oğul diyoruz) diyorlardı. Kendilerine şefaat etmesi için, İsa’ya yalvarıyorlardı. Bunlar kitaplı kâfir ise de müşrik değildi. Bunların kestiği hayvanlar yenir.
Şimdi çoğu, (İsa’da üluhiyet [ilahlık] sıfatları vardır. Babası gibi, her dilediğini yaratır. Ebedi, ezeli olarak diridir) diyorlar. Bunun için çoğu müşrik oldu. Böyle inanarak yalvarmaya, ibadet etmek, tapınmak denir. Böyle ibadet olunan resimler, heykeller, haçlar puttur. Putu ilah bilerek tapanlar müşrik olur. Müşriklerin kestiği hayvanlar yenmez.
* * *
Sual: Komşumuz, bahçemizin bir kısmını sahiplenip, oraya meyve ağaçları dikti. Ağaçların şimdi meyveleri vardır. Bu yerimizi mahkemeyle aldık. Ağaçların meyvesini yiyebilir miyiz?
CEVAP
Diken kimseden yani komşudan izin almadıkça yemek caiz olmaz.
* * *
Sual: İpekböceği kozasını satıyoruz. Sattığımız kimseler, kozaları fırınlayarak öldürüyorlar. Bu kozaları bu kimselere satmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
İpek böceğini öldürmek için güneşe koymak caiz olduğu için, satılmasında mahzur olmaz. Günah fırınlayana olur.
* * *
Sual: Av hayvanını, mesela tavşanı uyurken değil de, uyandırıp kaçarken vurmalı deniyor. Uyurken vurmak caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.
* * *
Sual: Namazda rükûda 5, 7, 9 veya 11 kere (Sübhane rabbiyel-azîm) dersek, secdede de, aynı sayıda (Sübhane rabbiyel a’lâ) dememiz mi gerekir?
CEVAP
Rükûda 7 kere tesbih söylenmişse, secdede de, aynı sayıda söylemek gerekmez, 3 veya 11 defa söylenebilir.
* * *
Sual: Bir ihtiyaçtan dolayı öğleyi (asr-ı evvel)de, ikindiyi de (asr-ı sani)de kılsak, yatsıyı da (işa-i sani)de mi kılmak gerekir?
CEVAP
Hayır, ikindiyi asr-ı sanide kılınca, yatsıyı işa-i sanide kılmak gerekmez. Fakat cemaatle kılınmıyorsa, her zaman ikindiyi asr-ı sanide, yatsıyı da işa-i sanide kılmak iyidir. Böylece İmam-ı a’zam hazretlerinin kavline de uyulmuş olunur.

sarığın şekli

Sual: (Şimdiki imamların sardığı sarıklar, taylasansız olduğu için bid’attır. Sünnet olan, sarığın ucunu iki omuz arasına sarkıtmaktır) deniyor. Taylasansız olan yani ucu omuzlara sarkmayan sarıklar bid’at mıdır?
CEVAP
Hayır, bid’at değildir. Peygamber efendimiz sarıksız, sadece takke de kullanmıştır, sarığın ucunu sarkıtmadan da kullandığı olmuştur. Bu yüzden şimdiki sarıklara bid’at dememeli. İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Silsile-i aliyye büyükleri, ucu sarkan sarıklar kullandığı için, taylasanlı sarık tercih ediliyor. Bu tip sarıkları kullanmak, ötekilerin bid’at olduğunu göstermez.
Teyemmümde niyet
Sual: Cenaze namazı kılmak veya tilâvet secdesi yapmak için teyemmüm etmiş olan bir kimse, bu niyetle aldığı teyemmümle farz namaz da kılabilir mi?
CEVAP
Evet, kılabilir. (Fetava-i Hindiyye)
İmamla vacib namaz kılmak
Sual: Farz kılan imama uyup, nafile kılan kimse, herhangi bir sebeple namazını bozsa, sonra yine o imama uyarak, bozduğu namazın kazasına niyet etse, caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur. (Fetava-i Hindiyye)

29 Mart 2012 Perşembe

sözünde durmak

Sual: Bir yere giderken, bir arkadaşa, (Bizim evin ihtiyaçlarıyla ilgilenebilirsen iyi olur) diyoruz, o da kabul ediyor, ama hiç ilgilenmediği meydana çıkıyor. Söz verdiği hâlde böyle yapması uygun mu?
CEVAP
Söz verince, bir mazeret olmadıkça, onu yerine getirmeli. Üç hadis-i şerif meali:
(Sözünde durmamak, münafıklık alametidir.) [İbni Neccar]
(Vaat, söz vermek, borçtur. Sözünde durmayana, yazıklar olsun.) [Deylemi]
(Savaşa giden erkeklerin hanımları, savaşa gitmeyen erkeklere, kendi anneleri gibi haramdır. Bir erkek, mücahitlerden birinin ailesine bakmayı üzerine alır da, hıyanet ederse, kıyamette, o mücahit asker, bu kimseden hakkının tamamını alır.) [Müslim, Nesai]
Ama yapmak isteyip de yapamamışsa, bir mazereti çıkmışsa, o zaman sakıncası olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Yapmak niyetiyle verdiği sözü tutamamak, günah olmaz.) [Tirmizi]
Hayvanları öldürmek
Sual: Hayvanları dövmek ve öldürmek caiz midir?
CEVAP
İnsana ve yemeklere zarar veren hayvanları, mesela karıncaları, sinekleri öldürmekte mahzur yoktur. Fare, akrep gibi zararlı hayvanları, her zaman öldürmek caizdir. Kuduz köpeği ve yırtıcı hayvanları, keserek, kurşunlayarak veya zehirleyerek öldürmek caizdir.
Hayvanları dövmek caiz değildir. Dövmek terbiye için olur. Hayvanın aklı olmadığı için terbiye edilmez. Hiçbir sebeple, hiçbir canlının yüzüne vurmak caiz değildir.
Hayvanlarla helalleşmek mümkün olmadığı için, onlara karşı daima iyi muamele etmeli. Bir hayvana eziyet edilmişse, tevbe etmeli, pişman olmalı, bir daha hiçbir hayvana eziyet etmemeli, eziyet edilen hayvana iyi muamele etmelidir.
Tüfekle vurmak
Sual: Horoz, tüfekle vurularak öldürülse yenmesi caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. Çünkü horoz, av hayvanı değildir. Tüfekle vurulursa, ölmeden önce kesmek gerekir. Kesilmezse yenmez. (Bedayi)
Kulaklarını kesmek
Sual: Kuzular karışmasın diye kulaklarını keserek çeşitli işaretler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Uygun değildir. Kesmemeli, boya ile işaretlemelidir.
Yanıp yok olsa
Sual: İnsan vücudunun bir kısmı yanıp yok olsa, yıkanıp, namazı kılınır mı?
CEVAP
İnsanın yalnız başı veya bedenin yarısı ele geçerse, yıkanmaz ve namazı kılınmaz. Öylece gömülür. Bedenin yarıdan fazlası, başı olmasa da veya bedenin yarısı ve başı varsa, yıkanır ve namazı kılınır.

nikahın şartları

Sual: Dinimize göre, nikâhın sahih olması için, belli şartlar nelerdir?
CEVAP
Bu şartların birincisi, Müslüman kızın Müslüman erkekle evlenmesidir. Müslüman olmayan erkekle evlenemez. Evlenmeye karar verdiği anda, kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâ, (Evlenilmez) buyuruyor. Evlenen bu emri inkâr etmiş olur. Müslüman erkek de, aynı şekilde müşrik, dinsiz bir kadınla evlenemez. O da, evlenmeye karar verdiği anda kâfir olur.
Dinimizde küfv [denk] olmak önemlidir.
Küfv, Hanefî'de, soyda, malda, dinde ve şerefte birbirine denk olmak demektir. Kızla erkeğin din bilgileri, takva, nesep, mevki ve servet bakımından denk olmaları lazımdır. Denk olmak, erkeğin salih Müslüman olması, Ehl-i sünnet itikadında olması, namaz kılması, içki içmemesi, yani İslamiyet’e uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sahibi olması demektir. Erkeğin, yalnız mal mülk ve makam sahibi olmasını isteyenler, kızlarını felakete sürüklemiş, Cehenneme atmış olurlar. Kızın da, namazlarını kılması ve tesettürlü olması şarttır.
Nikâhın ikinci şartı da, şahitlerin bulunmasıdır. Hanefî’de, şahit olarak, âkil ve baliğ Müslüman iki erkek veya bir erkekle iki kadının bulunması lazımdır. Çocukla delinin şahitliği geçerli olmaz.
Nikâhın üçüncü şartı, icap ve kabuldür. Yani sözleşmedir.
Bu üç şart yerine gelirse nikâh sahih olur. Mehir konuşulmasa da nikâh sahihtir, ama nikâhta mehir tespit edilmelidir. Duruma göre, mehir az veya çok istenebilir. Mehir vermek vacibdir. Peygamber efendimiz, (Mehr vermemek niyetiyle nikâhlanan, Kıyamette hırsızlarla haşrolur) buyurmuştur. [R. Nasıhin]

dünyayı mamur etmek

Sual: Âhiretimizi kazanmak maksadıyla, dünyamızın mamur olması için, dua etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Çok iyi olur. Seyyid Abdullah-i Dehlevi hazretleri, Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerine, (Benden bir şey iste, ama tek şey olsun) deyince, o da, (Dinim için dünyalık istiyorum) demiş, çünkü dünyalık olmazsa, istenildiği gibi dine hizmet edilemez.
Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Âhireti kazanmak, malla olur. Dünya ve âhiret, malla intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı malla kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, malla olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan, maldır. Sadaka vermek, akrabayı görüp gözetmek, fakirlerin imdadına yetişmek malla olur. Mescidler, okullar, hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetiştirerek insanlara hizmet de malla olur.
Mal sahibi olmak başka, mal sevgisi başkadır. Dünya ve âhiret saadetine kavuşmak ve insanlara hizmet edebilmek için mal ve makam sahibi olmak çok iyidir. Bütün dünya bir kimsenin olsa, mala mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevab kazanır. Süleyman aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içindeyken, Kur'an-ı kerimde (O ne iyi kuldur) diye övülmektedir. (Sad 30)
Dünya malının çok olması kötü değildir. Çünkü Hazret-i İbrahim, Hazret-i Süleyman, Cennetle müjdelenen Abdurrahman bin Avf hazretleri ve evliyanın büyüklerinden Ubeydullah-i Ahrar hazretleri gibi birçok büyük zatlar, çok zengindi.
Peygamber efendimiz, (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olandır) buyuruyor. (Kudai)
İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet etmekten daha çok sevabdır. Cennetin yüksek derecelerine malla kavuşulur. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Âhir zamandaki ümmetim için mal sahibi olmak saadettir.) [İ. Rafii]
(Bir zaman gelir ki, parası olmayan rahat edemez.) [Taberani]
(Şerefinizi, mallarınızla koruyun!) [İbni Asakir]
Mal kıymetli olduğu için, Kur'an-ı kerimde malla ve canla cihad edenler övülmektedir. (Nisa 95

kefaret bayrama rastlarsa

Sual: İlmihal yazan biri, (Kefaret orucu bayramlara rastlasa da, kefarete devam edilir) diyor. Bayram günü tutulan kefaret orucu sahih olur mu?
CEVAP
Belki millî bayram denilen günleri kastetmiş olabilir. Kefaret orucu olsun, nafile, adak veya kaza orucu olsun, Ramazan Bayramının birinci, Kurban Bayramının da dört günü oruç tutmak haramdır. Din kitaplarında bildiriliyor ki:
Kefaret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özürle veya bayram günlerine rastlamak sebebiyle bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden altmış gün tutmak lazım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması lazım olur. Kadın, hayz ve nifas sebebiyle bozunca, peş peşe altmış gün tutamayacağı için, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tutarak, altmışı tamamlar. Yemin kefaretinde ise, üç gün peş peşe tutulacak orucu bu sebeple bozan kadının da, üç günü, yeniden tutması lazım olur, çünkü peş peşe üç gün oruç tutabilir. Recebin birinci günü, kefaret orucuna başlayıp, Şaban ayının sonunda, altmış günü tamam olmasa, üç günlük [104 kilometreden fazla] yola gitmeye niyet ederek vatanından çıkar. Seferdeyken, Ramazanın birinci günü, kefaret orucuna niyet ederse kefareti sahih olur. (Eşbah)
Seferde oruç tutmayıp kazaya bırakmak caiz olduğu için, böyle bir usulle caiz olur.
Oruç tutulması yasak edilen günlerde vacib orucun edası caiz değildir. (Kuhistani)
Bir kimse, seferde ve hastalık günlerinde oruç tutmuş olsa, geçerli sayılır; [bayram gibi] oruç tutulması yasak edilen günlerde oruç tutarsa geçersizdir. (Redd-ül muhtar)
Belaya sevinmek
Sual: Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse, sevmediği birisine belâ, sıkıntı geldiği için sevinirse, Allah bu kimseye de bu belâyı verir) buyurulmaktadır. Fâsıklara, sapıklara ve gayrimüslimlere gelen belalara sevinmek de bu hadis-i şerife dâhil midir?
CEVAP
Evet, dâhildir. Kâfire bile gelen belâya sevinmek, doğru değildir. Daha ölmeden, dünyadayken bu belâya düçar olur. Zâlimler hariç, insanlara gelen belâya sevinmek, (Oh, iyi oldu) demek caiz değildir, fakat zâlime belâ gelirse, sevinmek caiz olur. Zâlim Ebu Cehil ölünce, Peygamberimiz sevinmiş, şükür secdesinde bulunmuştur. Bir zâlim ölünce, sevinmenin caiz olması, mazlumların zulümden kurtulması içindir. Zâlime bir belâ gelirse, belki ibret alır da, zulümden vazgeçebilir

27 Mart 2012 Salı

Allah'a yakın olmak

Sual: Allah, mekândan münezzeh olduğuna göre, (Allah'a yakın olmak) tâbiri yanlış değil midir? Allah'a yakın olma durumu varsa, ne yapılırsa Allah'a yakınlaşmış oluruz?
CEVAP
Bir kelimenin birkaç manası olabilir. Deyimdeki mâna farklı olur. Yakın kelimesi, sadece mesafe anlamında değildir. Aralarında sıkı ilgi bulunanlar için de kullanılır. Mesela yakın akraba, yakın dost, yakın arkadaş denir. Kardeş, amca, dayı, hala, teyze, yeğen yakın akrabadır. Kuzenler uzak akrabadır.
Bir kimse, Allah'a ne kadar yakın olursa, yani ona olan bağlılığı ne kadar çoksa, Allah da ona yakın olmuş olur. Allah’a yaklaşmak, Allah'ın sevgisine, rızasına kavuşmak demektir. Allah’ın sevgisine kavuşan, ona yaklaşmış olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, “Bana bir karış yaklaşana, ben bir arşın yaklaşırım” buyuruyor.) [Buhari]
İnsan, Allahü teâlâya, namazdayken çok yakın olur. Namazda ise, en yakın olduğu yer secdedir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Alak sûresinin, (Secde et, Rabbine yaklaş!) mealindeki son âyetiyle, (Kulun, Rabbine en yakın olduğu zaman, namazdaki zamanıdır) hadis-i şerifi, gösteriyor ki, Allah'a en yakın olunan zaman namazda olur. (1/285)
Müslim’deki, (Kulun, Allah’a en yakın olduğu an, secdede olduğu zamandır) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, namazdayken insan, Allahü teâlâya yakın olduğu gibi, secdede ise daha yakın oluyor. Onun için büyük zatlar, secdedeki yakınlığı uzatmak için secde tesbihlerini 5, 7, 9, 11 kere söylerler.
Şeytan secdede iken vesvese veremez. Şeytan, secde eden Müslümanı görünce beli kırılır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsan secde edince, şeytan, “Bana yazıklar olsun, insan secde etti, cennetlik oldu, ben secde etmedim, cehennemlik oldum” diye hayıflanır.) [Müslim]
Şeytanı rezil etmek ve Allahü teâlâya yakın olmak için namaz kılıp secdeleri uzatmaya çalışmalıdır.

zamm-ı sureyi okumayı unutmak

Sual: Namazda zamm-ı sûreyi veya kunut duasını okumadığını, rükûda hatırlayan ne yapar?
CEVAP
Rükûdan doğrulup zamm-ı sûreyi okur. Tekrar rükûa gider. Bu durumda secde-i sehv gerekmez diyenler olduğu gibi, gerekir diyen âlimler de vardır.
Vacib olan kunut duaları unutulsa, rükûda iken hatırlansa artık geri dönülüp kunut okunmaz. Vacib terk edildiği için secde-i sehv gerekir. Döner de, kunut dualarını okursa, rükûa gitmeden secdeye gitmesi gerekir. Rükûu tekrar ederse, kasten iki rükû yaptığı için namaz bozulur. Çünkü rükû kıraatten hemen sonradır. Kunutu okumasa da secde-i sehv gerekir, dönüp geriye okusa da secde-i sehv gerekir. Uygun olanı, rükûda kunutları okumadığını hatırlayan kimse, artık geri dönmez. Secde-i sehvle namazını tamamlar. (Redd-ül-muhtar)
Kunut duasını okumayı rükûda hatırlayan, kunutu rükûda okumaz, kıyama da kalkıp okumaz. Tatarhaniyye’de de böyledir. Bu kimse, şayet rükûdan kıyama dönse ve kunutu okusa, bu durumda, rükûu yenilemezse, namazı bozulmaz. Tekrar rükû yaparsa namazı bozulur, fakat bu kimse kunutu unuttuğunu, rükûdan kalkınca hatırlarsa, kunutu okumaya dönmez. (F. Hindiyye)
Nişanda verilenler
Sual: Nişan bozulunca, her iki taraf verdiklerini geri isteyebilir mi?
CEVAP
Nikâh yapmamışlarsa, verilen hediyeler mevcutsa isteyebilirler. Eğer, her iki tarafın nişanda birbirine gönderdiği şeyler telef olmuşsa ödemek gerekmez. (M. Zühdiye)
Kadının sefere çıkması
Sual: Bir kadın, sefer uzaklığındaki bir yere, yalnız başına uçakla gidebilir mi?
CEVAP
Ebedî mahrem akrabasından biri veya kocası yanında bulunmayan kadının üç günlük yani Hanefî’de 104 km’lik yola gitmesi zaruretsiz caiz değildir. İmam-ı a’zam ve imam-ı Ebu Yusuf’a göre, hür kadının bir günlük yani 35 km uzaklıktaki yere mahremsiz gitmesi mekruhtur. (F. Hindiyye)
Araba kullanırken
Sual: Araba kullanırken, ezberden Kur’an-ı kerim okumak ve dinlemek caiz midir?
CEVAP
Ezberden okumak iyi olur. Radyodan veya herhangi bir cihazdan dinlemek ise, öğrenmek niyeti dışında caiz değildir. Öğrenmek niyetiyle dinlerken de, yine başka işle meşgul olmamalıdır.
Tuvalete girerken
Sual: Tuvalet için ayrı bir elbise edinmek müstehab mıdır?
CEVAP
Evet, başı örtülü olmak da müstehabdır. (S. Ebediyye)

26 Mart 2012 Pazartesi

namaz kılmamanın cezası

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:
Namazı önemsemeyip, hafif tutanlar, 15 türlü cezaya uğrarlar. Bunlardan altısı dünyada, üçü ölümü anında, üçü kabirde ve üçü de kabirden kalkınca, yani haşirde.
Dünyadaki cezalardan:
1- Ömründen bereket kalkar. Yani ömründen hayır ve menfaat görmez. Ömrünü çeşitli hastalıklar, rezaletler, hakaretler ve zilletler içerisinde geçirir. Çeşitli hürmetsizlik ve mahrumiyetlere müptela olur. Sıhhatinden hiçbir hayır ve menfaat görmez.
Bu memlekette ve başka ülkelerde daima hastane, tımarhane ve hapishanelerde gördüklerimiz, namazını devamlı kılmayanlar, namaza önem vermeyenlerdir. Bu gibi yerlerin hiçbirinde, ne burada ve ne de başka memleketlerde, namazı terk edenlerden ve namazı önemsemeyenlerden başkasını göremezsiniz. Keza her yerde, zahmetli, yorucu ve ağır işlerde çalışanlar da ekseriyetle yine namazı terk etmiş olanlardır. Namazını devamlı kılanlar ve devamlı onunla uğraşanlar, her yerde ve herkesin yanında hürmet, haysiyet ve itibar sahibidir. Her işte bu gibiler, emsal ve akranları arasında mümtaz ve muhteremdir. Sefil, aşağı ve ezici işlerde çalışanlar genelde namazını aksatanlar ve namaz kılmayanlardır.
2- Salih kimselerin görünüşü yüzünden kaldırılır. Cenab-ı Hakk’ın hizmetinde bulunmaya yarar kimselerin simalarında kendi yaratılışlarındaki güzellikten başka bir güzellik vardır ki, namaza önem vermeyenler her ne kadar süslenmeye riayet etseler de, her gün defalarca hamama girip çıksalar da, çok çeşit mükemmel ve süslü elbiseler giyseler de, yine bu güzelliği edinemez. Çeşit çeşit güzel kokularla kokulansalar da, kendilerinde hâsıl olan, Yahudi kokusuna benzeyen kokuyu erbabından gizleyemezler. Ehline bu koku malum ve açıktır. Nasıl ki, Yahudiler, Yahudiliğe mahsus olan kokudan, İslamiyet’e gelip ve İslamiyet’te karar kılmadıkça kurtulamayacakları gibi, namazı terk edenler de, namaza devam eden ve devamlı onunla uğraşanlar olmadıkça kurtulamazlar. Salih kimselerin çehresi, ancak namaza devam edenlerde bulunur ki, ehli bunu anlar. Yine ehli olanlar, geçirilen namazın hangi vaktin namazı olduğunu da bilirler. Namazı devamlı kılanlar, uzun zaman yıkanmasalar da, hayli zaman, çamaşır değiştirmeseler de, vücutları, elbise ve çamaşırları, kılmayanlar gibi kirlenmez. Namazı terk edenler, bilakis sık sık hamama gitseler, çamaşır değiştirseler de, o zarafete sahip olamazlar.
3- Allahü teâlâ hiçbir ameline sevab vermez. Yani günde defalarca sadaka verse, birçok yetim sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’an-ı kerimi hatmetse, birçok defalar hacca gitse, başka buna benzer ibadetler ve hayratlar yapsa, Cenab-ı Hak ona zerre kadar sevab yazmaz. Bütün amelleri boşa gitmiştir. Hak teâlânın emrinin hilafına bir şekilde zaman geçirmek zulmünde bulundukları için, namazı terk edenlerin, dünyevî ve uhrevî bütün işlerinde, hayır, bereket ve menfaat kaldırılır.
4- Duaları kabul olmaz. Ellerini açıp dua edene, Allahü teâlâ, (Lebbeyk), yani (Söyle kulum) buyurur. Namazı terk eden, Allahü teâlânın bu lütfundan mahrum kalır. Duası kabul edilmez. Yani duası kabul olunacak makama götürülmez. Yani herhangi bir mani zuhur eder de geride bırakılır. Dünya işlerinde herhangi bir istek sahibinin verdiği dilekçesi bir yerde takılıp, ait olduğu makama ulaşamadığı gibi, namaz kılmayanın duası da kabul olunduğu makama ulaşmaz.
5- Bütün mahlûkat ona buğz ve düşmanlık eder, onlar tarafından reddedilir. Salih müminler, Allahü teâlâya dost olanlar, namaz kılanlardır. Ancak bunlar hayır ve berekete, rahmete vesile olurlar. Namazda, Âdem aleyhisselamın yaratılışının başlangıcından bitimine kadar bütün müminlerin ve dolayısıyla bütün mahlûkatın da hakları vardır. Namaz terk edilince, Hakk’ın rahmeti perdelenir ve örtülü kalır. Binaenaleyh, rahmetin kesilmesine sebep olduğundan dolayı, bütün mahlûkat, namazı terk edene düşmanlık ve buğzeder.
6- Salihlerin dualarında hissesi olmaz. Yani Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalırlar. O dualardan ona pay düşmez. Vefat etse, kabri önünden geçen bir Müslümanın okuduğu Fatihalardan gereği kadar faydalanamaz. Allahü teâlâ onları, kendisine has ilahi hizmet olan namaza almadığından, Hakk’ın hizmetinden kovulmuş ve bu hizmetle alakalı olan faydalardan mahrumdurlar.
Ölümü esnasında, yani sekerat-ı mevti anında duçar olacağı üç cezadan:
1- Zelil olarak ölür. Üstünü, başını, yorganını, karyolasını kirleterek berbat eder. Öyle olur ki, en yakınları olan çoluk çocuğu, ana ve babası da ölümünden nefret eder. Beklenilen hürmet ve riayeti gösteremezler. Dünya itibariyle çok büyük, mesela müdür, âmir de olsa, yine ölümü anında bu suretle ölür. Bir şekilde vefat eder ki, bütün etrafı ondan nefret ederler ve tiksinirler.
Namazı terk edenin ölümünde gözlerinde korku eseri, telaş ve hüzün alametleri olur. Gözlerinin rengi değişir. Yukarı veya aşağıya doğru bir şekilde dikilir ki, bakmaya imkân olmaz. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü döşeklerde, muhteşem karyolalarda, süslü odalarda ve saraylarda, binbir ihtişam, debdebe ve şan içerisinde bulunsa bile yine zelil olur. Gittikçe zillete doğru yol alır. Çünkü izzet ancak Allahü teâlâya ve Resulüne “sallallahü aleyhi ve sellem” ve müminlere mahsustur. Namaz kılmamakla iman zayıflar. Namaz kılmayanların imanları zayıf olduğundan, ne melekler, ne ruhlar, ne meyyitler, ne diriler ve ne de diğer mahlûkat onu aziz tutar. Ona hürmet ve riayet göstermezler. Namazı terk edenin ölümünde saçları ve sakalları sarkar. Yani can bedende olduğu vakit, mevcut canlı duruşu olmaz. Sarkık, düşük, karışık, kötü bir manzara alır. Hülasa, hayatında olduğu gibi durmaz. Salih müminlerde ise ölümde dahi hayatındaki heybeti bozulmaz. Aynen hayatında olduğu gibi durur. Adeta yatağında, karyolasında uyuyormuş gibi durur. Onu ölüm halinde görenler, vefatından haberdar değilseler, uyuyor zannederler.
2- En büyük bir hastalık olan açlıkla ölür. Ne kadar çok yemek yese de, yine açlık elemi, ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir. Dayanılmaz, tahammül edilmez bir hâl alır. Ne kadar fazla, ne kadar kuvvetli ve nefis yemekler yedirilse, bu acı ve bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu hasta yedirilmekle, içirilmekle kandırılamaz ve doyurulamaz. Açlık bir titremeyle şiddetlenir. Nihayet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk büyük günahtır. Cezası da, o nispette büyük olur. Açlık da önemli bir hastalıktır. Neticesi mutlaka ölümdür. Diğer hastalıklar gibi değildir. İşte namazı terk eden, açlık hastalığıyla dertli olur da öyle gider. Her namazı terk eden, olarak ölür.
3- Susuz olarak ölür. Damarlarına, iliklerine, etine, derisine, kemiklerine kadar bu susuzluk, elem ve ızdırabı nüfuz eder. Dünyanın nehirleri içirilse, susuzluk acısı gitmez. Dudakları hararetten kurur, çatlar. Ölüm anında bulunan hastalara su içirmeleri bundandır. Hâlbuki namazı terk eden kişi olup da, ölüm hâline gelmiş hastalara su verildikçe susuzluğu artar. Harareti çoğalır. Su onun ateşini söndürmeye kâfi gelmez. Velhâsıl suya hasret çekerek ölür, gider. Namaz kılan kişi olup da, namaza devamlı olanlar ise, yataklarında ve odalarında ne kadar perişanlık ve intizamsızlık olursa olsun, Allahü teâlâ indinde muhterem oldukları için, melekler de onları hürmetle tutar. Riayet eder, susuz bırakmazlar. Temiz şerbetlerle suya kandırırlar. Cennetten alınan temiz şerbetle vefat etmiş olan müminler, aziz kılınmış ve ikram olunurlar. Kanmış olarak vefat ederler.
Rafızilerin hüküm ve itikatları icabı, İmam-ı Hüseyin “radıyallahü anh” için, susuz gitti demeleri tamamıyla yanlıştır. Bu, âyet-i kerimenin bildirdiği şekilde kat’i olarak sabittir ki, bunlar melekler vasıtasıyla Allahü teâlâ tarafından altın misali kâseler içerisinde bulunan temiz içeceklere kanmış, doymuş olurlar. Çünkü bunlar Hak teâlânın misafirleridir. Mübarek makamlarını baş gözleriyle görürler. Namaza devam eden, güler yüzlü, mütebessim, parlak ve nurani yüzlü olur. Yüzü ve alnı ayın on dördü gibi olur. Ferahlama eseri, yüzünde ve gözlerinde parlar. Hak teâlâdan ve meleklerinden hayâ eder. Kendi kusurlarını ve Hak teâlânın iltifatını ve ihsanını görür de alnından terler dökülür. Burnunun delikleri sulanır. Kulağının altları ve burun delikleri hafif bir şekilde terler. Güzel bir koku ile kokulanır. Çeşitli şekilde latif bir güzellik alır ve çok güzel kokular yayılır. En leziz ve en nefis yemekleri yemiş gibi tok ve suya kanmış olarak vefat ederler. Namazı terk etmiş olanlar, o günde, bacak ve baldırları birbirine sürterek, Allahü teâlâya sevk olunurlar. Melekler tarafından onlara denilir ki:
(İşte bugün, Allah’a sevk olunduğunuz gündür. İşte bugün Allahü teâlânın huzuruna gidiyorsunuz. Dünyada davet etmişti, ama icabet etmediniz.)
Âyet-i kerimede bildirildiği şekilde, bunlar ne zekât verdiler ve ne de namaz kıldılar. Allahü teâlânın emirlerini hak bilmediler. Önemsemeyip arkaya attılar. Namazın tamam olması ve onun kemali, fıkıh kitaplarında beyan buyurulduğu üzere, namazın farzlarını, vaciblerini, sünnet ve müstehablarını yerine getirmekledir.